22 Mayıs 2014 Perşembe

İstanbul Işıkları Altında Uludağ Kampı


Birinci Bölüm : İznik'ten Uludağ'a Doğa ve Tarihin Kokusu

Artık Uludağ’ın eteklerindeyiz. Alaçam Köyü’ne giderken birkaç farklı köyün içinde geçtik. Allah buraların bereketini kat be kat artırmış. Her yer meyve bahçesi.  İsimleri de çok güzel. Şükriye, Servetiye, vs. Alaçam Köyü’nde çay molasında sonra artık dağa tırmanma vakti.  Daha önce traktör romorkunda gittiğim yollar gözümde canlandı tekrar. Özlemişim dağları. Yükseldikçe çam ağaçları azalıp düz tepelere bıraktı kendini.  Hava kapalıydı. Yağmur yağmasında endişeleniyorduk.  Yolun durumundan hiçbir bilgimiz olmadan Göller Bölgesine kadar gitmeyi düşünüyorduk ki bir anda büyük bir buz kütlesi çıktı karşımıza. Yolu kapatmıştı. Sonuna gelmiştik artık yolun. Geçen kampımızda da aynısı olmuştu. Dağ yürümemizi istiyor demekki.

Uygun bir yerde kampımızız atıp yürümeye başladık. Yürüdükçe hava değişmeye başladı. Bulutlar hızla yer değiştiriyordu.  Mavi gökyüzü gözükmeye başladı önce. Sisler de gidince bembeyaz tepeler gözüktü bir anda. O zaman anladık istesekte daha ileri gidemeyecektik. Yolda iki tane motor vardı. Sahipleri ile karşılaştık kurumuş dağ kekiklerin üzerinde dinlenirken. 2000 mt’deki derelerde alabalık avlayan balıkçılar. Elleri boştu maalesef. Son yıllarda balık kalmadı artık dediler. 30 yıldır buralara gelirlermiş. Balıkçılığı sevmesem de arkadaşlara imrendim. Buz gibi sularda avlanan alabalıklar enfes olurdu. Geriye dönüp kamp hazırlıklarına başladık.


Önce çadırımız kurduk. Bir tarafı karlı tepelere, diğer tarafı Bursa’ya bakan bir konum seçmiştik. Yer seçiminde ne kadar isabetli olduğumuz hava kararıp ışıklar yanınca fark edecektik.  Işıklarla çizilen Marmara Denizi ayaklarımızın altındaydı. Yakın tarafta Bursa, solda İmralı Adası, sağda Gemlik körfezi ve Samanlı Dağları. Ya onun arkasındaki uzun ışık kümesi neresiydi  acaba diye düşünürken  İstanbul olabileceği aklımıza geldi. İstanbul’dan Uludağ görülebiliyorsa, Uludağ’dan İstanbul niye gözükmesin. Yüzlerce kilo metre uzakta evlerimizin ışıklarını görebiliyorduk. Çok güzel bir duyguydu.

Yanımızda getirdiğimiz odunlar hem mangalımızı pişirdi hem içimizi ürperten dağ soğuğundan korudu bizi.  Közde çay demlemeyi de ihmal etmedik tabi. Artık çadırımıza çekilip uyuma vakti. Tulumdan dolayı çadırdı soğuğu hissetmedim. Ama yerdeki taşlar sırtımdaydı tüm gece. Altyapıyı iyi yapamamışız.  Baya yorucu bir gece oldu.

Sabah gündoğumu çekimleri için kalktığımızda dağ soğuğunu iliklerimize kadar hissettik. Açıkçası çok hazırlıklı gelmemiştim. Battaniyelere sarılıp birkaç kare fotoğraf çekip tekrar ateşin başına üşüştük. Akşamdan kalan sucukları kızartıp sabahın altısında yedik afiyetle. Dağ havası insanın iştahını da açıyor.

Güneş yükseldikçe hava ısındı. 1-2 Saat içinde battaniyeden kısa kolluya hızlı geçiş yaptık. Artık gitme vakti gelmişti. Karlı tepeleri arkamıza bırakarak köye doğru inişe geçtik. Son durağımız yolumuz kapatan kar sularının beslediği  Alaçam Şelalesi. Gürül gürül akıyor yemyeşil ormanın içinde. Şelale mi şelalenin hası hem de .

Hatıralarımızı tazeleyerek, yeni hatıralar katarak bir geziyi daha tamamlamanın mutluluğunu yaşadık hepberaber.  Bu geziden de hayata dair bazı dersler çıkardım kendime göre. Satır aralarında bahsettim aslında. Madde madde sıralamakta fayda var.
  • Hayat varsa ölüm de var bunu unutmamak gerek
  • Hayatta değişimler her zaman kötü olmaz güzeller de oluyor. 
  • Hatıralar hayatımızın anlamı. Yaşatmamız gerekiyor onları.
  • Yolla hemhal olunca size cömert davranıyor.
  • Yol, yol arkadaşın kadar keyifilidir. 

















Resim yazısı ekle

2 yorum:

Devirdaim dedi ki...

Nice yeni hatıralara dost

https://plus.google.com/100719724565080065830?authuser=0 dedi ki...

Allah yolumuzu açık ettiği sürece hatıralar da yol arkadışımız olacaktır

Yorum Gönder

 
Design by Wordpress Theme | Bloggerized by Free Blogger Templates | free samples without surveys