27 Nisan 2014 Pazar

Bırakma Bizi Yol

Çatalca yollarında seyrediyoruz. Amacımız sahile ulaşıp yaz gelmeden boş kumsallarda yürüyüp deniz havası almak. Ormanlı köyünün içinde top oynayan çocuklara sahile nasıl gideceğimizi sorduğumuzda belkide düsturumuz olacak söze ilham oluyor.

- Mezarlık sola dönün. Asfaltı takip edin.  Yolu bırakmayın. Denize kadar gidersiniz.

Elbette en vurucu cümle "Yolu bırakmayın" oldu. Candost Yavuz'la birbirimize bakıp aynı anda yolu bırakmayalım kardeş manasında gülümsedik. Sevmiştik çocuğun bize söylediği kelimeleri. Ne kadar anlamlıydı bizim içi. Yolu bırakmamak. Daha ne isterdik ki. Dua gibiydi sanki. Ramazan'da meşhur mahya duası geldi aklıma "Tut Bizi Oruç". O an kalbimdeki duygular dilimden döküldü

 - BIRAKMA BİZİ YOL

22 Nisan 2014 Salı

Aurora : Soğuk Ülkelerin Sıcak Cam Sanatı


Pera Müzesi'nin bu yılın ilk aylarında kuzey ülkeri İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka ve İzlanda’dan misafirleri vardı. "Aurora Kuzey Ülkelerinden Çağdaş Cam Sanatı"

Kuzey ülkelerin sanatçıları cam işleme sanatını  doğalarına ve karakterlerine uygun olarak yorumlamışlar. Sert çizgilerini yansıttıkları objeler vardı sergide. Soğuk bir coğrafyadan gelselerde insanı ısıtan sıcak bir yanları vardı.  Serginin son haftasına yetiştiğim için şanslı sayılırım. Görsel açıdan çok keyif aldığım birbirinde güzel fotoğraflar çektiğim faydalı bir müze gezisi oldu.













21 Nisan 2014 Pazartesi

Terazilerin Dünyasında Bir Yolculuk : Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri Koleksiyonu


Pera Müzesi'nde  gençlik yıllarımı hatırlatan çok ilginç bir koleksiyonu görme fırsatını buldum. Suna ve İnan Kırac’ın  Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri Koleksiyonu.

Üniversite dahil öğrencilik yıllarımda okul harici zamanımın büyük kısmını pazarda terazinin arkasında meyve satışı yaparak geçirdim. Son yıllarımda elektronik teraziler kullanmaya başlamıştık ama kefeli terazileri unutamam. Hakkaniyetli olmak için terazi dillerini eşitlemek ne uğraşırdım. Gerçi büyük boyutlu meyvelerde zorlanıp müşteriden yana ağır tartardım.  Çok eskilerden hatırladığım sopalı kantarlar vardı. Büyük yükleri tartmak için kalınca bir sopayla kantarı iki kişinin kaldırması ile çalışırdı. Bir de çekerlerde var. Küçük el kantarları. Kötü hatıralar ise pazar kavgalarında kilo dediğimiz ağırlıkların bir numaralı silah oluşuydu. Havada uçuşurlardı. Babamın kafasında gençlik dönemlerinde kalma bir yara izi bile vardı.

Müzenin ilk katında birbirinden ilginç terazi ve ağırlıkları görünce pazar hatıralarım canlandı bir anda. Eski çağlardan kalma taştan, bronzdan, demirder çeşit çeşit ağırlıkları görünce bir o kadar da şaşırdım açıkçası. Herakles ya da Herkül biçiminde ağırlıklar bile vardı.  Osmanlı yazılı teraziler, hassas kuyumcu terazileri, ahşap sıvı ölçüleri, mühendislerin korku rüyası T cetvelleri ve daha nicesi. 8.000'den fazla eserle tüm ticaret erbabının görmesi gereken çok özel bir koleksiyon.















17 Nisan 2014 Perşembe

Atlı Tören Kıtası Görev Başında

Atlı Tören Kıtası
Geçtiğimiz hafta sonu Topkapı sarayında atlı askeri görünce şaşırmıştım. Atalarımız yüzyıllar boyunca kadim dostu olan atlarlar ilişkimizin at yarışları ile sınır kalmasının ne üzücü bir durum olduğunu hatırladım. Akşamleyin haberlerde 30 yıl sonra Cumhurbaşkanlığı karşıma törenlerinde atlı birliklerin kullanıldığını görünce askeriyede bu alanda geniş bir adım atıldığını anladım. Avrupa'da özellikle İngiltere'de turistikte olsa atlı polisleri sokaklarda görmek çok doğal. Millet olarak değerlerimiz kenara atmakta üzerimize yok. Yeni bir yenilik geldiğinde eskisini sembolik olarak bile koruyamıyoruz. Atları da hayatımız çıkarıp atmışız. Benzer bir durumu Mehter Takımında vardı. Bando takımının kurulması ile kaldırılan Mehter Ocağı 1900'lü yıllarda neredeyse unutulmuştu. Genelkurmay Başkanlığının gayretleri ile tekrar hayat bulan Mehter'den sonra şimdi atlı birliklerin geri dönmesi çok güzel bir gelişme. Sarayda ziyaretçilerin yoğun ilgisi karşılaşan atların pek hoşnut olduğunu söyleyemem ama alışacaklarından eminim. Belki caddelerde de görmeye başlarız kim bilir.

15 Nisan 2014 Salı

Fotoğraf Hikayeleri : Keder




Fotoğrafa başladığım ilk yıllar. Daha diyafram ayarlarını dahi tam olarak bilmiyorum. Ancak içimde alıkoyamadığım bir duygu var. Fırsatını yakaladığım gezilere katılmak istiyorum. Bankadan arkadaşların düzenlediği Abant gezisi de ilk deneyimlerinden birisi. Bu geziden de hatıra bu at sahibi kaldı.

Yağan yağmurdan dolayı ağaç altına sığınmıştı. Göl kenarında yağmur altında ata binecek müşteri çıkmadığında mıdır yoksa daha önemli bir hikayesi olduğundan mıdır bilmiyorum kederli bir hali var. Fotoğraf çekmek için izin istediğimde  yüzüme bakıp "Çek kardeşim" deyip sigarasından derin bir nefes çektiğini hatırlıyorum.

Beş yıldır fotoğraf çekiyorum. Sevdiğin fotoğrafları say deseler bu kare ilk 10 arasında yer alacaktır muhakkak. Amcanının ruh halinde midir ilk çektiğim fotoğraflardan olduğundan mıdır bilmiyorum.


14 Nisan 2014 Pazartesi

Fotoğraf Hikayeleri : Erdek'te Zaman


Zeytin ağaçları arasından bakarken masmavi denize
anlamıyor insan günün nasıl geçtiğini

Güney Marmara turumuzun son günüydü. Erdek'te kahvaltımızı yaparak Kapıdağ Yarımadası turuna başlamıştık. Öğlen saatlerinde Ocaklar Beldesi'ni tepeden gördüğümüzde manzaranın güzelliğine hayran kalıp daha geniş bir açıyla çekeceğimiz bir yer aradık. İnşaat halinde bir villanın çatısına çıkarak bol bol fotoğraf çektik.

Gün boyunca yarımadanın güzellikleri yaşarak akşamı etmiştik. Ormanlı Köyü'nden geri dönerek Ocaklar'a çıkan kısa yolu tercih ettik. Amacımız Erdek'te günbatımını yakalamaktı. Ancak yetişemeyeceğimizi anladık. Nerede daha iyi gün batımı çekebiliriz diye düşündüğümüzde sabah ki villa aklımıza geldi.

Tekrar çatıya çıkarak günbatımını bekledik. Güneş batarken bir geziyi daha bitirmenin mutluluğu vardı yüzlerimizde.

Asıl sürpriz fotoğrafları incelediğimizde ortaya çıktı. Aynı açıdan çekmek gibi özel bir niyetimizin olmamasına rağmen aynı mekanın iki farklı zaman diliminde fotoğrafı vardı elimizde. Gezi anılarımızda güzel bir tat bıraktı Ocaklar.

10 Nisan 2014 Perşembe

Her Yerde Lale Var


İstanbul'da Nisan demek Lale demek benim için. Yine bu güzel aya erişmiş bulunuyoruz. Bu ayda Laleler doğadaki tüm renkleri harmanlayarak şehrin her bir köşesini kaplıyorlarlar. Parklar, bahçeler, yol kenarları insanın olduğu her yerde varlar. Laleleri görüp gönlüne ferahlık düşmeyen yoktur herhalde. At sırtında Orta Asya'dan Anadolu gelen Lale soğanı gemilerle Avrupa'ya kaçırılmıştı. Unuttuğumuz bu değer yıllar belkide yüzyıllar sonra kapsamlı bir şekilde tekrar dikilip anavatanına geri döndü. Festival havasında geçen lale sezonunun merkezi alanları Emirgan Korusu, Yıldız Korusu, Gülhane Parkı ve diğer büyük parklar.


İlk yılların büyük masraflarla yurtdışında soğanlar getirilerek dikim yapılmaktaydı. Tüm eleştirilere rağmen bu hizmetini sürdüren İstanbul Büyük Şehir Belediyesi yeni bir sektör oluşturdu. Artık yerli üreticiler tarafında Silivri, Tuzla, Konya gibi tarım alanlarında yetiştirilen lale soğanları ile dikimler yapılmakta. Öyleki Lale artık sadece İstanbul'da değil Anadolu'nun bir çok şehrinde İzmit, Antalya, Manisa, vs dikilir oldu.

Henüz vakti varken bir hafta sonunuzu ayırıp bu güzellikleri mutlaka yakından görmelisiniz.
(Bakınız : Lalelerin İzinde İstanbul Gezi Rehberi  )



 




4 Nisan 2014 Cuma

Afrika Çöllerinde Bir Kadın Gezgin : Isabelle Eberhardt

Isabelle Eberhardt, 1800'lü yıllardın son çeyreğinde yaşamış İsviçreli bir gezgin. Son çeyreğin diyorum çünkü 27 yaşında bu dünyadan ayrılmış. Buna rağmen arkasında büyük izler bırakmış.
Kendisi ile kısacık hikayelerden oluşan kitabı "Unutuşu Arayanlar" ile tanıştım. Bir gezginin kaleminde çıkmış hikayeleri okumanın ilgimi çekeceğini düşündüm. Haklı da çıktım. Her bir satırında geçtiği yollardan izler taşımakta.

"Üzgün yüzlü gezgin haklıdır. Dilenmeksizin talep ettiği kutsal ekmek onun hakkıdır. Talebinin yerine getirilmesi küçük bir tazminat, dünyadaki adaletsizliğin bir kabulü anlamına gelmektedir."  (S : 8)  

Hikayelerden daha çok yazarın hayatı ilgimi çekti aslında. Rus bir anne ve müslüman olan Ermeni bir babadan İsviçre'de dünya gelen bir kız. Yaptıkları uzun Kuzey Afrika seyahatinin sonunda annesi ile beraber müslüman oluyorlar.  Paris'te bir gazeteye yazdığı bir mektupta ise babasının zaten müslüman olmasından dolayı din değiştirmesin söz konusu olmadığını ifade ediyor. Fransaya karşı savunma yapmasının sebebi  ise sömürge Cezayir topraklarında yaşaması. Erkek kıyafetleri ve "Mahmoud Essadi" takma ismi ile tüm Kuzey Afrika çöllerinde rahatlıkla seyahat etmiş. Bu seyahatler sırasında müslümanlarla olan iletişiminde dolayı isyancılara yardım etmekle suçlanmış hatta suikaste bir uğramış. En hazini ise 27 yaşında bir sel baskınında vefat emiş olması. Kısacık hayatında büyük olaylar yaşamış. Allha rahmet etsin.

Çöllerde yaşadığı gözlemlerini Avrupa gazetelerinde yayınlamış. Asıl önemli eseri bu yazılardan oluşan seyahat kitabı "Göçebe". Maalesef henüz Türkçe'ye tercüme edilmemiş. Avrupa'yı öyle etkileyiyor ki hayatı filmlere ve opera sahnelerine konu oluyor.

Yollarda karşılaştığım hikayeler kadar, kitaplarda karşılatığım ilginç hayatlarda dikkatimi çekiyor. Yolda geçen hayatlar her zaman saygıyı hakediyor.




2 Nisan 2014 Çarşamba

Saltanat Kayıklarında Tarihte Yolculuk : Deniz Müzesi


Askeri müzelerdeki gezilerimize Deniz Müzesi ile devam ediyoruz.  Atalarımız yüzyıllar boyunca at sırtında savaşmış olsa da uzun bir bir dönem denizlere de hakim olmayı başarmış. Bu yüzden engin bir bilgi birikimi var. Bu kültürü en güzel görebildiğimiz müzelerden bir tanesi de Beşiktaş Deniz Müzesi.

Denizlerin Sultan Barboros Hayrettin Paşa'nın türbesinin de içinde yer aldığı Deniz Müzesi özellik Sultan Kayıkları koleksiyonu ile görülmesi gereken bir yer. İrili ufaklı binlerce objeye karşılık bu rengarenk kayıklar Osmanlı Sultanlarının zerafetini yansıtmakla birlikte süslemeleri ve denizcilik sembolleri ile o döneme ait izleri günümüze taşımakta.

Özelllikle gemi baş süsleri ilgi çekici. Denizlerde ki gücü simgeleyen bu objeler neler yok ki . Aslanlar, kuşlar, geyikleri, ejdarhalar. Hepsi ayrı ayrı incelenmesi gerekiyor.

Denizciler doğaları gereği  her zaman yolcudurlar. Bu sebeple her zaman benim için ilgimi çekmiştir. Savaş müzesi olsa dahi denizcilerin tarihinde kısa bir yolculuğa çıkmış olmak Özellikle Barboros'un manevi ikliminde bu duyguyu yaşamk çok güzel.

Barbaros Hızır Hayrettin Paşa Türbesi
Kayık Süsü
Gemi Baş Figürü
Sandık Kapağı

Saltanat Kayığı

Saltanat Kayığı

Atatürk'ün Kullandığı Sandallar

Yavuz Zırhlısı'nın Pervanesi



 
Design by Wordpress Theme | Bloggerized by Free Blogger Templates | free samples without surveys