24 Şubat 2013 Pazar

Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi

Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi Şehir Tiyatroları
Şehir Tiyatroları - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Yılın ikinci oyunu için bu ay Haldun Taner sahnesindeydik. Oyun seçimi yaparken içinde fotoğraf geçen oyunu görür görmez kararımı vermiştim aslıda. "Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi"'ne gidecektim. Ne oyunla ilgili bir bilgim vardı ne de hikayenin yazarı Ziya Osman Saba. Oyunu izledikten sonra gerçekten mesut bir izleyici olarak ayrıldım sahneden. Hüzünlü de olsa içinde hem fotoğraf hem İstanbul geçen bir oyun seyretmiştim.
Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi Şehir Tiyatroları

Hikayenin kahramanı İstanbul'a sevda derecesinde bağlı bir adam. Sıkıntılı bir hayatın çocukluk döneminde başlayarak  belirsiz bir döneminde ama yine karamsar bir havada sonlanıyor. Suriçinde doğan kahramanımız yaşadığı sokakları öyle güzel anlatıyor ki İstanbul sevgisi iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Özellikle Galata Köprüsünü ve vapurları anlatırken. İki vurucu cümle hafızamda kaldı. Birinci sokağa tüküren kişiye verilen verilmek istenen cevap : "Bu basabilmek saadetine erdiğiniz kaldırımlara hiç tükürülür mü". İkincisi de İstanbul dışına yaşam zorunda kalınca : İstanbul gazetelere gurbete giden İstanbullulara yazılmış mektuplar değil midir? Neveser vapurunu anlatırken ki ruh hali ise gerçekten görülmeye değer. Onu sanki bir insan anlatıyor. Hele artık iyicene yaşlanıp son seferlerini yapmaya başlayınca eski bir dostu kaybetmişçesine üzülüyor hüzünleniyor.


Başında ve sonunda yer alan fotoğrafçı dışında oyun tek kişilik sayılabilir. Genç oyuncu Uğur Arda Aydın tek kişilik oyun oynamanın zorluğuna rağmen üstesinden büyük bir ustalıkla geliyor. Ara ara seslendirdiği şarkılarla oyuna ayrı bir güzellik katıyor. Uğur Orda oyunda sadece oyunculuk, şarkıcılık yapmıyor üstüne üstlük bir de dekoru değiştirme rolü üstlenmiş. Çok hoşuma giden tekerlekli platformlara sokak görüntüleri ve portreler yansıtılarak hareketli bir dekor tasarlanmış. Daha sonra bu platformlar ters çevrilerek Galata Köprüsüne dönüştürülüyor. İşte tüm bu işleri de oyun içersinde Uğur Arda tek başına yapıyor. Gerçekten tebrik edilmesi gereken bir performans.

Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi Şehir Tiyatroları
Dekorun İlk Hali
Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi Şehir Tiyatroları
Dekor oyun içerisinde bu hale geliyor



Ziya Osman Saba
Oyun Ziya Osman Saba'nın  Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi adlı öykü kitabından derlenerek hazırlamış. Aslında fotoğraf fiziki olarak, sadece kitaba adını veren öyküde yer alsa da anlatılan konu itibari ile tüm şehrin ve insanların fotoğrafını çektiği için pek yanlışta sayılmaz. Öykülerin konusu ile Ziya Osman Saba hayatı paralellik gösteriyor.  Oyunda ki bu kötümser havanın sebebi Ziya Osman Saba'nın hayatında yaşadığı çalkantılardan olsa gerek. Çocukluk yılları Osmanlı'nın yıkılış dönemi rastlaması annesini erken yaşta kaybetmesi, Cumhuriyet'in kuruluş sancılarına şahitlik etmesi, ilk eşinin psikolojik sorunları olan kadın olması,en nihayetinde 2.Dünya Savaşının getirdiği sıkıntılar. Bunca problem arasında  Ziya Osman Saba sadece edebiyatla huzur buluyor. Döneminin en seçkin yazar ve şairleri ile arkadaşlık kuruyor. Arkadaşları ile birlikte Yedi Meşaleciler adı verilen kendine has bir şiir akımı oluşturuyor.

Uğur Arda Aydın
Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi adlı öyküde ise kahramanımız Galata'da fotoğrafçıların bulunduğu bir sokağa yolu düşüyor. Vitrinde mutluluk saçan fotoğraflara bakıp kendi mutsuzluğuna bakıp tekrar mutsuz oluyor. Ve o da bir fotoğraf çektirerek en azında fotoğraflarda mutlu olmak istiyor. Bunun üzerine geçiyor bir fotoğrafçının karşısına. Bundan sonrasını yazarım kendisi anlatsın.


- Tabii durun!
- Kendinizi sıkmayın!
- Buraya fotoğraf çektirmek üzere gelmiş olduğunuzu unutun!
- Güzel sevinçli şeyler düşünün!
Bunu ihtar etmesine hacet yoktu, ben buraya zaten sevinçli düşüncelerle gelmiştim. Şimdi burada çekilecek fotoğrafı belki bir gün sevgilim çantasında taşıyacak... Belki bu resim...
Birden fotoğrafçının sesi, bu sefer biraz daha asabi, yükseldi:
- Lütfen, zorla gülümsemeyin!
...
Birden, fotoğrafçı siyah örtüsünü başından atarak doğruldu. Yüzü hatta biraz terlemişti, ümitsiz bir tavırla:
- Beyim mazur görün, sizin fotoğrafınızı çekemeyeceğim, dedi.





Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi




Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi (Şarkılar)



BİR ODA BİR SAAT SESİ




Ziya Osman Saba Şiirleri


***
SEBİL VE GÜVERCİNLER (1943)
Çözülen bir demetten indiler birer birer,
Bırak, yorgun başları bu taşlarda uyusun.
Tutuşmuş ruhlarına bir damla gözyaşı sun,
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler...

Nihayetsiz çöllerin üstünden hep beraber
Geçerken bulmadılar ne bir ot ne bir yosun,
Ürkmeden su içsinler yavaşça, susun, susun!
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler...

En son şarkılarını dağıtarak rüzgâra,
Beyaz boyunlarını uzattılar taslara...
Bir damla suya hasret gideceklermiş meğer.

Şimdi bomboş sebilden selviler bir şey sorar,
Hatırlatır uzayan dem çekişleri rüzgâr
Mermer basamaklarda uçuşur beyaz tüyler.

***
GEÇER ZAMAN (1947)
Hiç olmazsa unutmamak isterdim.
Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar...
Yalnız bırakmayın beni hatıralar.
Az yanımda kal çocukluğum,
Temiz yürekli uysal çocukluğum...
Ah, ümit dolu gençliğim,
İlk şiirim, ilk arkadaşım, ilk sevgim...
-Doğdugum ev. Rahatlıyacak içim duysam
Bir tek kapının sesini.
Arıyorum aklımda bir ninni bestesini...
Böyle uzaklasmayın benden, yasâdığım günler.
Güneş, getir bir bayram sabahını.
Açılın açılın tekrar
Çocuk dizlerimdeki yaralar,
Hepiniz benimsiniz:
Mektebim, sınıflarım, oturduğum sıralar...
Yalnız hatırlamak hatirlamak istiyorum
Nerde kaldı sevgilim, seni ilk öptüğüm gün,
Rengine doymadığım o sema,
Ahengine kanmadığım ırmak.
Bırakıp herşeyi nereye gidiyorum?
Neler geçmişti aklımdan,
Nedendi ağladığım, nedendi güldüğüm?
Ah nasıldı yaşamak?

***
NEFES ALMAK (1957)

Nefes almak, içten içe, derin derin,
Taze, ılık, serin,
Duymak havayı bağrında.

Nefes almak, her sabah uyanık.
Ağaran güne penceren açık.
Bir ağaç gölgesinde, bir su kenarında.

Üstünde gökyüzü, ufuklara karşı.
Senin her yer: Caddeler, meydan, çarşı...
Kardeşim, nefes alıyorsun ya!

Koklar gibi maviliği, rüzgârı öper gibi,
Ananın südünü emer gibi,
Kana kana, doya doya...

Nefes almak, kolunda bir sevgili,
Kırlarda, bütün bir pazar tatili.
Bahar, yaz, kış.

Nefes almak, akşam, iş bitince,
Çoluk çocuğunla artık bütün gece,
Nefesin nefeslere karışmış.

Yatakta rahat, unutmuş, uykulu,
Yanında karına uzatıp bir kolu,
Nefes almak.

O dolup boşalan göğse...
Uyumak, sevmek nefes nefese,
Kalkıp adım atmak, tutup ıslık çalmak.

Sürahide, ışıl ışıl, içilecek su.
Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu.
Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses.

Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes...
Anlıyorum, birbirinden mukaddes,
Alıp verdiğim her nefes.

***

BİR ODA BİR SAAT SESİ

Bir oda, içinde bir saat sesi
Hayatın sırtımdan giden pençesi,
Ve beni maziye götüren bir el,
Eski günlerimiz, sessiz ve güzel...
Bulduğum kayıplar, her günkü yerin,
İşte konsol, ayna, köşe minderin,
Seccaden, tesbihin, namaz başörtün.
Bir şey değişmemiş, sanki daha dün.
Yine ortancalar altı camının,
Dışarda sükûnu yaz akşamının,
Bahçemiz sulanmış, ıslak her çiçek.
Kapı çalınacak, babam gelecek...




20 Şubat 2013 Çarşamba

İstanbul'un Çatısı Aydos Tepesi Kapısı Aydos Kalesi

 
Aydos Kalesi Sultanbeyli
Aydos Kalesi'nden Aydos Tepesi
İstanbul'un Anadolu yakasında iki büyük yükselti vardır. Biri Kayışdağı diğer Aydos Tepesi. Her ne kadar dağ olarak isimlendirilmese de en yükseği Aydos. Asıl manzarayı ise Kayışdağı kapmıştır. Tarihi yarımadanın yüksek yerlerinden bakıldığında gözüken yükselti  odur. Ancak Kayışdağı askeri bölge olduğundan maalesef güzel İstanbul manzarasını izlemek mümkün değil. Aydos ise yemyeşil ormanları ile İstanbul'un emrinde. Ayaklarınız altında adalara bakıp hülyalara dalacağınız bir manzaraya sahip. Müdavimleri iyi bilir buraları. Hafta sonu spor yapanı eksik olmaz bu ormanların. Ama çok azı tepeye çıkma cesareti gösterip bu müthiş göz ziyafetine erişmekte.
Aydos Tepesi'nden Panorama (Kartal ,Adalar, Maltepe, Kayışdağı, Samandıra)
Aydos, latince kartal anlamına gelen Aetos'dan gelir. Marmara Denizine bakan eteklerine kurulu Kartal ilçesinin ismi de buradan gelir. 537 mt ile İstanbul'un en yüksek noktasıdır. Karadeniz tarafına bakan eteklerinde ise Sultanbeyli ilçesi yer alır.


Kartal Sahilden Aydos Tepesi Sigorta Hastanesi Yavuz Selim Devlet Hastanesi
Kartal Sahilden Aydos Tepesi
Aydos'un doğal güzelliğinin yanınında son yıllara kadar bilinmeyen tarihi bir yanı bulunmakta. Sultanbeyli sınırları içerisinde kalan kısımda 1000 senelik tarihi Bizans kalesinin kalıntıları yer almaktadır. Keçi Kalesi olarak ta bilinen Aydos Kalesi, İstanbul'u Anadolu'ya bağlayan tarihi yola hakim yapısı ile tarihte önemli bir rol oynamıştır. 1328 (H.728) yılında Osman Gazi döneminde fethedilerek İstanbul'un fethine giden yolda ilk adım atılmıştır. Rivayete göre kale tekfurunun kızı, kale kuşatıldığı günlerde, rüyasında önce İslam peygamberini görme lütfüne erişir. Sonra rüyasında kendisini düştüğü kuyudan kurtaran insanın, Osmanlı akıncılarının başındaki kişi olduğunu fark edince gerçeği kavrar ve onlara bir mektup yazarak kalenin çatışmasız teslimine yardımcı olur. Fetihten sonra da rüyasında görmüş olduğu Osmanlı akıncı beyi Gazi Rahman (Abdurrahman Gazi) ile evlenir. İstanbul fethi ile birlikte işlevi kalmayan kale yüzyıllar içerisinde neredeyse unutulur. Kaderine terk edilerek definecilerin insafına bırakılır.

Aydos Kalesi Sultanbeyli Kış
Aydos Kalesi
Aydos Kalesi çocukluk yıllarımın en güzel hatıralarından birisidir. Yazları ilkokul öğretmenimiz Fatma Hanımla birlikte o zaman ağaçlar içerisinde kaybolmuş sadece bir burcu gözüken kaleye kadar yürürdük.  O günlerden sonra evimin balkonunda Aydos'a uzaktan bakar oldum sadece. Ta ki Sultanbeyli Belediyesi'nin Aydos Kalesini restore edene kadar.  Bir yaz akşamı açılış münasebeti ile program düzenlenecek ve ışık gösterileri yapılacaktı. O gün çektiğim fotoğraflar hem o güzel hatıraları canlandırdı hem de Sultanbeyli Belediye Kültür Müdürü Mehmet Mazak Bey'le tanışmamıza sebep oldu. Sultanbeyli Belediyesi, Aydos Kalesini tekrar ihya ederek büyük bir hizmet yaptı ve yapmaya devam ediyor.  Restorasyonun yanında yayınladığı kitap, hazırladığı belgesel ve düzenlediği programlarla ( Bakınız : Aydos'ta Mehtap)  Sultanbeyli'de Aydos üzerine bir kültür inşa ediyor.

Aydos Kalesi Açılış Gecesi
Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin
Kale restore edildikten sonra  açılış gecesi konuşma yaparken
O günden sonra hem  Aydos Tepesine çıkmayı hemde  kaleyi gündüz görmeyi arzuladım. Marmara'nın bir çok yerinde yürümüş tepelere çıkmış iken neredeyse kapımın dibinde yer alan bu tepeye hiç çıkmamıştım. Geçen sene bu vakitler yağan karla birlikte yürüyüş kıyafetimi giyerek düştüm yola.

Aydos Kalesi Sultanbeyli Çocuklar
Aydos'un Çocukları
Kaleye ulaşmam çok kolay oldu. Yıllar içerisinde yanlış yapılaşmadan dolayı  yollar haliyle evler neredeyse kalenin dibine kadar ulaşmış. Kale İstanbul Arkeoloji Müzesinin yaptığı kazı çalışmaları sonunda gün yüzüne çıkarıldı. Ayakta kalabilen bir iki burç haricinde büyük oranda tahrip olmuş. Ancak etrafı ağaç ve topraktan temizlenerek temelleri ortaya çıkartılmış. Karla kaplı iken çok güzel bir atmosferi vardı kalenin. Her bir yanını dolaştım kalenin. Surlarda oynayan çocuklar takıldı objektifime. Önce çekindiler konuşmaya. Sonra sohbet etmeye başladıkça poz vermeye bile başladılar.

Aydos Kalesi Kuzey Burçları Sultanbeyli
Aydos Kalesi Kuzey Burçları
Aydos Kalesi Sultanbeyli
Aydos Kalesi ve Çocuklar

Kaleyi arkamda bırakarak karla kaplı orman yolunda yürümeye devam ettim. Yükseldikçe kale daha bir belirdi. Tabi ki Sultanbeyli'de. Yıllarca içinde yaşadığım şehri tepeden seyretmek önce bir garip geldi. Sonra niye bunca yıl beklediğime hayıflandım.  Ama buradaydım ve yoluma devam ediyordum. Hiç bir şey için geç değildi.
Sultanbeyli ve Aydos Kalesi
Sultanbeyli ve Aydos Kalesi
Aslında öğleden sonra başlamıştım yürüyüşüme. Gün batmak üzereydi. Tepeyi görmeden  dönmek istemiyorum. gün batmak üzereydi.  Bir gayret ilk tepeyi tırmandığımda çok hoş bir  sürprizle karşılaştım. Tün güzelliği Marmara Denizi ve Adalar karşımdaydı. Aydos Tepesinde güneşi batarken yakaladım. Pamuk gibi yumak yumak bulutların arkasına gizlense de çok güzel bir günbatımıydı. Adaların hepsini bir arada görmek ancak uçakla mümkün sanırken buradan izlemek inanılmaz zevkliydi.  Gün batmış hava esiyor ve üşümek üzereydim. Bir daha ki sefere Sultanbeyli'den Kartal'a yürüme planları yaparak inişe geçtim tepeden.

http://www.facebook.com\yoldakiizlercom

Aydos Tepesi Zirve Taşı Kartal Adalar Yönü
Aydos Tepesi Zirve Taşı  - Kartal Adalar Yönü
Aydos Tepesi Zirve Taşı Sultanbeyli Yönü
Aydos Tepesi Zirve Taşı - Sultanbeyli Yönü

Aydos Tepesinden Kartal Adalar Manzarası
Aydos Tepesinden Adalar Manzarası

Sultanbeyli Belediyesi'nin Hazırladığı Aydos Belgeseli




Sultanbeyli Kış
Tepeden Aydos Kalesi ve Sultanbeyli
Aydos Kalesi ve Sultanbeyli
Aydos Kalesi Gece Işık Gösterisi Sultanbeyli
Aydos Kalesi Gece Işık Gösterisi
Aydos Kalesi Gece Işık Gösterisi Sultanbeyli
Aydos Kalesi Gece Işık Gösterisi

Aydos Kalesinden Aydos Tepesi
Aydos Kalesinden Aydos Tepesi
Aydos Kalesinden Aydos Tepesi
Aydos Kalesinden Aydos Tepesi
Aydos Tepesine Kışın Tırmanan İnsanlar
Aydos Tepesine Tırmanan İnsanlar
Aydos Ormanları Kış
Aydos Ormanları Kış
Aydos Ormanları Kış
Aydos Ormanları Kış
Burgazada'dan Aydos Tepesi
Burgazada'dan Aydos Tepesi
Büyükada'dan Aydos Tepesi
Büyükada'dan Aydos Tepesi
Aydos'un Eteklerinde Ayazma'dan Günbatımı
Aydos'un Eteklerinde Ayazma'dan Günbatımı


Habertürk'te Yayınlanan Aydos Kalesi Özel Programı






17 Şubat 2013 Pazar

Göbeklitepe'nin Sembolleri

Göbekli Tepe
Göbeklitepe
Antep-Urfa turumuzun son durağı Göbekli Tepe. Urfa'ya yaklaşık 20 km uzaklıkta olmasından dolayı gidip gitmemekte kararsız kaldık. Bir de gittiğimizde nelerle karşılaşacağımızı açıkçası bilmiyorduk. Bildiğimiz sadece Birleşmiş Milletler destekli bir kazı çalışmasının devam ettiği bir arkeolojik alandı. Urfa'da kalıp mavi saat çekmektense bu ilginç mekanı görmeyi tercih ettik.

Göbeklitepe, arkeoloji dünyasının en büyük keşiflerinden biri kabul ediliyor. Bunun nedeni ise dünyanın bilinen en eski tapınağı olma özelliğini taşıyor. Büyük Pramit’ten 7000 yıl, Stonehenge’den 6,000 yıl önce inşa edilmiş bir tapınak. Seküler bilime göre o tarihlerde insanların taş devrinde yaşadığı, mağara adamlarında henüz medeniyet izlerinin olmadığı  ve inanç sistemlerinin henüz oluşmadığını iddia ediyordu.  Halbuki kazı çalışmalarını yürüten Prof. Klaus Schmidt'e göre avcı-toplayıcı insanlar önce tapınağı inşa etmiş daha sonra şehirleşmeye başlamıştır. Schimdt’in tezine göre ilk kentsel kümelerde insanları bir araya getiren şey tapınma isteğiydi. Bu tapınağı inşa etmek ve ona bakmak ihtiyacı, inşaatçıları tahıl gibi, evcil hayvanlar gibi kalıcı yiyecek kaynakları aramaya itti, bundan sonra yeni hayatlarını sürdürmek için yerleştiler. Tapınak şehri doğurdu. T biçiminde taşlarla tasvir edilen insan figürlerinde oluşan tapınaklar, kabul edilen tüm bilimsel teorileri alt üst etmiş durumda. Kazı çalışmalarını Birleşmiş Milletler'in finanse ettiği Göbeklitepe,  UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne de alındı.

Gezimiz boyunca hem geç bir saatte gelmemiz hem de  arkeolojik alanda taşların büyük kısmı örtülerle kaplandığında taşlar üzerinde figürlerler pek göremedik. Ancak aşağıda paylaştığım belgeselde sonradan öğrendiğim ve çok ilginç gelen noktalar bulunmakta. İzlemenizi tavsiye ederim.

Tapınakları ve bulunduğu alan bende ilginç duygular uyandırdı. Şehirde oldukça uzak bir yerde tüm medeniyette soyutlanmış bir havası var. Etrafı ovayla çevrili yüksekçe bir tepeye konumlanmış ve hayat izi neredeyse hiç yok.  Sadece bir ağaç göze çarpıyor o da kurumuş. Ama toprağın altında binlerce yıl öncesine giden bir medeniyetin izleri var. Muhtemelern helak olmuş bir medeniyet.  Belgeselde izleyeceğiniz gibi bulunan tapınak bilimsel teorileri çürütse de kendini pek aydınlatamıyor. Aletin, yazının olmadığı kabul edilen bir zaman avcı kabul edilen insanların nasıl böyle muntazam eserler bırakacağına cevap vermiyor veremiyor Prof. Schimdt. Elbette bizim inancımızda Allah(C.C)  Hz.Adem'i yaratmasında itibaren ona ilim veriyor ve ona Allah başka kimseye tapmaması emrediyor.  Ancak Kur'an'da çokça ifade edildiği gibi  insanlar yoldan çıkıyorlar ve kendilerine tanrılar ediniyor. Yine Allah Kuran'da dünyada helak olan kavimlerden izlerin olduğunu işaret etmekte ve bizlerin onlardan ibret almamızı buyurmaktadır. Göbeklitepe'deki durumda bundan ibarettir. Yapmamız gereken bu gibi yerleri görmek araştırmak ve ibret almaktır.



Belgesel Göbeklitepe Dünyanın İlk Tapınağı Fragmanı
















Gaziantep gezi notları için tıklayınız.
Birecik gezi notları için tıklayınız.
Halfeti gezi notları için tıklayınız.
Harran gezi notları için tıklayınız.
Urfa 1 gezi notları için tıklayınız.
Urfa 2 gezi notları için tıklayınız.
Göbeklitepe gezi notları için tıklayınız.

https://www.facebook.com/yoldakiizlercom

***

Belgesel Göbeklitepe Dünyanın İlk Tapınağı




16 Şubat 2013 Cumartesi

Halil İbrahim Şehri Urfa

Rızvaniye Camii
Balıklı Göl ve Rıdvaniye Camii
Şanlıurfa'ya gece giriş yapmış Balık Göl'ün ziyaret etmiştik. Gezimizin son gününü yetmese de Urfa'ya ayırdık. İlk iki gün yağmurlu geçmesine rağmen son gün çok güzel bir hava vardı. Bu da gezi boyunca en güzel karelerini son gün almamızı sağladı. Akşam içtiğimiz mırralara rağmen erken sayılabilecek bir saatte kalkarak güzel bir kahvaltı yaptık. Akabinde Urfa'nın kalbi konumundaki ilk ziyaret yerimiz olan Balıklı Gölü gezmeye başladık.
Şanlıurfa Panorama
Şanlıurfa Panorama
İbrahim Peygamber'in (A.S) Nemrut tarafında tepeye kurulan mancınıklardan atılmak suretiyle yakılmak istenirken ateşin göle, odunların da balığa döndürüldüğü mekan. Bu nedenle mekanda bir ruhaniyet etrafınızı çevreliyor. Öyle ki bu havayı tüm Urfa'da alabiliyorsunuz. Balıklı Göl olarak bilinse de İbrahim Peygamberin lakabı  Allah'ın dostu anlamında "Halil" olduğundan dolayı göle Halil-ür Rahman adı verilmiş. Balık Göl'ün etrafında 2 ayrı camii bulunmakta. Urfa'nın ve bölgenin en eski camilerinden  Eyyübiler dönemine ait kısa kare minaresi ile Halil-ür Rahman Camii ve kuzey köşesinde  yer alan Rıdvaniye Camii. Bunlarında haricinde  gölün  hemen dışında yer alan Hasan Padişah Camii, Mevlid-i Halil Camii ve 80'li yıllarda yapılan Dergah Camii var. Balık Gölün haricinde yine balıkları ile meşhur Ayn Zeliha Gölü (Zeliha'nın Gözü) yani bulunur. Zeliha Nemrut'un kızı olup Hz.İbrahim'in ateş atılırken ağladığı ve onun göz yaşlarında bu gölün oluştuğu rivayet edilir.

Mevlid-i Halil Camii
Mevlid-i Halil Camii 
Halil-ür Rahman Camii
Ayn Zeliha Gölü
Ayn Zeliha Gölü
Halil-ür Rahman Gölü
Balıkları beslemek büyük bir zevk
Halil-ür Rahman Gölü
Balıklı Göl'ün her daim aç balıkları
Halil-ür Rahman Gölü
Akın akın insanlar ziyaret ediyor kutsal mekanı
Kaleye tırmanan merdivenlerde çıkarak tüm şehri görebilirsiniz. Tam bir orta çağ kalesi. Ancak kaleden çok bir şey kalmamış. Ayakta kalabilen en bariz yapı mancınıklar. Hz.İbrahim'in ateşe atıldığına inanılan mancınıklar. Muhtemelen daha geç bir dönemde getirilerek temsili olarak dikilmişler.  Kalede fotoğraf çekerken geniş bir aile ile karşılaştık. Ceylanpınar'dan gelen çok eşli bir amcamız çoluk çoğunun toplamış gelmiş Urfa ziyaret etmeye. Bize poz vermekten de çekinmediler.

Ceylanpınar'lı Aile
Hz.İbrahim'in Ateşe Atıldığına Mancınıklar
Hz.İbrahim'in ateşe atıldığına inanılan mancınıklar 
Kaleden Urfa'nın mimarisi çok net bir şekilde ortaya çıkıyor. Arap-Memlük tarzı Camiler ve toprak rengi kerpiç evler. Her evin çatısında iki şeyi muhakkak görebilirsiniz. Birincisi yazlık karyolalar ikinci güneş enerjisinde su ısıtma tankları. Ciddi bir görsel kirlilik olsa da temiz bir enerji.

Halil-ür Rahman Camii Minaresi ve Hotel El-Ruha
Halil-ür Rahman Camii Minaresi ve Hotel El-Ruha
Rıdvaniye Camii Minaresi
Rıdvaniye Camii Minaresi
Dergah Camii
Dergah Camii
Minareler Şehri Urfa
Minareler Şehri Urfa
Hasan Padişah Camii
Hasan Padişah Camii
Ne kadar doyamasakta  Balıklı Göl ve çevresinden görmemiz gereken başka mekanlar olduğu için ayrılmak zorunda kaldık. Önceki gün tanıştığımız Hacı Abimizin çarşıdaki dükkanını bularak Urfaya özgü alışverişimizi yaptık. Neler yok ki isotu, nar ekşisi, acı dolma biber kurutması hatta fıstığı bile buradan aldık. Hayatımda yediğim en lezzetli nar ekşisi buydu galiba. Baklava  Antep'te yenir denilsede girdiğimiz bir tatlıcıda yediğimiz baklavayı beğenerek hediyelerimizi de Urfa'dan aldık.

Sıradaki durağımız Hz.Eyyüb(as) makamı. Eyyüb Perygamberin ağır bir hastalık sonrası çekildiği çilehanesi ve suyunda yıkanarak şifa bulduğu kuyusu bulunmaktadır. Hz.Eyyüb hayli ihtiyar olduğu yaşlarda yakalandığı bu hastalıktan sabır göstererek ve Allah'a dua ederek kurtulmuştur. Kur'an'da bu kıssa şöyle zikredilir.
"Eyyub’u da (an). Hani Rabb’ine: «Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin». Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.” (Enbiya 83-84)
H.Eyyüb'ün çilehanesi 3-4 kişinin sığabileceği küçücük bir mağara. İnsanlar burada namaz kılmak için çaba sarfediyorlar. Biz orada iken içerisi kadınlarla dolu olduğundan ancak uzaktan dua okuyabildik.
Hz.Eyyüb Makamı ve Çilehanesi
Hz.Eyyüb Makamı ve Çilehanesi
Hz-Eyyüb'ün Kuyusu
Hz-Eyyüb'ün Kuyusu
Urfa gezimizin benim açımdan çok özel bir tarafı vardı. Geziden sadece bir kaç ay üniversiteden sınıf arkadaşımız Hüseyin Bahçıvan  Urfa'ya bayram ziyareti için geldiği sırada trafik kazasında vefat etmişti. Buraya kadar gelmişken mezarı ziyaret ettik. Hüseyin'den önce yine üniversiten arkadaşım Bartın'lı Eyyübüde kaybetmiş ancak onun mezarını ziyaret edememiştim. Hüseyin'i görmek nasip oldu çok şükür. Bizim için tam bir ibret vesikası idi. Ölmeden bir kaç gün önce mesajlaşmış fotoğraflarım hakkında konuşmuştuk. Hatta Urfa'ya beraber gelme planları bile yapmıştık. Ne hazindir ki ebediyete intikal etti.  Urfa'da ki mezarları toprak oturana kadar taşlarla çevreliyorlar. Sonra yine toprak rengi bir mezar taşı dikiyorlar. İstanbul'daki gibi beyaz mermer taşı görmedim.
Hüseyin Bahçıvan
Ortadaki mezar Hüseyin' Bahçıvan'ın Mezarı
Urfa'da Mezarlık
Urfa'da Mezarlık
Urfa'nın köprüleri Göbekli Tepe'den önceki son durağımız. Karakoyun Deresi üzerine kurulu bir çok köprü var bu bölgede. En ünlüsü ise Hızmalı Köprü. Yayalar için tasarlanmış köprünün ilginç bir hikayesi var. Efsaneye göre Karakoyun Türk Beyliği Hükümdarı'nın kızı Sakine Sultan tarafından yaptırılmış ve yıkıldığında tekrar yaptırılabilmesi için köprünün temeline altın hızmasını koymuştur. Efsaneyi okumak isteyenler buraya bakabilir. Urfa'nın havasına o kadar uygun narin köprü ki bir eşi benzeri yok. Bu dere üzerine yapılan köprüler zamanında köprüden ziyade sel baskınlarını önlemek üzere kurulmuş bir çeşit bend vazifesi görüyormuş. Şimdi suyu yok denecek kadar az.
Hızmalı Köprü
Hızmalı Köprü
Millet Köprüsü
Millet Köprüsü

***
Not: 7-8-9 Ocak 2011 tarihli Antep-Urfa gezisinin notlarıdır. 

Gaziantep gezi notları için tıklayınız.
Birecik gezi notları için tıklayınız.
Halfeti gezi notları için tıklayınız.
Harran gezi notları için tıklayınız.
Urfa 1 gezi notları için tıklayınız.
Göbeklitepe gezi notları için tıklayınız.
***
*** İbrahim Tatlıses***
*** Ağamda Şimdi Gelir Urfalıyam Dağlıyam ***








 
Design by Wordpress Theme | Bloggerized by Free Blogger Templates | free samples without surveys