14 Şubat 2013 Perşembe

Urfa'da Bir Acı Kahve Hatırası


Antep-Urfa gezimizin son gününü Urfa'ya ayırdık. İkinci günü Harran bitirdikten sonra geceyi geçirmek için Urfa'ya gelip önce kalacak bir yer ayarlamayı sonra çıkıp güzel bir yemek yemeyi ardından bir sıra gecesine katılmayı planlıyorduk. Kalacak yer bulmakta biraz zaman kaybettiğimiz sıra geceleri kaçırdık ama unutulmaz bir Urfa yemeği yedik. Otele eşyalarımız bırakıp önce Balıklı Göl'e uğradık. Gündüz hayli kalabalık olsa da gecede ziyaretçisi az sayılmaz.


Bir kaç kare gece fotoğrafı aldıktan sonra çarşı esnaflarından birisine selam verip nerede güzel bir yemek yiyebileceğimizi sorduk. Gezinin en güzel anlarında birisinin başlangıcıydı bu sorumuz. Esnaf abimizin yanında oturan misafir ben bir davete gidiyorum gelin sizi oraya gidiyorum. Orada yemek yiyebilirsiniz dedi. Urfa'da hiç tanımadığımız bir adamın peşine takılıp yürümeye başladık. Uzunca bir yürümenin ardından restoran olarak işletilen eski konaklardan birisinin önüne geldik. İçeri girdiğimizde büyük bir hürmetle ağırladılar bizi. Konağın küçük odalarında birisine girerek Urfa'nın en leziz kebaplarının tadına baktık.


Urfa'yı yaşıyorduk tam anlamıyla. Asıl sürpriz yemek sonrası gelen acı kahve yani mırra ile oldu. Üç arkadaş küçücük fincanlarda servis edilen kahveleri bir yudumda içip fincanları masaya koyduğumuzda garson tekrar doldurdu. Eyvallah deyip ikincileri de içtik. Üçüncü kere doldurmak istediğinde teşekkür edip geri çevirmek istediğim de adettendir içmeniz gerekiyor dedi. Şaşkın şaşkın yüzüne baktığımızda anlatmaya başladı. Mırrayı içilip fincan yere bırakılırsa cezası varmış. İçmek istemediğimizde masaya yada yere koymadan servis edene geri vermek gerekiyormuş. Cezası da ya fincan dolusu altın yada garsonun evlendirilmesi. Urfa'nın adetide böyle olur. Ağaların adeti buymuş. Üçüncüleri de içtik ama devamı gelmedi. Neyse küçük bir bahşişle tatlıya bağladık ama bize de ders oldu. Ancak sonradan öğrendim ki biz ne yapsak o bahşiş alınacakmış. Biraz şark kurnazlığı var yani. Acı kahve hatırına gönül koymadık. Bizi konağa getiren Hacı Abi'yle sohbet ettik uzun bir müddet. Çarşıda baharatçıymış. Gezi sonunda alışveriş için uğramak için adresini aldık. O bir karşılık beklemeden bize yardım etti  ama samimiyeti hem dost kazandırdı hem müşteri. Gece baya ilerlediğinden sıra gecelerini kaçırdık. Sonradan baya üzülecekti buna.

Mırra Ortadoğu'ya özgü bir kahve çeşidi. Bir kaç kez demlenerek hazırlanıyor. Bu nedenle oldukça acı ve küçük fincanlarda ikram ediliyor. Tat açısında espresso ile benzerlik gösterse de hazırlanış olarak çok farklıdır. 

Otelimize döndüğümüzde bir gariplik vardı. İki günün yorgunluğu her halimizde belli olmasına rağmen kimsede bir gram uyku yoktu. Mırralar etkisini gösteriyordu. Sabaha kadar uyutmadı bizi. Haliyle biraz geç kalktık.


Urfa'da Halil İbrahim bereketi var. Her yer insan kaynıyor.  Akın akın bu mübarek toprakları ziyaret etmek istiyorlar. Antep'ten daha farklı bir havası var Urfa'nın. Bunda elbette mübarek peygamberlerin şehri olmasının katkısı var. Şehre ilk girdiğimizde beklediğimizden de gelişmiş bir şehir bulduk. Geniş caddeler düzenli apartmanlar. Ama sadece şehrin dışına yapılmış. İyi ki dışında. Toprak rengi ile şehir merkezi eski havasını hala koruyor.  Hele kaleden baktığımız da Urfa kendini gösteriyor. Arap tarzı minareler kerpiç evler. Urfa'nın gecekondu mahallesi diyebileceğimiz kenar semtlerinin bile kendine has bir havası var.  Bir kaç fotoğraf ekleyerek bir sonraki yazımda Urfa'yı anlatmaya devam edeceğim.






Not: 7-8-9 Ocak 2011 tarihli Antep-Urfa gezisinin notlarıdır. 


Gaziantep gezi notları için tıklayınız.
Birecik gezi notları için tıklayınız.
Halfeti gezi notları için tıklayınız.
Harran gezi notları için tıklayınız.
Urfa 1 gezi notları için tıklayınız.
Urfa 2 gezi notları için tıklayınız.
Göbeklitepe gezi notları için tıklayınız.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Design by Wordpress Theme | Bloggerized by Free Blogger Templates | free samples without surveys