31 Temmuz 2014 Perşembe

Sonuncu İz : Yörüklerin Peşinde Bir Osman Şahin Öyküsü


Öykü ile hikaye arasında bir fark var mıdır yok mudur bilemiyorum. Bu tartışmayı edebiyatçılara bırakıyorum. Ancak bu iki türün Anadolu kültürüne romandan daha yakın olduğunu düşünüyorum. Osman Şahin'in "Sonuncu İz" öykü kitabını okuyunca buna daha çok kani oldum.

Sonuncu İz, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde geçen 7 öyküden oluşuyor.  Kitaba ismini veren Sonuncu İz, tam bir yol hikayesi. Kitap beni çeken de bu tarafı oldu zaten. Arka kapak yazısını okur okumaz bir yakınlık hissettim. Hele hele daha ilk sayfasında yapılan yolculuğu anlatması can kalbimden vurdu beni.

- Uzun, hızlı akan dereleri geçerek, bitmek tükenmez yokuşları çıkarak, sisleri, bulutları yararak, kayalıkları arkadan, yandan dolanarak yaptığım bir yolculuktu bu. (Sayfa 11)

Öykü, bir adamın arkadaşının aşağıdaki tavsiyesi ile Bolkarlara yapılan yolculuğu anlatıyor.

-Yürümeyi seviyorsan, Bolkarlara doğru yürü ! Oralarda göremediğini görecek, şaşırtıcı "izler" bulacaksın, insana ait "son izler". (Sayfa 12)

Daha sonra Bolkarların muhteşem atmosferi anlatılarak yolculuk anlatılmaya devam ediliyor.

- Yürüdükçe güneşin gökteki yoluna göre gölgem önüme düşüyor. Adımlarım benden kaçar gibi oluyor. Eski Yörük mezarlığından geçiyor yolum. Ölüm ve yaşam bir arada yan yana.  (Sayfa 13)

Bolkarların zirvelerine ulaştığında üst üste yığılmış taşlar görür. Ve sonuncu ize ulaştığını anlar. Bu taşların bizim dağ tırmanışlarında zirvelerde gördüğümüz taşlar olduğu aklıma geldi hemen.

Sonunda uyku ile uyanıklık arasında bir rüya görüyor. Bir anda yörüklerin dünyasında buluyor kendini.

Osman Şahin, Anadolu'dan beslenenerek 40 küsur yılını öykücüleğe adamış usta bir yazardır. Köy Enstitüsünden yetişen Şahin'in hayatı Anadolu'nun köylerinde geçer. Böylece en ince damarlara bile inebilmiş, gizli kalmış hikayeleri günyüzüne çıkartabilmiştir. Ayrıca bir çok öyküsü senaryolaştırılarak filme çekilmiştir. Yeşilçam sinemasında defalarca izlediğimiz Züğürt Ağa, Kibar Feyzo, Kurbağalar, Adak, Kan, Tomruk ve daha birçok yapım Osman Şahin'in öykülerine dayanır.

Sonuncu İz'deki diğer öykülerde de bu sinema tadını bulacaksınız zaten. Ancak beni en çok etkileyen ise okuduğum öykülerden bir tanesi annemin anlattığı hikayelerde birisinin neredeyse aynısı olması. Okuduğum zaman annem anlatıyor zannettim neredeyse.

Mersin doğumlu olan Şahin'in dili Yörüklerin dilidir. Türkmenleri dilidir. Yani göçün, yolculuğun dilidir. Bizim dilimizdir.

- Uzun yol insanı olmadığımız için kar kekliği gibi sekmeye başladık.  (Sayfa 86)



27 Temmuz 2014 Pazar

Çeşme : Ege'nin 4 Elementi Güneş Deniz Kum Rüzgar

Çeşme, insanı saran güneşi, sıcak ve soğuk denizi, altunkum plajları ve 4 mevsim eksik olmayan rüzgarı ile insanı cezbeden bir coğrafyaya sahip. Tarih boyunca da özellikle denizcilerin ilgisini çekmiş. Bunun bir nedeni de kana kana su içtikleri çeşmeleri. Şehrin ismi de buradan geliyor zaten. Ege'nin susuz adalarına karşılık cennet kevseri gibi. Çeşme'de kaldığım 5 günün her bir dakikasının keyfini çıkarmaya çalıştım. Bize sunduğu her bir güzellikten nasibimize düşeni almaya çalıştım. Neler gördüm neler yaşadım sırayla anlatacağım. Benden sadece kumsallarda çekilmiş fotoğraflar paylaşacağımı düşünmediğinizi biliyorum. Turist gibi değil gezgin gözüyle Çeşme'yi tanıtmaya çalışacağım.

Ilıca :

Ilıca - Arkada ünlü Sheraton Çeşme Oteli
Çeşme'de iki türlü deniz sıcaklığı vardır. Kuzey kıyıları sıcakken güney kıyıları ise soğuktur. Bunun nedeni ise okyanuslardaki gibi sıcak akımları değil, deniz tabanında ortaya çıkan sıcak su kaynakları olan ılıcalardır. Bildiğiniz kaplıcalar. Denizin ortasında yüzlerce sıcak su kaynak tespit edilmiş. Bu kaynaklardan çevredeki otellere termal su temin edilmekte. Bu yüzden sağlık turizminin de başkenti sayılmaktadır.  

Çeşme Ilıca'da gün doğumu
Sıcak su kaynakların bulunduğu bu bölgeye Ilıca ismi verilmiş. Çeşme'nin km'lerce uzayan en güzel kum plajları da bu bölgededir. Kıyıya yakın olan bir ılıcaya ise dalga kıran yapılarak denizin ortasında kaplıca keyfi yaşanması sağlanmış. Bölgenin yaşlıları denizin en sakin olduğu  olduğu zamanda buraya gelerek suya girmekteler. Bizde ayaklarımızı tertemiz suya sokarak sıcak suyu hissettik. Kaya balıkları aldırış etmeden ayklarımız altında yüzmeye devam ettileri. 4-5 mt açılanlar kaynağın tam ağzına denk gelen bölgesinde suyun daha sıcak olduğunu söylüyorlar.
Denizin ortasında kaplıca
Sıcak denizler bu olsa gerek

Altınkum Plajı :

Ilıca Plajı'nın tersine buranın suyu en sıcak günlerde bile insanı üşütecek kadar soğuktur. Bu nedenle büyük tesisler yapılmamış ve doğallığı bozulmamış. Çok güzel bir kumsalı var. Ailecek çok güzel zaman geçirilebillecek bir yer. 10 dk mesafede Çeşme merkezin güneyinde yer almaktadır.
Çeşme Altınkum Plajı
Erythrai(Ildırı) Antik Kenti :

Muhteşem Ege Manzarasına karşı  Erythrai Antik Kenti Tiyotsu 
Çeşme, doğal limanları ile tarih boyunca denizcilerin hüküm sürdüğü bir bölge olmuş. İlk yerleşim kuran kavim ise Girit'ten gelen İyon'lardır. Tarihte kurulan  12 İyon şehrinden bir tanesi de Çeşme'nin 23km kadar kuzeydoğunda yer alan Erythrai(Ildırı) Antik Kenti'dir. Kent sırasıyla Lidya, Pers, Büyük İskender, Pergamon (Bergama) Krallığı, Roma İmparatorluğu ve son olarak Osmanlı hakimiyetine geçmiş. Kentte Athena Tapınağı, Tiyotro, Akropol, Agora ve geç döneme ait Matrone Kilisesi kalıntıları bulunur. Kent hakkında daha detaylı yazıma buradan ulaşabilirsiniz.

Athena Tapınağı
Koyun Başı Heykeli
Çeşme Kalesi :


Çeşme Kalesi ve Limanı
Çeşme'nin en önemli simge yapıların bir tanesi Çeşme Kalesi'dir. 2.Beyazıt döneminde inşa edilen bir Osmanlı Kalesidir. Hem savaş hem ticaret gemilerini korumak amacı ile yapılmış. Günümüze kadar da çok güzel korunarak gelmiş. Erythrai(Ildırı) kazılarında ortaya çıkarılan ederlerin sergilendiği Çeşme Arkeoloji Müzesi'ne ev sahipliği yapmakta. Ayrıca Osmanlı'nın en hazin savaşlarından olan Kırım'ın Ruslara kaybı ile sonuçlanan Çeşme Deniz Muharebesi'ne ait bir bölüm bulunmaktadır.
Kale hakkında daha detaylı yazıma buradan ulaşabilirsiniz.

Kale'den Çeşme  İlçe Merkezi ve Körfezi
Dalyanköy:


Çeşme Dalyan Yat Limanı
Dalyan,Çeşme'nin kuzeyinde küçük bir haliç. Doğal bir yat limanı vazifesi görüyor.Ayrıca çevresinde çok güzel balık lokantaları da mevcut.  Çeşmenin el değmemiş koylarında yüzmek için buradan kalkan tekneler bulabiliyorsunuz. Biz de otelimizin düzenlediği bir tekne gezisine çıktık. Hayatımda ilk defa açık denizde yüzme cesareti gösterdim. Çok iyi yüzme bilmesemde tekneden atlayı kıyıya kadar yüzdüm.
Dalyan'ın girişinde Turgut Reis'in heykeli karşılıyor sizi. Tam karşısında da denizkızı var. 
Zıplayacak böyle zıplayacaksın :))
Fenerburnu : 

Çeşme Fenerburnu
Çeşme'de güzel bir günbatımı çekmek için çıktığımda keşfettim Fenerburnu'nu. Çeşme'den Çiflikköy'e giderken sağ tarafta dikkatimi çekmişti. Ufak bir girinti vardı sahilde. Bir tarafından Çeşme'yi diğer taraftan da Sakız Adası'nı göreceğimi tahmin ederek girdim yola. Muhteşem bir manzara ile karşılaştım. Sadece günbatımın her rengini çekmekle kalmadım kayalarda uzun pozlama bile yaptım. Tam mavi saatte Çeşme'yi çekecekken şarjı bitirdim maalesef.
Fenerburnu'ndan Çeşme ve Çeşme Limanı

Kayalıklarda uzun poz denemeleri
Manzarayı sakince izleyerek tadını çıkardıktan sonra ekipmanları toplayıp otele dönerken yol kenarında ışıklı hareketli bir duvar dikkatimi çekti. Merak edip geri döndüğümde hayretler içersinde kaldım. 15 mt boyunca bahçe duvarı akvaryumdan yapılmış iki villa vardı. Yenilebilir yüzlerce deniz balığı vardı içinde. Yaptıranın sevkine hayran kaldım. Tatil bitimi dönüş yolunda hem fotoğrafını çekmek hem de çocuklara göstermek için tekrar geldim. Bu sefer baya kalabalık bir grup vardı evin önünde. Rehberler evi göstermek için turlarına dahil etmişler. Bir kere daha hayret ettim.
Akvaryumlu Ev
Bahçe Duvarınızı Akvaryum olarak hayal ettiniz mi ?
Sakız Adası :


Sakız Adası, Çeşme'nin bir gerçeği. Her gün ona bakarak günleri bitiyorlar. Her yerden duvar gibi önlerine çıkıyor. Bostancı'da Adaları seyreder gibi gece adanın ışıkları seyrediyorsunuz.
Sakız Adasının Işıkları


Yel Değirmenleri : 


Rüzgar Gülleri
Çeşme dedimmi rüzgar akla geliyor. Haliyle böyle olunca geçmiş zamandan beri bu güç enerjiye dönüştürülmeye çalışılmış. Geçmişte yel değirmeleri yapılarak buğdaylar öğütülürken günümüzde rüzgar tribünleri yapılarak elektrik üretiliyor. Çeşmenin  her yerinde rüzgar enerji santrallerini  (RES) görebiliyorsunuz. Özellikle İzmir'den gelirken otoban kenarından çok güzel bir manzara sunuyor.

Çeşme Alaçatı Yeldeğirmenleri

Çeşme-İzmir Otobanından Rüzgar Santralleri

Alaçatı


Çeşme dedim mi Alaçayı'yı anlatmadan olmaz. Son dönemde ünlülerin de merak salmasından dolayı şanı Çeşme'nin bile üstüne çıkmış durumda. Ancak şehir olarak Çeşme'den çok daha güzel olduğunu kimse inkar edemez.  Dar sakaklar, rengarenk duvarlar. çiçekli pencereler, akdeniz otlarının satıldığı pazarlar, sıcacık kafeler, damla sakızı dondurması tam bir Ege kasabası.
Alaçatı hakkında daha detaylı yazıma buradan ulaşabilirsiniz.




26 Temmuz 2014 Cumartesi

Karaburun Yarımadası'nın Keşfi


Ailecek yaz tatilini geçirmek için tercihim Çeşme oldu. Hem güzel denizi hem de tüm sıcağına rağmen serinleten rüzgarı tercih nedenlerim arasında olmasına rağmen başka bir sebep ise Karaburun Yarımadası'nı dolaşmak istemem. Anlayacağınız hem klasik bir tatil yapıp hem de gönlümce keşifler yaparak seyahat etmek istedim.



Karaburun Yarımadası, Urla, Çeşme ve Karaburun ilçelerini de kapsayan Türkiye'nin en büyük yarımadası. Büyüklüğünden dolayı Türkiye'nin üçüncü büyük şehri İzmir'de olmasına ve  Çeşme gibi bir turizm merkezine sahip olmasın rağmen diğer kıyı şehirlerine kıyasla oldukça sakin bir yerleşim bölgesi. İzmir ile Çeşme arasında çok güzel bir otoban olmasına rağmen uzun bir yolculuk yapmanız gerekiyor. Karaburun Merkeze ise girintisi bol dar bir kıyı şeridi takip ederek ulaşılabiliyor. Bu sebeple 100 km'lik yol 3-4 saati bulabiliyor. Kıyı haricinde ki arazisi 1200 km bulan zirvesi tepelerle  kaplı.

Tatilin ilk günlerini Çeşme Çiflikköy'deki otelimizde ailemde birlikte geçirdim. Kızlarımla doyasıya havuz sefası yaptım. Çeşme çevresini ve Alaçatı'yı ailemle birlikte dolaştım. İki çocukla fotoğraf çekmek zahmetli bir iş olduğundan istedeğim gibi detaylı bir gezi olmadı. Yine bu güzel yerleri görmek bile yeterliydi benim. Son günümüzü ise kendime ayırarak Karaburun'u tek başıma dolaştım. Yalnız seyahat etmek pek keyifli değil açıkçası. İnsan bir can yoldaşı arıyor her zaman.

Çeşme'den Cuma günü güneş doğmadan yola çıkıp önce deniz kaplıcası ile ünlü  Ilıca bölgesi gezdim. Daha sonra bölgenin en eski yerleşim merkezi olan Ildır'da tarihin izleri takip ettim.  Antik Erythrai kenti kalıntıları arasında Ege'nin doyumsuz güzelliğini seyrettim. Klasik hiç bir özelliği olmayan sahil beldelerinden Balıklıova ve Mordoğan'dan sonra Cuma namazına Karaburuna yetiştim. Amacım buradan Sarpıncık Deniz Feneri'ni çekip aynı yoldan geri dönmekti. Ancak fenere kadar o kadar yol gidip buradan geri dönmektense devam ederek adayı tam turlamayıa karar verdim. "Ada"'yı  bilerek kullandım. Bu topraklar yarımada olmasına rağmen ada hayatı yaşıyor sanki. O kadar uzak o kadar tenha. Coğrafi yapısı olarakta tam karşısında yer olan Yunanistan'a ait Sakız Adasına bir o kadar benziyor.

Tatilin dönüş yolunda ise aile ziyareti amacıyla girdiğimiz Urla'da beklemediğim güzelliklerle karşılaştım. Yaptığım bir saatlik plan neredeyse yarım günümü aldı ki o bile yetmedi. Urla'nın başlıbaşına gezilmesi gereken gizli hazinelere sahip bir yer olduğunu keşfettim.

Olağanüstü güzelliklere sahip eşsiz bu coğrafyaya ait izlenimlerimi ve fotoğraflarımı  aşağıdaki 3 ana başlık altında bulacaksınız.

12 Temmuz 2014 Cumartesi

İğneada : Trakya'nın hem Akdeniz'i Hem Amazon'u


İğneada, Kırklarelinin Demirköy ilçesine bağlı bir sahil kasabası. Karadeniz kıyılarında ender rastlanan altın sarısı kum plajı ile Akdeniz'i aratmıyor. Gezimizin süresi kısıtlı olduğunda denize girme fırsatı bulamadık. Ancak yolu düşenlere kesinlikle tavsiye edilir. Kamplı olanı daha makbuldür.  Meşhur su basan Longoz Ormanları ve Gölleri İğneada'yı özel kılan en önemli varlıklardan birisi.

İğneada Altınkum Plajı

İğneada Deniz Feneri : 

İğneada Deniz Fenerii asıl adıyla Limanköy Feneri, İğneada'ya 4 km mesaefe denizde 4 mt yükseklikte bulunur. 1866 yılında Fransızlara yaptırılan tarihi fener, Karadeniz’in en batısındaki deniz feneridir. Bu fener taa İstanbul'dan arkadaşları ile sohbet eder kendi lisanı ile. Karaburun ve Rumeli Fenerleri ile göz teması kurarak gece yarenlik ederler birbirlerine.

İğneada Deniz Feneri
İğneada Deniz Feneri


Beğendik Köyü : 

Beğendik Köyü, Türkiye'nin Karadeniz kıyısında en batıda yer alan yerleşim yeridir. Hatta kıyıdaki son topraktır. Tam karşısında Bulgarisyan'ın Rezova Köyü yer alır. Arasında sadece Rezve Deresi'nin yer aldığı iki köy sınırların insanları nasıl böldüğünün bir göstergesi sanki. İki ülkenin bayrakları birbirine bakıyor. Askeri bölge olduğundan dolayı dereye kadar inmemize müsade edilmedi. Uzaktan ancak görüntüleyebildik.

Beğendik Köyünden Bulgar Rezova Köyü
Beğendik Köyünden Bulgar Rezova Köyü

Köyün isminin de ilginç bir hikayesi var. Rivayete göre Atatürk bir bün köye gelir. Bir karşı kıyıda Bulgar Rezova köyüne bir de bizim köye. Bizimki yıkık dökük iken karşı köy gayen intizamlıdır. Köyün yeniden imar edilmesi emrini verir. Seneler sonra tekrar ziyarete geldiğin köyün büyükleri
- Beğendiniz mi Paşam ? diye sorar.
Paşa
- Pek ala ! Beğendik, beğendik...
diyince köyün ismi Beğendik olarak kalır. Elbette bu riveyet. Mustafa Kemal Paşa diyende var İsmet Paşa diyende. Ancak bir gerçek varki karşı köy halen daha daha intizamlı gözükmekte.

Köyden geri dönerken sahane bir orman yolu var. Virajları, iniş çıkışları ile insanı mesthediyor. Temmuz sıcağında güneş hafif ışıkları eğmişken yolun tam ortasında parlayan bir şeyin karşıya geçtiğini gördük. Yaklaştığımızda çamurlu bir manda olduğunu görünce gülümsedik. Tam yolumuza devam edecek sağ tarafımızda bir çamur havuzu ve onlarca mandayı görünce bir anda durup aracımızdan indik. Manda, camız, camış, kömüş, malak. Ne derseniz deyin tam ehli keyf hayvanlar. Aslında sıcağa karşı duyarlı olan mandalar için keyiften çok ihtiyaç bu çamurlar.

Longoz Ormanları : 

İğneada'daki son durağımız Longoz Ormanları oldu. Artık ilkindi vakti olmuş. Burada günü bitirmek istiyorduk.

Longoz, denize doğru akan derelerin getirdiği kumların birikerek kıyıda set oluşturması ve dere ağzını kapatması sonucu akarsuyun biriktiği yerde oluşan bir özel ekosistemdir. Bu nedenle Subasar ormanları olarak bilinir. Denize dökülemeyen dereler yüzünden özellikle bu derelerin taşıdıkları su miktarının arttığı ilkbaharda taşar. araziyi kaplayan taşkın sular da longozların oluşumunu sağlar. kış ve ilkbahar aylarında sularla kaplı olan, yaz ve sonbaharda ise suyu kısmen çekilen fakat taban su seviyesi yüksek olan longoz alanları organik madde bakımından çok zengindir. Tropikal ormanlara benzeyen longozlar taban su seviyeleri düştüğü takdirde kısa sürede özelliklerini kaybeden bir yapıya sahiptir.

İğneada Longoz Orman ve Gölleri
İğneada Longoz Ormanları'nda da bu şekilde oluşmuş bir çok göl var. Temmuz ayında gittiğimizde dolayı bu gölleri bulmakta oldukça zorlandık. Hatta gölde geriye güçük bir yol üstü su birikintisi ile bile karşılaştık. Ancak asıl yol hikayemiz Sadık Amca ile tanışmamız oldu.

Ormanın için uzun bir yol katetmemize rağmen bir tane bile göle rastlamamıştık. Arabamızda inip ormanda yürümeye başladık. O sırada kışlık odun için ağaç kesen Sadık Amca'yı görüp selam verdik. Gölü nasıl bulabileceğimi sorduğumuzda sağır olduğunu anladık. İşaretlerle anlatmaya çalıştık. Anladığı ifade etmek için başına sallayıp öne düştü ve kendisi takip etmemizi ifade eden hareketler yaptı. Yol kenarında bir çitten geçerek evine davet etti önce. Tulumbalı bir kuyunun önüne gelip bizim için su çekti. O sanki an susadığımızı ondan su istediğimizi anladık sanmıştık. Olsun embasma tulumbalı bir kuyudan çekilen buz gibi suda elimizi yüzümüzü yıkamakda çok keyifliydi. Suyun tadıda çok güzeldi bu arada.


Sadık Amca'nın misafir perverliği bununla bitmedi. Evin verandasında bir de çay iktam etti. O kadar samimi o kadar sevecendi ki daha çok yolumuzun olduğunu söylemek içimizde gelmedi. Evin tüm bireyleri ile tanıştık sohbet ettik. Ormanın ortasında tek başına bir aile.  Göl ararken insanlığı bulmuştuk.

Tam kalkacaktık ki Sadık Amca beni takip edin deyip tekrar yol düştü. Ormanın patikaların yürüdükten sonra Pedina Gölü'ne geldik. Sadık Amca bizi gayet güzel gölü aradığımızı anlamıştı. Dinlenmemiz için evine davet etmişti sadece. Sağolasın Sadık Amca.

Ormanda bir can'ım insan Sadık Amca

Göl dediğime bakmayın yılın bu aylarında su kalmayınca bataklığa dönüşüyorlar. Ancak buradaki canlılar için büyük bir nimet. Varlıkları bu suya bağlı.

Ormandan çıktığımızda neredeyse hava kararacaktı. Gün bitmeden Dupnisa Mağarası görmek istiyorduk. Yakın diye düşünüp köy yollarına girdik. Ancak beklediğimizde çok daha uzun sürünce mağaraya vardığımızda görevli tarafında kapatılmıştı. Mağarayı görememek bize Ah Dupnisa nisası ile karşılık buldu.

Hava kararmış Edine bizi bekler olmuştu. Güzel bir dinlenip Selimiye'yi görmek isyiyorduk. Ancak yolda büyük bir tehlike atlattık. Ipıssız köy yollarında ilerlerken bir domuz sürüsüne çarptık. Kulağa çok kötü gelmesine rağmen hayvanları yavru olmasından dolayı neredeyse hasar almadan atlattık. Geriye 4 tane leş bırakarak yolumuzu devam ettik.





















6 Temmuz 2014 Pazar

Kıyıköy : Bir Dere Bir Deniz

Kıyıköy
Sabah gün doğmadan çıktığımız yolculukta gün ışırken Kıyıköy'e varmıştık. Pastaneden aldığımız poğaçaları köy kahvesinde çayla birlikte güzel yedikten sonra güneşin  Karadeniz üzerinde doğuşunu izledik. Eğer bir gezide gündoğumu yakalamışsam tüm günün çok bereketli geçtiğine her defasında şahit olmuşumdur. Bu sefer öyle oldu.

Köy yüksek bir kayalığın üzerine kurulmuş. Köye girerken eski bir kapıdan giriş yapmıştık. Ancak o kapının aslında eski Kıyıköy Kale'sin son kalıntıları olduğunu sonradan öğrenecektik. Köyün arkasından kuzeydeki kumsala  inen uzun bir merdiven var. Merdivenin başından Pabuç Deresi'nin kıvrılarak denizle buluşmasına şahit oluyorsunuz.

Derenin sol tarafında Aya Nikola Manastırı bulunmakta. Önce 1500 yıllık bu tarihi yapıyı ziyaret ediyoruz Tamamen kayalar oyularak iki kat inşa edilmiş bir manastır. Alt katı ayazma olarak kullanılmış. Halen suyla dolu. Ayazma, Ortodoks Hıristiyanlarca kutsal sayılan kaynak veya pınarlara verilen isim. Kelime kökeni "Hagia" (Türkçe okunuşu ile "aya", yani "kutsal") ve "ma" (yani su) kelimelerinin bileşiminden gelir: Hagia(z)ma; ayazma. Maalesef vandalar sevgililerin saldırısına uğramış. Aslında gönüllü bir bekçisi var darbukası ile karşılayan. Gönlünü haş tutmak için küçük bir bahşiş bırakabilirsiniz.

Kıyıköy Balıkçısı . Arkada rol çalmaya çalışan bir karabatak

Dere küçük balıkçıların Karadeniz'in azgın sularına karşın sığınak görevi görüyor.  Kayığını tamir eden bir balıkçı bir amcamız en sevdiğim fotoğraflarımda birisine konu mankeni oldu bu derede.

Kumsalda da çekimlerimizi  yaptıktan sonra kendimizi Karadeniz'in serin sularına bıraktık. Sabahın erken saatlerinde olmamıza rağmen güne güzel bir başlangıç oldu.

Kıyıköy - 24 Temmuz 2010

Kıyıköy'de Karadeniz üzerinde gün doğarken
Aya Nikola Manastırı Ayazmaya inen merdiven sular altında
Aya Nikola Manastırı  : Duvar yazılarında kurtuluş yok
Aya Nikola Manastırı  : Doğanın içine gizlenmiş bir tarih
Kıyıköy Kayalıkları
Kıyıköy Kumsalı
Kumsalda bir deniz yılanı
Paskalya Adası'ndaki heykellere benzeyen bir kayalık
Kıyıköy'de bir Yoldaki İzler
Yoldaki İzlere ilham olan kumsal
Yoldaki İzler'in Logosu Kıyıköy kumsalda çekildi

 
Design by Wordpress Theme | Bloggerized by Free Blogger Templates | free samples without surveys