8 Temmuz 2017 Cumartesi

Yol Sözleri - 6




...Beni yaratan elbet yolumu gösterir. 
(Şuara suresi/78.Ayet)

251-
Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma;
Çıkma kendinden dışarı, serseri olma;
Kendi içine sefer et erenler gibi:
Sen görenlerdensin, dünya  seyrine dalma
(Ömer Hayyam)

252-
Biz gezginler, her zaman en yalnız yolun arayıcıları!
Hiç bir güne, başka bir günün bitiminden başlamayız.
(Halil Cibran -Ermiş)

253-
Varıp yadellere meyil verirsen oy
Kış ola bağlana yolların
(Aşık Veysel)

254-
İçim büyük bir sabırla haşlandı,
İçim ey içim, bu yolculuk nereye?
Yine bir şehrin ölümünü başlatır gibisin.
(Cahit Zarifoğlu)

255-
Çok yorgunum, beni bekleme kaptan
Seyir defterini başkası yazsın
Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman
Beni o limana çıkaramazsın.
(Nazım Hikmet)

256-
Yolcu, yolunu ancak kaybettiğinde bulur
(Ece Temelkuran)

257-
İnsan için önüne çıkan bütün yollar yürünebilir yollar ise o insan artık kaybolmuştur
(İsmet Özel)

258-
İlmin gerekleri ve bedelleri vardır: aramak, yola çıkmak, zahmete sadece katlanmak değil, bilakis meydan okumak...
(Munire Daniş)

259-
Gözleri Uzaklara Dalan Birinin, Yakınlarda Olmayan Bir Hikayesi Vardır.
(Bob Marley)

260-
Gökyüzüne bakmayanların kalbi daha çabuk kirlenir.
(Cahit Zarifoğlu)

261-
İnsan, kendi bulurmuş doğru yolu. Ben bulamazdım. Bana, başkalarına gösterdikleri basmakalıp yolları öğrettiler.
(Oğuz Atay)

262-
Kişi bir yere gitmek için değil, yeni şeyler görmek için yola çıkar.” –
(Henry Miller)

263-
Bu üç çeşit canlı içinde, sâdece insan, idrâk sahibidir. Ancak insan, yolcu olduğunu idrâk eder.
(Muzaffer Doğan)
264-
Bir yol bilirim, Adem’le Havva’ya gider
Bir yol bilirim, gizlice sevdâya gider
Bir yol ki ömür bahçelerinden geçerek
Yaşlarla, figanlarla musallâya gider”
(Bekir Sıtkı )

265-
yakın yerde soluklanacak gölge bana yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim.
(İsmet Özel)

266-
İtin izi enlidir, atın izi bellidir.
(Atasözü)

267-
İşaret olsa yol şaşırılmaz, bilgi olsa söz saptırılmaz.
(Kaşgarlı Mahmud)

268-
Bu yoldan dönüş olmadığı gibi, yolculuktan pişmanlık da yoktur. Unutulmasın, ÖTÜKEN sancağı inmeyecek, SÖĞÜT ocağı sönmeyecektir.
(Devlet Bahçeli)

269-
Yolcuyu yola düşüren yolun bizzat kendisidir, menzil değil
(Cins Dergisi)

270-
Yol yolcuyu çağırır o vakit
(Cins Dergisi)

271-
Seyyâh olup yâr yolunda
Yanayım Hu diye diye
İçip yârin şerbetinden
Kanayım Hu diye diye
(Aziz Kâri)

272-
Şimdi ben gidiyorum. Fakat ne zaman çağırsan gelirim.
(Sabahattin Ali)

273-
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan
Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu’dan
(Ahmet Muhip Drsana)

274-
Uykusuz bir sıra kavak
Hem gider hem dinlerim
Düş önüme yol göster, derem benim
Kar mıhı atımın nallarında
(Necati Cumalı)

275-
Yolların başında ben,
sonunda sen varsın...
mesafeler biter mi ?
(Betül Aşık)

276-
Yol uzun, uzak. Kalbimizden başka pusula da yok gövdemizin cebinde.
(Sezai Karakoç)

277-
Geceler bitti. Yolculuklar bitti.
yeni yerler, yeni sabahlar bitti.
senden önceki haline döndü kalabalık.
(Şükrü Erbaş)

278-
Yola çıkan kişi daha önce konakladığı yerlerin izini taşır.
(Oruç Aruoba)

279-
Bütün bu yolculuk kendimden kendime imiş.
(İbn Arabi)

280-
Güzel bir şeye başla. Ama hep güzel olsun. Çünkü her insan ölecek yaşta. Geç kalmayasın.
(Şems-i Tebrizi)

281-
Sadece gezen yeni yollar keşfeder.
(Norveç Atasözü)

282-
Gezmek insanın önce nutkunu keser sonra da onu bir hikayeciye çevirir.
(İbn Battuta)

283-
Şunu bilin ki prensim, diliniz
kurumuş, duduklarınız çatlamış, yorgun
ve perişan görünüyorsunuz... anlamıyor
musunuz? aradığınız şey liman değildi
ki, size bir gemi lazım, bir gemi....
(Tufan Gündüz)

284-
Gözlerimizin dibi karıştı
Dağ yollarının uzak dumanı gibi.
(Cemal Süreya)

285-
Yola çıkacak kişinin aşması gereken ilk ve en önemli engel, kendi yerleşikliğidir, kendi yeri- kendisidir...
(Oruç Aruoba)

286-
Ağır Ağır Giden Eller Bizimdir.
Arap Atlar Yakın Eder ırağı,
Yüce Dağdan Aşan Yollar Bizimdir.
(Dadaloğlu)

287-
Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı! 
Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş...
(Bekir Sıtkı Erdoğan)

288-
Kat edilecek her yolu dolaşsanız bile ruhun sınırlarını yolculuğa çıkarak keşfedemezsiniz, hikayesi çok derindir 
(Herakleitos)

289-
Yalan dört nala gider. Hakikat ise adım adım yürür, fakat yine de vaktinde yetişir.
(Japon Atasözü)

290-
Dur Yolcu!
Yol nereyedir?
Kızıl elmayadır!
Menzil neredir?
Şehadettir!
Vuslat kimedir?
Vatanadır!
Vatan neredir?
Tüm cihandır!
(Diriliş)

291-
Hakikat kendisine tırmanacağın bir dağın zirvesinden çok, ardınsıra seni takip eden ayak izlerine benzer.
(Dücane Cündioğlu)

292-
Sonra anlıyorsun ki asıl mesele hangi yoldan gittiğinden ziyade, yan koltuğunda kimin oturduğunu seçmekten ibaret.(Selcan Aydın)

293-
Otoyolda ezan duyulmaz. Vakit girdi mi çıktı mı haberin bile olmaz. 
(Bekir Develi)

294-
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.
(Konstantinos Kavafis)

295-
Bir şey gerçekten yapmak isteyen bir yol bulur. İstemeyen mazeret bulur.
(McKenzie)

296-
'Kat edilecek her yolu dolaşsanız bile ruhun sınırlarını
yolculuğa çıkarak keşfedemezsiniz, hikayesi çok derindir...'
(Herakleitos, parça 35.)

297-
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
(Cemal Süreya)

298-
Yine de yetmez zaman
gecenin ve kitapların söylediğini çözmeye,
kaç kent, kaç aşk terk edilmiştir;
sinmiştir ölümler
satırlara bir koku gibi;
hep bir şeyler kalmıştır geride
asla unutmak istemediğimiz
(Ahmet Oktay)

299-
Yolculuk nereye götürüyor beni?
Nerede yarım kalacak ayak izi?
(Sohrâb Sepehri)

300-
Güvendiğiniz dağlara karlar yağdığında en güzel çare, dağ ile karı başbaşa bırakmaktır.
Gün gelip karlar eridiğinde; dağ yolunuzu gözleyince en güzel cevap, başka bir dağdan selam yollamaktır.
(Mevlana)



3 Haziran 2017 Cumartesi

Ayvalık'tan Foça'ya Kuzey Ege



Uzun bir aradan sonra tekrar uzun yollardayım. Mecnun edip yollara iz peşine düşüren yaptığım 2-3 günlük geziler olmasına rağmen bir kaç yıldır ailemle yaptığım tatiller ve hafta sonu günübirlik turlar haricinde yola çıktığım yoktu. Hayat döngüsünün hem benim için hem de yol arkadaşlarım için farklı dönmesinden dolayı yollarımız ayrı düştü. Bunun getirdiği bir bocalamaydı bendeki bu hal. Artık zamanı geldiğini hissettim anda planlar yapmaya başladım. Yurt dışı mı yurt içi mi derken Ayvalık'ta buldum kendimi. İş yerinden 3 gün izin olarak daha önce gezmediğim Çanakkale ile İzmir arasında kalan kıyı hattını tamamlamaya karar verdim.

Feribotta karşılanan gün doğumuyla başladı yolculuğumuz. Martılar bile uyanmamıştı henüz. Osmangazi Köprüsünün üstünden beliren kızıllık ile renklenmeye başladı hayat. Bursa'yı hızlı geçip Balıkesir'e vardık bir çırpıda. Ege'ye gidilirken çevresinden dolaşılan Balıkesir'in kalbine daldım bu sefer. Saat kulesini görmekti niyetim aslında. Şehir merkezine girip kule ver çevresinin fotoğraflarını çektiğim gibi de çıktım. Ayvalık beni beklerdi çünkü.

Bir çok gezginin ilk yaptığı rotalardan biri olmasına rağmen benim yıllardır ertelediğim bir yerdi Ayvalık. Adaları, taş evleri, renkli kapıları, kilise camileri, tekne turları, uçsuz bucaksız plajları, zeytini ve elbette tostu ile ile tam bir cazibe merkezi olan şehir sonunda kapılarını açmıştı bana. Ben de düşünmeksizin kendimi bıraktım kollarına. Daha fazlasını anlatmam için bir müddet zaman verin bana. Her şeyi anlatacağım size.

Yolcunun adetidir bağlanmaz bir yere. Sevse de durmaz yerinde. Ayvalık'a hayran kalmama rağmen bırakıp ardımda bir başka şehre doğru devam ettim yola. Kıyıdan fazla uzaklaşmadan Dikili'ye gelmeden bir şelale sesi duydum. Durur muyum daldım sesin geldiği yöne. Aşıklar Şelalesi'ymiş. Aslında iki şelalesi varmış. İki tane mağarası ve güzel bir yürüyüş rotasıyla birlikte. Ayvalık-İzmir yolu üzerinde mutlaka uğranılması gereken bir.

>>> Dikili Aşıklar Şelalesi : Vadideki Güzellik

Sırada Bergama var. Sürprizler şehriydi benim için. Bir yanda antik kentler,tapınaklar, bir yanda Osmanlı camileri, hanları, köprüleri üstüne bir de höyük. Bunlar yetmez gibi 83 yıllık bir festival çıkmaz mı karşımıza. O zaman gecelenir burada dedik. Gecesini geçirdiğim şehirler bir başka severim. Bergama'yı daha çok sevdim.

Geldik gezimizin son durağına. İzmir'den önce son nokta Foça. Iyonların limanı, şimdilerin şirin balıkçı kenti. Balıkçı dediysem kordon boyu sandalları ve balıkçı restoranlarını kastediyorum. Ayvalık kadar olmasa da adaları, burunları, değirmenleri de var. Beş kapılı bir kalesi ve açık hava tapınağı ile hayran kalınacak kadar güzel.

3 günde 3 güzel şehir. Gözün alabildiğine zeytin, gök kadar mavi deniz, küçük ama yerli adalar, uzakta sıra dağlar gibi duran yunan, yelkenli yelkensiz tekneler, koylar plajlar bu gezide hatırada kalanlar. Daha fazlası var elbette. Tek tek anlatılması gerek fazla uzatmadan.

Bize kalan bu yoldan her zamanki gibi izler ve hatıralar. İzler burada, hatıralar İstifhane'de.



     


8 Kasım 2016 Salı

İyiler Ölmez Mustafa Kutlu Hikayelerinde



Mustafa Kutlu hikayelerini benim gibi sıkı takip edenler bilirler. Genel bir karakteri üslubu vardır. vardır. Belli bir karakteri vardır. Misal günahkar da olsa iyidir insanlar. İyiliği öldürmez hikayelerinde. Ya tövbe etmiştir önceden yada tövbe ettirir bir şekilde. Son hikayesinde de bunu kapağına taşımış. Belki de yıllardır güvendiği toz kondurmadığı Anadolu insanının 15 Temmuz'da kendisini haklı çıkarmasının haklı gururunu taşımakta. Öyle ya onun hikayelerindeki karakterler şarhoş dahi olsa Kuran hürmetsizlik etmezdi. O kara gecede de bu millet ezdirmedi vatanı namerde.

Bu yıl Necip Fazıl Onur Ödülü’ne layık görülen üstad Mustafa Kutlu yeni kitabı ile yine gönüllerimize ferahlık verdi.  İyiler Ölmez ile önce kalbimize sonra raflarımıza girdi.

4 ana karakterin üzerine inşa ediyor hikayesini üstad. Ressam bir gezgin, bir genç delikanlı, sarhoş fotoğrafçı ve gönlü kırık bir doktor. Her birinin ayrı ayrı hikayesi anlatıyor. Ama zaman zaman birbirine geçiyor kurguları. Sanki bir sinema filmi gibi. Yine satır aralarında öğütler veriyor. Bazen okuyucu ile konuşuyor. Sohbet havasına dönüyor hikaye. Her zaman ki gibi eski hikayelerin atıflarda bulunur. Özellikle Uzun Hikaye'ye. Hatta bir bölümü olduğu gibi almış. Bunu da okuyucuya söylüyor tatlı bir üslupla. Hikayenin sonu bir anda mutsuz bir sonla bitiyor. Ama orada bile çok önemli bir ders veriyor. Hafızalarda önemli bir yer edinerek tamamlanıyor hikaye.

Kitap bir sahne var ki tam benlik. Yıllardır cevabını bulamadığım soruya şıp diye cevap vermiş. Onu sizinle paylaşmazsam olmaz :)

Gezginim ben. Turist mi ? Yoo :)



14 Haziran 2016 Salı

Yol Sözleri 5


"...bir yol tuttu" (Kehf-85)

201-
Ne kadar kaçmak ve uzaklaşmak arzusu ile dolu ise, o kadar da bağlanmak, kalmak, bağdaş kurup oturmak istiyorum.
(Sait Faik Abasıyanık)
*
202-
İşte bir kubbe ki söyler saati.
Yolcu ilk, dalgalar son cemaati,
(Arif Nihat Asya)
*
203-
Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim"
öbür yanımız "otur" diyor.
(Can Yücel)
*
204-
Yol yolcunun bahanesi. Yolcu yola nispetle kalbine ağır.
(Güven Adıgüzel)
*
205-
İnsan öyle bir yere gelir ki orada sadece yol ile yoldaş arasında değil yol ile yolcu arasında bile bir fark kalmaz. Yolcu da, yoldaş da, yol da hep bir manada toplanıverir. İnsan kendinde, kendine doğru, kendince yürüdüğünü fark eder.
(Dücane Cündioğlu)
*
206-
Gitmek kaderi değiştirmektir.
(Cemil Meriç)
*
207-
Yol uzun, ömür kısa yahu. dünya ile zıtlaşmayı bırakın.
(Cabülka- Yaşar Bedri)
*
208-
Hayal gücü olmayan insanın kanatları yoktur.
(Muhammed Ali)
*
209-
Seni tüketen, önünde tırmanılacak dağlar değil, ayakkabında ki çakıl taşlarıdır.
(Muhammed Ali)
*
210-
Kendi yolunu bulamayan, bütün yolları boşuna yürür.
(Oruç Aruoba)
*
211-
Bu yollarda izimiz
Bu göklerde gizlimiz
Yollar, beni vardırın
Gökler, tutup kaldırın
(Necip Fazıl Kısakürek)
*
212-
Yolcuya bakıp, yolunu tanıma. Yola bak, yolcuyu tanı, yolcu hakkındaki kıymet hükmünü
ona göre ver. Vahim olan yolcunun yolsuz olmasıdır; yolsuz, hedefsiz, amaçsız, şaşkın,
hercai ve seyyal…
(Halil Cibran)
*
213-
Bir yolculuk var bize,
Gider dururuz sürekli dipsize,
Çıkışımız olur mu bilinmez,
Dileğimiz Yusuf olmaktır, bu yoldan vazgeçilmez
(Ahmet Gazi A. Aydın)
*
214-
Dağlara götür yorulan yerini
(Harput Atasözü)
*
215-
Belki sana yazarım
Uğradığım bir şehirden
Eski bir kart atarım
Mekke ya da Kudüs'ten
(Yüksek Sadakat- Kutlu Özmakinacı)
*
216-
Yürümesini bilmeyenler, koşanlara kızarlar.
(Cemil Meriç)
*
217-
Ayaklarım hareket etmeye başladığı anda düşüncelerim akmaya başlıyor.
(H.D. Thoreau)
*
218-
Ben açık bir yol düşünden öte,
Bir şeye gerek duymuyorum yolculuğumda.
Gerisi sadece gök ve toprak
(Fernando Pessoa)
*
219-
Su kesiksiz hareket zikir ahenk şırıltı
akmayan kokar diye esrarlı bir mırıltı
(Necip Fazıl Kısakürek)
*
220-
Ömrümün uzun yolu
Geçip gitsem yare doğru
Gözlerim yaş dolu dolu
Yol ver dağlar yol ver bana
(Aşık Veysel)
*
221-
Yolcuğun nerede biteceğini söylemem.
Ama nerede başladığını biliyorum.
(Avicii)
*
222-
Yollar uzun, yollar ince
Yol kısalır aşk gelince
(Abdurrahim Karakoç)
*
223-
Bütün uzaklara gittim
Hepsinin de dönüşü vardı.
Gitmesem ölürdüm
Kocaman bir yalnızlıktı dönüp geldiğim.
(Şükrü Erbaş)
*
224-
Kar taneleri ne güzel anlatıyor, birbirlerine zarar vermeden de yol almanın mümkün olduğunu.
(Hz. Mevlana)
*
225-
Yeterince uzağa giderseniz içinizdeki size ulaşabilirsiniz.
(David Mitchell)
*
226-
Ben yol vermez geçitlerdim sen bağrımı delen ırmak
(Fatih Sofuoğlu)
*
227-
Tarlada izi olmayanın hasatta yüzü olmaz
(Atasözü)
*
228-
Hem mekansal, hem düşünsel, hem de duygulsal bir yolculuktur. Ama yazarı için o seyahat, roman daha ortada yokken başlar.
(Ahmet Ümit)
*
229-
Gün doğmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
(Orhan Veli)
*
230-
düştüm yollarında
kaldım dağlarında
yaban ellerinde
gezgin idim hancı oldum
bir garip gezginim
dalına kuzgunum
ben senin yazgınım
aşk yolunda koyma beni
(Kara Güneş - Koyma Beni)
*
231-
Sonra anlıyorsun ki asıl mesele hangi yoldan gittiğinden ziyade, yan koltuğunda kimin oturduğunu seçmekten ibaret.
(Selcan Aydın)
*
232-
Bu senin yolun yalnızca, başkaları seninle yürüyebilir, fakat hiç kimse senin için yürüyemez. (Mevlana)
*
233-
Umutla yolculuk etmek, gidilecek yere varmaktan çok daha zevklidir.
(Robert Louis Stevenson)
*
234-
Allah'ım
Yol boyunca,
Tarih boyunca,
Başıboş bırakma bizi...
(Cahit Zarifoğlu)
*
235-
Sefer düştü Gürcistan'a,
Bizim ilen gelen gelsin!
Mert gelsin namert gelmesin!
(Köroğlu Destanı)
*
236-
Bilmiyor musun ki
Kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadıkça
kim olduğunu asla bilemezsin
(José Saramago)
*
237-
Vel hasıl dünya hayatı "İş" dediğimiz oyun ve eğlenceden ibarettir.
(Mustafa Kutlu-Hesap Günü)
*
238-
Her şey hızlandı. Yolculuklar, dostluklar, aşklar.
Yavaşlayabilenler daha çok mesafe kat ettiler.
(Bekir Develi)
*
239-
Fazla ayrıntıya gömülmekle suçlamayın beni. Yolcuların tarzıdır bu !
(Xavier de Maistre)
*
240-
Uçsuz bucaksız çöllerde
Yine izler gelenlerin;
Yollar gideceklerindir....
(Arif Nihat Asya)
*
241-
Denizin kenarına kadar ayakların izi vardır. Lakin denizin içinde artık bir iz kalmaz.
(Hazreti Mevlana)
*
242-
Yeni Cami, şehrin bir sahilinde henüz karaya yaklaşmış masal gemisi ...
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
*
243-
Yolculuk, benliğimizdeki bir tür iç dekoru yıkar. Yolculuk bu sığınaktan yoksun bırakır bizi.
(Albert Camus)
*
244-
Eylül toparlandı gitti işte / Ekim filan da gider bu gidişle
(Turgut Uyar)
*
245-
Gitmek gerekir bazen. Fazla yormadan, daha çok bıktırmadan. Eğer vaktiyse ardına bile dönüp bakmadan.'
(Can Yücel)
*
246-
Yürümeye devam et, yol insanı terbiye eder !
(Dücane Cündioğlu)
*
247-
Herkesin, gidebileceği bir yeri olmalı
Çünkü öyle bir an olur ki, insanın mutlaka bir yere gitmesi gerekir.
(Fyodor Dostoyevski)
*
248-
Daha gidilecek yol var güzelim
Aşılacak dağlar varılacak köyler
Konulacak yürekler var hakedmiş
(Gönül Köse)
*
249-
Yolculuk, benliğimizdeki bir tür iç dekoru yıkar. Yolculuk bu sığınaktan yoksun bırakır bizi. Sevdiklerimizden, dilimizden uzakta kalınca tüm desteklerimizden kopup maskelerimizden yoksun kalınca, kendi kendimizin yüzeyindeyizdir tümüyle
(Albert Camus)
*
250-
Mavi ve yeşil biraz da toprak. Başka renge ihtiyacı yok insanın
(Fatih Yıldız)
*

Yol Sözleri ile ilgili diğer yazılar : #YolSözleri

Yol Sözleri 1 
Yol Sözleri 2
Yol Sözleri 3




14 Mart 2016 Pazartesi

Oyunun Oyunu Oyunu





Bu ay ki oyunun  içinde bir oyun vardı. Tekerleme değil gerçek. "Oyunun oyunu" hem oyunun ismini hem de konusunu anlatmakta. Bir oyunun provalarının ve gerçek oyun esnasında sahne arkasında yaşananların anlatıldığı çok keyifli bir oyun. İsmi ve konusu gibi beyin jimnastiği yaptıran gülme garantili bir oyun.

İngiliz yazar Michael Frayn'ın ilk defa 1982 yılında sahnelediği ve ülkemizde de birçok değerli tiyatro ustasının sahnelediği oyun Fars yada vodvil  tarzı oyunların bir örneğidir. Komedinin bir alt türü olarak fars türü oyunlar herhangi bir hiciv olmadan sadece güldürmeyi amaçlarken matematiksel bir kurgu içerirler. Orjinal ismi "Noices Off" olan oyunun dilimize "Oyunun Oyunu" olarak çevrilmesinin sebebi de budur. İBB Şehir Tiyatroları tarafında ilk defa bu sezon sahnelenen oyunu bu ay Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesinde izleyebilirsiniz.   
İki perdenden oluşan oyunda üç bölüm yer almakta. İlk perde ve birinci bölümde, bir oyunun teknik provasın yada kostümlü provasının yapılması anlatılmakta. Oyunun yönetmeni seyircilerin arasında dolaşarak provayı yönetmekte. Bu bile oyuna ilgiyi daha fazla artırmakta. 

İkinci perde ise iki farklı bölüm var. İlki  provası yapılan oyunun ilk gösterimi sırasında kulisten yaşananları anlatıyor. Bu bölümü anlamak için ilk perdeyi çok dikkatli izlemek ve hatırlamak gerekiyor.  Bir oyun esnasında arkada neler olup bitebileceğini beyin damarlarınızı zonklatacak kadar güzel anlatılıyor. Oyunun temposu o kadar yüksek ki takip etmekte zorlanabilirsiniz. İşin matematiği de burada zaten. Bir önceki perdede yaşananları hatırlamanız ve ilişkilendirmeniz gerekmekte. bu bölümde biraz yorulduğunuzu ve oyundan koptuğunu hissedebilirsiniz.

Son bölümde ise oyunun sahnelendiği bir turnede yaşanan aksiliklerin oyuna olan etkisi çok komik bir dil ile anlatılmakta.

Dekor oyunun teması olan kapılardan oluşuyor. Öyle işlevsel kullanılmış ki kapıların açılığ kapanması oyunun hızı ile orantılı.  Oyuncuların temposu takdiri hakediyor. bu kadar karışık bir oyunu hatasız oynamaları ayakta alkışlanacak bir performans.

Son söz bu oyunu kaçırmayın .

 



10 Ocak 2016 Pazar

Hayy Müzikal Çocuk Oyunu

 Hayy Çocuk Oyunu
Hayy Müzikal Çocuk Oyunu

Endülüslü filozof İbn-i Tufeyl'in romanı Hayy Bir Yakzan'dan uyarlanan müzikal çocuk oyunu Hayy'ın galasına kızım Hüsna ile katıldım. Endülüs'e olan hayranlığımdan dolayı uzun yıllar önce okuduğum romanın oyununu kızımla beraber izlemek oldukça heyecanlandırdı beni.

Hayy Bir Yakzan, Daniel Defoe'un Robinson Crusoe romanına ilham olmuş hatta Avrupa'nın aydınlama çağında bir çok düşünürü de etkilemiş bir eserdir.

Hayy, ülkesinde zalim bir yöneticinin zulmünden kaçabilmek için annesi tarafından sepetin içine bırakılarak denize bırakılan bir çocuktur. Issız bir adada bir ceylanın evlat edinmesi ile hayata tutunur. Bebeklik evresi bitip artık düşünme çağına geldiğinde diğer hayvanlarda farkı olduğunu idrak etmeye başlar.  Akabinden gelişen olaylarla Allah bilincine akıl ile ulaşabileceğini savunur.


Oyun  bu kurgu üzerine çocukların anlayabileceği bir şekilde düzenlenmiş. Oyunun yönetmeni Tiyatro Greyfurt'tan Mehmet Emin İnci. Diriliş Ertuğrul dizisini izleyenler bilirler. Halep Emiri'ni canlandıran oyuncudur kendisi.  Tiyatro Greyfurt  Akif, Menan Cinleri gibi başarılı tiyotro oyunları sahneleyen bir ekip. İlk defa gerçekleştirdikleri çocuk oyunu ile başarılı bir çalışma ortaya koydular.

Projenin sahibi ise Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun eşi Sare Davutoğlu'nun da yönetim kurulunda yer aldığı Meridyen Derneği.  Sosyal bilimler üzerine proje üretmeyi hedefleyen dernek bu çocuk oyunu projesini de "Kıyıya vuran tüm çocuklara" slogonı ile Suriye'de savaştan kaçıp denizde can veren çocuklara adamış.

Son olarak çalıştığım firma Albaraka Türk'ün böyle güzel bir projeye sponsor olmasında duyduğum memnuniyeti belirtmek istiyorum. Bir dönem Avrupa'ya ilham olmuş öz kültürümüzü tekrar keşfetip yeni cevherler çıkartıyor olmamız çok güzel. Çok daha güzel çalışmaların olacağına inanıyorum.


Hayy müzikal çocuk oyununu aşağıdaki gösterim yerlerinde ücretsiz izleyebilirsiniz.

Anadolu Yakası Gösterim Yerleri:

16.01.2016 Üsküdar Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi 12:00
30.01.2016 Üsküdar Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi 12:00
31.01.2016 Üsküdar Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi 12:00

Avrupa Yakası Gösterim Yerleri:

23.01.2016 Fatih Zübeyde Hanım Kültür Merkezi 12:00
24.01.2016 Fatih Zübeyde Hanım Kültür Merkezi 12:00
28.01.2016 Bağcılar Şehit Savcı Mehmet Selim Kiraz Kültür Merkezi 12:00
29.01.2016 Bağcılar Şehit Savcı Mehmet Selim Kiraz Kültür Merkezi 12:00
04.02.2016 Fatih Zübeyde Hanım Kültür Merkezi 12:00
05.02.2016 Fatih Zübeyde Hanım Kültür Merkezi 12:00
06.02.2016 Fatih Zübeyde Hanım Kültür Merkezi 12:00
07.02.2016 Fatih Zübeyde Hanım Kültür Merkezi 12:00




12 Kasım 2015 Perşembe

Mustafa Kutlu: Hesap Günü



İlk defa gittiğim Tüyap Kitap Fuarı'nda en büyük sürprizi Mustafa Kutlu üstadın yeni kitabı ile karşılaşmak oldu. Fuar için özel bir liste yapmamış, kısmetimizde ne varsa onu alırım diye gitmiştim. Senede bir kitap çıkarma adeti olan üstaddan yeni bir kitap beklemiyordum açıkçası. Ocak ayında çıkmış olan Tren Bir Keman hikayesi vardı zaten. Hesap Günü'nü görünce beni bir heyacan sardı. Üstelik sadece bu da değildi. Haziran'da basılmış bir de denemesi Vitrinde Olmak vardı üstadın. Bir yıl içersinde üç kitap. Büyük lütuf  biz severleri için.

Elbette kitabı elime alır almaz bitiverdi. Her hikayesini her karakterini sevmekle birlikte bu kitaptan başka bir haz aldım. Satır aralarında düşünceleri öyle vurgulu ifade ediyor ki üstad insan sarsılıyor.
Kitabın ismi zaten direk bir mesaj. Hiç bir insanın kaçamayacağı o Hesap Günü.

Hikaye ana karakteri kökleri son dönem bir Osmanlı paşasına dayanan Beyaz Türklerde diyebileceğimiz Arif Bedir Bey. Dedesinden pek bir mal-mülk kalmasa da paşazade ünvanı yetiyor. Yurt dışında işletme okuyup doktora yapan, yurda döndükten sonra  ülkenin dışa açılması ile birlikte ihracat ve turizm işleri ile hızla zenginleşen bir işadamı. Başından geçen farklı olayları atlatıp sonunda musalla taşında bulur kendini. Hikaye aslında burada başlıyor.

Ölmüş olmasına rağmen Arif Bedir Bey'in musalla taşında cenazeye gelenlerle diyaloğa giriyor. Yeni Amerikan dizlerinde çokça gördüğümüz flashback dedikleri geçmişe dönüşlerle zenginleşiyor konu. Cenaze gerçekten bir hesap gününe dönüşüyor.

Üstadın hikayelerindeki karakterler hatalı olsalar bile kötü insan olmuyorlar genelde. Muhakkak masum bir tarafı ile göstermeye çalışıyor ki insanlık ölmesin. Arif Bedir'de günahkar, çocuklarının dağılıp gitmesine engel olamayan bir kişi olmasına rağmen Allah'a yakınlaştığı anlar ile okuyucuyunun sevgisini kazanıyor. Ancak tam bu anlarda bir rüzgar esiyor tutunamıyor savruluyor Arif Bedir. 

Mustafa Kutlu hikayeci olmasına rağmen çok iyi bir İslam Ekonomistidir aslında. Hikayelerinde bunun bir çok izine rastlamak mümkün. Bu hikayede beni etkileyen en önemli hususta budur aslında. Bir Müslümanın çalışma hayatındaki ilkeleri hikayenin satır aralarına çok güzel yerleştiriyor. Bir cümlesi var ki can evimizden vuruyor.

- Vel hasıl dünya hayatı "İş" dediğimiz oyun ve eğlenceden ibarettir. 

Bildiğiniz gibi ayetin sadece bir kelime eklenerek  yapılan çok güzel bir tefsirini aslında. Ve daha nicesi Mustafa Kutlu sözleri olarak paylaşılacak güzellikte sizleri bekliyor. 


- Varlıklı, alafranga bir muhitte gariban bir cami
- Ölümden kim korkmaz ? Ancak erenler korkmaz
- Alayı siyahlara bürünmüş. Yahu bu gavur adeti nasıl bulaştı bize.
- Yani sen şimdi bize fakirliği teklif etmiş oluyorsun. Hayır ben diyorum ki fakir sabredecek, zengin şükredecek.
- Malı veren de Allah, alan da Allah. "Ben" dersen yoldan çıkarsın. "Ben" demek terk-i edeptir.
- Ehliyet ve liyakat sahipleri yönetime gelmeli. Önce ahlak, sonra kanun.
- Sabah namazına kalkıyormusun ? Bazan. Eee o zaman bunu beceremeyen birinin dini konularda ahkam kesmesi yakışık alır mı ?
- Camiye cemaate alışmış kişinin günü namaz saatlerine göre ayarlanır. Bir yerden bir yere gidecek olduğunda ikindiyi nerede kılacağını hesap eder.
- Şunu unutmamalı en önemli iş bağlantısı için atılacak imza, bizi bir sabah namazı vaktinden alıkoymamalı. Dünya işinin Allah rızası karşısındaki değeri budur.
- Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz.
- Biz Türklerin iki özelliği vardır. Pratik ve pragmatik olmak. O sebeple bizden filozof çıkmaz, aksiyon adamı çıkar.
- Sermaye bazı fertlerin elinde aşırı birikip bir müstakil güç haline gelmemeli.
- Güzel ama bu "iyi insan" olma seni kurtarmıyor. Hesap günü ibadetlerin helal ve haramın hesabını vereceksin.
- Onların hayatı Müslüman saatine uymadığı için esnafı horluyorlar.


26 Ekim 2015 Pazartesi

İstanbul Efendisi : Müzikalin Efendisi


2015 tiyatro sezonunun açılışını İstanbul Efendisi oyunu ile açtık. Methini çok duymama rağmen bir türlü gidememiştim. Şehir Tiyatrolarında 2008 yılından beri kapalı gişe oynayan oyunu Ümraniye Sahnesi'nde görünce tiyatro grubumuzla günler öncesinden yerimizi ayırmıştık.

Dekor ve kostüm dallarında bir çok ödül alan oyun perde açılır açılmaz bu ödüller ne kadar hak ettiğini ispatlarcasına etkiliyici bir başlangıç yapmakta. Nerdeyse tüm oyuncuların toplu olarak dans ettiği sahne oyunda dinleyeceğimiz güzel müziklerin habercisi gibiydi.

Oyunun yazarı Türk tiyatrosunun kurucularından ve en ünlü oyun yazarlarından Musahipzade Celâl. II. Mahmut döneminin valisi ve belediye başkanı konumundaki Kadı Halet Efendi'nin hayatından esinlenerek 1913 yılında yazdığı oyunda günümüzde olduğu gibi o dönemde de geçmişe ışık tutmukta. Modernleşirken geçmişten kopmamak gerektiğini savunan Musahipzade Celâl bir röportajında tarih perdesi altında unutulmaya mahkum olan geçmiş varlığımızın güzel ve çirkin safhalarını sahnede canlandırmak istedim der.

Oyunun yönetmeni ise tiyatronun duayen isimlerinden Engin Alkan. Oyunda uzun yıllar başroldeki Savleti Efendi'yi oynadıktan sonra bu yıl Tankut Yıldız'a bu görevi devretmiş. Engin Alkan'la karşılaştırm imkanım olmadı ancak genç oyuncu, oyun boyunca izleyiciden büyük destek aldı. Özellikle seyirci ile girdiği diyaloglarla seyirciye büyük keyif verdi.

Oyun hakkında daha önce duyduğum övgülerde Güldür Güldür Show'dan Şevket rolü tanıdığımız Çağlar Çorumlu öne çıkmaktaydı. Savleti Efendi'nin hafiften deli oğlu İrfan rolü için onun yerine gelen oyuncu ise en sönük olanıydı.

Menteş Ağa yada Mimi Ağa rolü  ile Zaer Kırşan ise en dikkat çekenler oyuncular arasında. Özellikle İrfan'la girdiği işaretlerle anlatma sahnesinde yengeç tiplemesi harikaydı.

Son olarak oyundaki müziklere değinmek istiyorum. Her bir tek başına insanı mest ederken oyuncuların dansları ile farklı bir atmosfere taşımakta.  Bir kere izlemekle yetinilmeyecek kadar güzel bir oyun olan İstanbul Efendisi'ne şimdiden yerinizi ayırtmanızı tavsiye ederim.

Yazan : Musahipzade CelâlL
Yöneten : Engin Alkan
Süre : 2 saat 45 dk. 2 Perde

http://istanbulefendisiardiyesi.tr.gg/

İstanbul Efendisi Oyun Fragmanı 






17 Eylül 2015 Perşembe

İstanbul'un Yeni Vapurları


İstanbul'un Yeni Vapurları
İstanbul'un Yeni Vapurları

Bir kaç ay önce İstanbul'da üç tane yeni vapur hizmete girmişti. Aslında vapur demeye bin şahit lazım. Tanımlanamayan deniz taşıtı benim bulduğum isimlerden bir tanesi. Bugün Üsküdar'dan Eminönü'ne giderken bu kazuletlerden bir tanesi ile tanışma fırsatı buldum. Göksu Vapuru. Fotoğraflarını ilk gördüğümde herkes gibi bende büyük şaşkınlık yaşamıştım. Tur yolun motorları bile daha güzel  daha samimi gelmişti.

İskelede bildiğimiz yandan yanaşmalı vapur beklerken ileriden gürültülü bir motor sesi duydum. Hızla hareket eden bir deniz taşıtı gördüm önce. Saniyeler içinde iskeleye yanaşmıştı. İşte yeni vapurlarla tanışmamız böyle oldu. İlk izlenimim amma hızlıymışlar oldu. Deniz otobüslerinin boğaz hattına uyarlanmış versiyonu diyebiliriz.

İkisi kapalı biri açık olmak üzere üç katı var. İç dizaynı yeni olmasında dolayı oldukça güzel yapılmış. Yandan değil iki baş taraftan vapura biniliyor. Kapı ve rampaları klasik vapurlara göre daha güvenli. Bunlar yeni vapuların güzel tarafları.
Yeni Vapurların Teras Katı


Olumsuz yönleri ise  en başta vapurlarda ruh yok. Keyifle oturup vapurun denizi yara yara gidişini yaşayamıyorsunuz. Bir kibrit kutusunun içinde seyahat ediyormuşsunuz izlenimi veriyor. Gecekondudan mülhemle denizkondu diyen de var. TOKİ'nin apartmanlarına benzeten de. Yüzül silgi diyen bile duydum. Ama bir tane bile güzel olmuş İstanbul'a yakışmış diyen olmadı.

Yollarımız modern olacak, metrolarımız son teknoloji ile donatılacak eyvallah. Ancak vapurların modern mimari ile inşa edilmelerine ihtiyaç yok. Zaten Marmaray var. Yeni tüp geçitler yapılıyor. Köprüleri maşallah üçlüyoruz. Hepsine canı gönülden destekliyorum. Ama vapurlara kıyamıyorum. Bir Sultanahmet ne ise yandan yanaşmalı klasik vapurlar benim için aynısı. Galata Kulesi'nin önünden geçen bir TurYol motorunu bile hazetmezken bir kazuletleri nasıl seveyim.

İşte bu duygular bir boğaz geçişini yaptım. Keçinin sevmediği ot burnunda bitermiş. Maalesef dönüşte de aynı vapura denk geldim. Ben de içimi bloğa dökeyim dedim. Tek tesellim İstanbul'un en güzek günbatımlarında bir tanesine daha şahit olmam. Harika bir ışık gösterisi vardı.

Not: Fotoğraflar cep kamerası ile çekilmiştir.

Güneş yıldıza özenmiş bayrak olmuş
Günbatımında Galata Kulesi
Galata Köprüsü günbatımında ışık gösteri altında



13 Eylül 2015 Pazar

Karşıyaka Köyü : Er Mektubu Gibi Bir Belde

Erdek Karşıyaka Beldesi

İki yıl önce yine yazın son günlerinde gerçekleştirdiğimiz Kapıdağı Yarımadası turumuzda Karşıyaka Köyü'nü gezmiştik. Bandırma'nın hemen karşısında kalmasından dolayı bu ismi almış belki de. Eski bir Rum köyü. Ama tepedeki tarihi ilkokul ve köyün içinde kaybolmuş bir kaç ev dışında özelliğini yitirmiş. Hatta çok kötü çarpık bir yapılaşma var. Bu kötü mimari camisine bile yansımış küçücük şehirde asimetrik 4 minarili bir yapı ortaya çıkmış.  Halbuki öyle güzel evler var ki sokakların arasında. Bir dönem belde belediyesi olmasının etkisi var bunda. Erdek'ten oldukça uzakta çevre balıkçı köylerin merkezi konumunda. Bandırma'yla olan ticari ilişkisi de hızlı büyümesinde etkisi var.

Ancak bunların hiçbiri bu yazıyı yazmamım sebebi değil. Aklımda yer eden bu köyün bambaşka bir anısı var bende. Severek okuduğum Mustafa Kutlu üstadımın hikayelerinde geçen Anadolu kasabalarını andırıyor. Bir tarafta yeni yeni binalara yapılırken bir tarafta sokaklarda halen eşek kullanılıyor. O denli tezatlar var. Gerçi motor kullanan sayısı da az değildi. Modern eşekler.

Yine asıl hikayeye gelmedim. Aslında köyün tüm sokaklarını dolaşana kadar bizde farkına varmamıştık ama bir gariplik hissediyorduk. Tamam kötü bir yapılaşma vardı ama gözümüze batan bir şey daha vardı. Nerdeyse her evin duvarları yazılar vardı. Rastgele bazen kötü bir Türkçe ile. Çoğu askerlikle ilgiliydi. Mektup gibi olanlar vardı. Amcasına halasına selam edenler. Bir tek er mektup okunmuştur damgası eksikti.

Köyün pazar gününe geldiğimizden kalabalıktı. Herkes hatta çevre köylerden gelenler alışveriş yapıyorlardı. Hatta köye girerken yaşlı bir teyzeyi arabamıza almıştık. Elinde pazarda satmak için getirdiği sebzeler vardı. Pazarda dolaşırken dayanamayıp bir köylüye sordum. Bu yazıların sebebi ne diye. Önce bizi gazeteci sanıp cevaplamak istemedi. Köyü yanlış tanıtacağımızdan korkmuştu. Sadece gezmek için geldiğimiz gazeteci olmadığımızı söyleyince rahatladı. Başladı anlatmaya. Bu yazıları köyün gençleri yazıyor dedi. Askere gitmeden önce özellikle akrabalarının duvarlına yazıyorlarmış. Çok eski bir adetmiş. Kızsalarda vazgeçiremiyorlarmış gençleri yazı yazmakta. Bir nevi eğlenceleri askere giderken. Her sene evlerini boyatmalarına rağmen artık ses etmiyorlarmış.

Mevzu vatan olunca gerisi teferruatmış. Bir anda bu yazılar anlamlı gelmeye başladı gözümde. Gençlerin duygularını duvarlara bir mektup edası ile duvarları doldurmasını hoş karşılamaya başladım.

Şimdi söz fotoğrafların dili ile Karşıyaka gençlerinde :





















Kapıdağ Yarımadası turu yazı ve fotoğrafları için tıklayınız 



 
Design by Wordpress Theme | Bloggerized by Free Blogger Templates | free samples without surveys