29 Nisan 2013 Pazartesi

Ankara Timsahı : Beypazarı

Beypazarı'nın Timsahları
Ankara gibi bir bozkurda timsah ne arasın diyenleri duyar gibiyim. Öyle canlı kanlı timsahtan bahsetmiyorum bildiğiniz taş gibi kaya gibi timsah bunlar. Şehrin ortasında birbirine bakan  ve timsah sırtına benzeyen iki kaya oluşumundan bahsediyorum. Beypazarı'nı tarihi evleri ile  tanıyordum ama bu kayaları hiç duymamıştım. Hıdırlık tepeden baktığınızda bütün haşmeti ile karşınıza dikiliyor timsahlar.
Beypazarı'nın Tarihi Camileri : Kurşunlu Camii ve İncili Cami
Beypazarı'nı tanımaya Hıdırlık Tepe'de gece çekimi ile başladık önce. Nallıhan'dan sonra mavi saate yetişebilmek için hız limitlerini bile aşmıştık. Havanın kararmasına az bir vakit kala vaktinde yetiştik.  Işıkların yanması ile kayalıkların arasında yangın yeri gibiydi Beypazarı. Şehrin sokaklarından lavlar akıyordu sanki. Etkileyici bir gece manzarası vardı. Çekimlerimiz bitirip tekrar gelmek üzere tekrar Nallıhan'a geri döndük.
Beypazarı Gece
Nallıhan Kuş Cenneti çekimlerimizden sonra Beypazarı'na bağlı  Hırkatepe Köyü'nde Gündüz Alp'in türbesini ziyaret ettik önce. Beypazarı Soda fabrikası tesislerinin yanından geçip tekrar Beypazarı'na geldik.

Şehrin sokaklarına ilk ayak bastığımız dakikalarda büyük bir misafirperverlikle karşılaştık. Küçük bir esnaf çay ocağında taburelerde oturan amcalarımız bizi davet ettiler. Oturun soluklanın bir çay için dediler. Kırmadık icabet ettik elbet. Çarşı esnafından Bıçakçı Arap Usta ile sıcak bir sohbet başladı. Fotoğrafçı dostu olduğunu atölyesinde çekimler yapıldığını öğrendik. Hatta bizi de davet etti. Ancak atölyesi şehrin biraz dışında olduğundan pekte zamanımız olmadığından geri çevirmek zorunda kaldık.
Bıçakçı Arap Usta
Şehirin sokaklarında ve tarihi camilerinde dolaştıktan sonra öğle yemeği için tavsiye edilen Taş Mektep'e geçtik. Güzel bir restoran. Yöresel yemekleri var. Burada ne yenir dediğimizde Beypazarı güvecini tatmadan gitmeyin dediler. Etli sebzeli bir yemek beklerken etli pilav geldi. Önce şaşırmakla birlikte tadı oldukça güzeldi. Hafif yağlı olduğundan yanında mutlaka ayran içilmesi gerekiyor. Yayık ayranları o kadar güzeldi ki ikinci içemeden edemedim.
Beypazarı Güveci
Şehirden hediyelik alışverişlerimizi yaparak tekrar Hıdırlık Tepesine çıktık. Gündüz gözüyle bir başka güzeldi Beypazarı. Timsahların tırtıkları daha bir belirgindi. Tarihi konaklar daha bir göz alıyordu. O kadar yıkıma rağmen bunun gibi şehirlerin korunup bize miraz kalması ne mutluluk.
Beypazarı Taş Mektep
Beypazarı'nda son durağımız  İnözü Vadisi oldu. Yüksek tepelerden oluşan görsel olarak oldukça dikkat çeken bir yer. Kayalara oyulmuş mağaraların Hitit'lere kadar uzanan bir yerleşim yeri olduğu söyleniyor. Arkeolojik kazı yapılmaması ise ilginç durumlardan bir tanesi.  Kayalıkları açık havada masmavi bulutlarla desteklendiğinde bakmaya doyum olmayan bir güzellik ortaya çıkıyor.  Vadi'de iki tane türbe dikkat çekiyor. Birincisi hemen girişte Selçuklu Kümbeti. Diğeri de Yediler Türbesi.   Yediler türbesinin yanından akan dereyi takip ettiğinizde vadinin içlerine kadar yürüyebilirsiniz. Doğa yürüyüşü için oldukça uygun bir alan.
Beypazarı İnözü Vadisi
Beypazarı'nı damağımızda bir tat bırakarak Ayaş'a doğru yolumuza devam ettik. Belkide ağzımızdaki tat çıkarken içtiğimiz havuç-karadut karışımı içecekten arta kalanlardı belkide.
Timsahlar
Beypazarı Gece
Kaybolan Zanaatlardan Semerciler

Beypazarı'nın Yöresel Kıyafeti
Beypazarı'nın Yaşayan Müzesi
Sultan Alaaddin Camii
Beypazarı'ndan Esnaf Berberi
Beypazarı'nın meşhur havuç suyu
Selçuklu Kümbeti

Beypazarı İnözü Vadisi
Beypazarı İnözü Vadisi

21 Nisan 2013 Pazar

İstanbul'un Gizli Hazineleri Su Kemerleri

 

Bu hafta sonu hem İstanbul'un içinde hem İstanbul'un dışında sayabileceğimiz trekking tadında çok özel bir faaliyet yaptık. Eski İstanbul su sistemi içinde önemli yeri olan Mimar Sinan eseri su kemerlerinin peşine düştük. Güzelce ve Mağlova Su Kemerleri. Günümüzde Alibeyköy Barajı üzerinde kalan kemerleri kuraklık dönemleri haber programlarında sık sık görürüz aslında. Baraj suları çekildiğinde kurumuş çatlamış toprakları ile haber olurlardı genelde. Çok şükür son yıllarda bu görüntülerle karşılaşmıyoruz. Bu haberler dışında pek göz önünde olmadıklarından hep bakir kalmışlar yüzyıllardır.

Güzelce Kemeri
İlk durağımız Güzelce Kemerine. Sultangazi ilçesi sınırlarında yer alan Cebeci Köyü yakınlarında bir kemer. Köyü bulmaya çalışırken yolumuzu şaşırıp bir madene çıktık önce. Madenin arkasında köyü görebiliyorduk. Ancak madenin manzarası o kadar ilgimizi çekti ki durup fotoğrafını çektik. Oldukça derin bir taş ocağında  Koca koca iş makinaları karınca gibi gözüküyordu. Madenin gerisinde gözüken Maslak'taki kuleler ise görüntü ile ne kadar tezar bir durum oluşturuyordu. Göğe doğru yükselebilmek için yer yüzünün belli bölgelerininde böyle kazılması gerekiyor maalesef.

Cebeci köyüne vardığımızda eski köy binası olan bir köy kahvesinde çay içmek istedik. Neredeyse madenin ucunda kalmış köy. Ama evlerinden, yaşlılarından her halinde bir köy burası. İstanbul ne garip bir şehir. Milyon dolarlık evlerin 10 dk mesafesinde bir köy yaşantısı.

Arabamızla kemere doğru giderken bir yerde yol bitti. Su seviyesi yükseldiğinden yolu kapatmıştı. Arabamızdan inerek patikalardan kemere ulaştık.Yol boyunca anemonlar eşlik etti bize. Hava kapalıydı. Fotoğrafçı jargonu ile yoğurt bir hava vardı. Fotoğraflar bembeyaz çıkıyordu. İstediğimiz kareler olmasa bile kemeri görmek güzeldi. Kemerin üzerine çıkıp karşı yakaya geçmek istedik. Açıkçası çok dar olduğundan cesaret edemedim. Yarısına kadar yürüyüp geri döndüm. O sırada barajın kenarındaki küçük bir klübeden birisine bize seslendi. Bizi de çekin diyordu. Uzaktan sohbet bile ettik. Bizi sandalla gezdirme teklifi yaptı. Karşı kıyıya geçemeyince  geri çevirdik tabi.  Kemerin üstünde inip bir de cepheden çekmek için sahile indik. Bir kare çektikten sonra biraz önce sohbet ettiğimi balıkçı kayığı ile bize yaklaşmaya başladı.
Güzelce Kemeri
Günün hikayesi burada başlıyordu aslında. Küçük bir sohbette sonra biz arabamıza dönmek için vedalaşırken gelin sizi bırakayım dedi balıkçımız. Yavuz'la bir ana yüzyüze geldik düşünmeden kayığa atladık. Kuraklık zamanları barajın suların çekildiğinde kemerin altından yürüyerek geçmek mümkündü ama kayıkla geçeceğimiz aklımız ucunda bile geçmezdi. Kayıkla küçük seyahatimiz boyunca hem fotoğraf çektik hem uzun uzun konuştuk aslında. Kemerden, kemerdeki mezar efsanesinden. Ercan Dayı'nın çok güzel bir fotoğraf gözü olduğunu da öğrendik bu arada. Bize küçük bir ders bile verdi. Arabamızı bıraktığımız yere kadar bıraktı sağ olsun. Adını sorduğumuzda Ercan dedi ilk önce Sivaslı Balıkçı olarak ekledi sonra. Facebook'ta bu isimle hesabı olduğunu fotoğrafları iletmemizi rica etti. Yurdumun güzel insanlarında birisi.
Güzelce Kemeri
Güzelce Kemeri
İkinci durağımız Mağlova Kemeri. Kemerlerin Süleymaniyesi olarak nitelendirilen bir şaheser. Mimar Sinan tarafından yapıldığı yıl gelen bir selde yıkılıp tekrar yapılmış. Böyle bir eseri yıkabilecek seli siz düşünün. Sonraki 10 yıl içersin de ancak yenisi yapılabilmiş. Ancak ondan sonra  hiç bir zarar görmeden günümüze kadar gelebilmiş bu güzel eser.
Mağlova Kemeri
Arabamızı yine barajın kenarına bırakıp yürümeye başladık. Sahil boyunca kemere kadar devam eden bir patika vardı. Ancak baraj seviyesinin oldukça yüksek olmasında dolayı bu patikada su altında kalmıştı. Mecburen orman içerisinde yol bulmaya çalıştık. Sık çalılıkların arasından ancak küçük hayvanları gidebileceği  patikalarda bazen sürünerek zorlu bir mücade ile bir saatte kemere ulaşabildik. Ancak şansımıza hava açmış güneş yüzünü göstermişti. Bulutlarda öbek öbek etrafa çalışmıştı. Fotoğraf için en uygun zamanlardan birisiydi. Bu güzel manzaraya bir de Sinan'ın şaheseri Mağlova eklenince ortaya çok güzel kareler çıkmıştı. Cepheden çektiğimiz fotoğraflardan sonra kemerin üstüne çıktık. Yürüme yolu Güzelce'ye göre daha geniş olunca karşı yakaya geçme cesaretim artmıştı. 36 mt yükseklikte kemerin üstünde yürümek hiçte kolay olmadı. Ama karşı kıyıya geçerken ve geçtikten sonra gördüğüm manzara bu tehlikeli geçişe değmişti. Barajın kıvrımlarında sonunda uzaktan gözüken kuleler halen İstanbul'da olduğumuzu hatırlatır gibiydiler.
Alibeyköy Barajı ve Maslak
Mağlova Kemeri
Mağlova Kemeri
Mağlova Kemeri

Günün son durağı ise Sultangazi Kent Ormanı oldu. Alibeyköy Barajına hakim bir tepeye kurulan orman şehrin büyük kazançlarında birisi. Çok güzel bir düzenlemesi var. Özellikle çocuklar için kurulan oyun parkı çok hoşuma gitti. Birde ormanın köşesine doğru yapılan gözetleme kulesi. 8 katlı yüksek bir kule.  Ormanın içinde baraja hakim bir yerde. Üstüne bir de Maslak'taki kuleler eklenince izlemesi çok keyifli bir hal alıyor.

Alibeyköy Barajı ve Maslak
Sultangazi Kent Ormanı ve Alibeyköy Barajı
Maslak
Kent Ormanı içinden Güzelce Kemeri'nide görebiliyorsunuz. Ayrıca bu kemer sistemine dahil olan bir kaç küçük kemer daha var görülebiliyor. Tüm sistemi düşününce ne mükemmel bir yapı inşa edildiği anlaşılıyor. Dağları aşan büyük anıtsal kemerler, tepeler arasında suyun akışını sağlayan küçük yapılar. Peki tepelerin altından nasıl su geçiriliyordu ? Muhtemelen bunun içinde tüneller kazılmıştı. Böylece yaklaşık 50-60 km mesafeden İstanbul içine kadar kesintisiz su akışı sağlanıyordu. Tüm bu ormanların çevresine yayılmış birçoğu Mimar Sinan eseri onlarca su kemeri var. İstanbul'un görünmeyen şahaserleri.    

Kemerburgaz tarafındaki kemerler için bakınız :
İstanbul'da Sonbaharın Adı Belgrad Ormanı

Alibeyköy Barajı Panorama
Mağlova Kemere HDR
Alibeyköy Barajı HDR
Maden
Alibeyköy Barajı ve Maslak
Alibeyköy Barajı ve Maslak
Anemon
Anemon


18 Nisan 2013 Perşembe

Nisan Yağmurları Altında Samanlı Dağları

Samanlı Dağları
Uzun zamandır ara verdiğimi doğa yürüyüşlerine  muhteşem bir dönüş yaptım. Baharın getirdiği canlılıkla düştüm yollara. ANADAK'la beraber Yalova Samanlı Dağlarında 20 km 8 saat yürüdük. Şenköy'den başlayan yürüyüşümüzü önce Dipsiz Göl, sonra Erikli Şelaleri'nine uğrayarak Teşvikiye Köyü'nde sonlandırdık. Büyük bir kısmı yağmur altında geçmesine rağmen gruptaki herkes büyük bir keyif aldı.
Yürüyüş Rotası
Yalova Bursa geçişlerinde her zaman olduğu gibi feribatta başladı günümüz. Körfez Köprüsü yapıldığında en çok bu geçişi özleyeceğim. Ama sadece gidişini. Dönüşü tam bir işkence. Feribotta kahvaltımı yaptıktan sonra çevresinde bir tur atıp arkadaşlarla sohbete başladık. Sohbette ben olunca bir yerde fotoğraftan konu açılıyor haliyle. O sırada feribotun kenarında uçup atılan simitleri yakalamaya çalışan martılar dikkatimi çekti. Kapalı ama rüzgarsız bir hava olduğunda deniz süt limandı neredeyse. Martılar suya çok yakın uçtuklarında su üzerinde yansımaları oluşuyordu. Normalde denizde yansıma oluşması pek görülmez. Martıların gölge dansı vardı neredeyse. Bir müddet seyrettikten sonra kameramı çıkartıp çekmeye başladım. O kadar hızlı hareket ediyorlardı ki ancak bir iki kare yakalayabildim. Ama hikayem için yeterliydi.
Martıların Dansı
Feribottan sonra yürüyüşümüz başlangıç noktası Şenköy'e geldik. Bizi ulu bir çınar karşıladı. O kadar geniş bir gövdesi vardı ki içinde oluşan kovuk bir kişi rahatlıkla yaşayabileceği 1+1 daire büyüklüğünde vardı. Yeşillikler arasında rotamıza girdik. Yürüyüşün ilk yarında yağmur yoktu. Ancak başı dumanlı tepeler bizi çağırıyordu. Tepeler yamaçları yeşilin tonları ile kaplanmıştı. Doğa yeni yeni canlanmaya başladığından yeşilin en canlı tonları ile karşı karşıyaydık. Üstüne birde yağmurlu ve kapalı bir hava eklenince bambaşla bir yeşil tonu belirmişti.
1+1 daire büyüklüğüde tarihi çınar. 
Zorlu mücadele başlıyor

Yavaş yavaş yükselmeye başladığımızda günün ilk sürprizi ile karşılaştım. Sisler arasında Adalar gözüktü.  Kartal-Pendik hattında yıllardır seyrettiğim Aydos Tepesinden de görmüşlüğüm olan adaları karşı kıyıdan ilk defa seyrediyordum. Hayal mayal da olsa  güzel bir duyguydu.
Sisler arasında Adalar
İkinci durağımız olan Küçük Dipsiz Göl'de vardığımızda öğlen olmuştu bile. Yanımızda getirdiğimiz yemeklerimiz çıkartıp enerjimizi yeniden kazandıktan sonra fotoğraf çekimlerine başladık. Sazlıklar arasında küçükcük bir göl olmasına rağmen çok güzel bir yansıması vardı. Elbette bunda puslu havanında etkisi vardı.
Küçük Dipsiz Göl
Kuru yapraklar üzerinde yol devam
Az bir yürüyüşten sonra Büyük Dipsiz Göle geçtik.  Gölün kenarında  sadece yağmur zamanlarında vadilerde toplanan suyu Büyük Dipsiz Göle'e ulaştıran isimsiz bir şelale var. Muhtemelen şelale olarak kayıtlarda bile geçmiyordur. Nisan yağmurları altında yaptığımız yürüyüş sırasında görüntülediğimiz de belkide en yoğun aktığı zamanlardan bir tanesiydi.
Dipsiz Göl Şelalesi
Bu gölün yansımaları da harikaydı. Hele ki önde giden grubun bizi beklerken gölde oluşturduğu manzara görülmeye değerdi. Elbette bu anı yakalayıp kayıtlara geçirdim büyük bir zevkle.
Büyük Dipsiz Göl
Rengarenk yürüyüş grubumuz
Buraya kadar olan bölüm yürüyüşün en kolay kısmıydı. Bundan sonra orman içinde dar patikalarda yürümeye başladık. Zaman zaman yağmurla birlikte çoşan dere kenarında seyrettik. Geçişlerde zorlandığımız anlar oldu.  Yazın olsa bata çıka girerdik sulara ama havalar o kadar ısınmadığından fazla ıslanmamaya özen gösterdik.
Yol boyunca yeşilin her tonunu gördük. Birde derenin sesi eşlik edince daha bir zevkli oldu. Asırlık ağaçlar çıkıyordu karşımıza. Heybetli heybetli. Ancak birisi vardı ki üzerinde misafir ettiği canlılarla bizi hayretler içersinde bırakmıştı. Yarım daire şeklinde mantarlar ağacı gövdesi boyunca büyümüştü. Kaya gibi serttiler birde. Allah'ın yarattığı ortak yaşam alanlarına birisine şahit olduk.
Dere kenarında yola devam
Ağaçta kaçak yapılaşma var. 
Dere boyunca devam eden yürüyüşümüz büyük bir dereyle birleşene kadar devam etti. Artık Erikli Şelalesine çok yaklaşmıştık. Burada iki gruba ayrılarak büyük derenin iki yakasında yukarı doğru devam ettik. Çok az bir yürüyüşle şelaleye varmıştık. İki büyük şelaleden meydana gelmekle birlikte ilkini maalesef göremedim. Fazla oyalanıp grubu geriden takip ederken bir ara yolu şaşırdım. Bundan dolayı zaman kaybetmiş gruba yetişmek için üst şelaleye çıkamadım. Bu da bana ders oldu. O kadar güzel akıyordu ki hayran kalmamak elde değildi. İç burukluğu ile yola devam ettim.
Erikli Şelaleleri ( Alt Şelale)

Artık neredeyse günün sonuna yaklaşmıştık ama halen 8 km yolumuz vardı. Grup büyük bir istekle devam etme kararı aldı. Erikli Yaylasına varmıştık. Geniş düzlüklerle Marmara Bölgesinin en yüksek yaylalarından birisi. Günün ikinci sürpriziyle de burada karşılaştık. Önce hava da bir iki leylek gördüm. Sonra bir sürü geçti önümüzden. Az sonra ise hayatımda gördüğüm en ilginç manzaralarda bir tanesi vardı. Kurumuş yüksek bir ağacın üzerinde en az 20 tane leylek tünemişti. İncecik bacakları ama cüsseli gövdeleri ile o kuru dallar üzerinde nasıl da duruyorlardı öyle. Daha yakından çekmek için yaklaştığımda yerde 30-40 leylek daha gördüm. Muhteşemdi. Gölyazı'da çatılarda görmüştüm ama bu kadar çok leyleği ilk defa görüyordum. Artık neye dalalet ediyorsa.
Birisi havada leylek görmekten mi bahsetti ?
Yerde görünce aynı durum geçerli mi ?

Tekrar patika yollara girerek son bölüme yaklaşıyorduk. Gür akan derenin sesi vadide yankılanıyordu. Programımızda olan son durak Mere Şelalesiydi. Yolu olmayan bu yüzden pek bilinmeyen bir şelale. Çok merak ediyordum. Yanına yaklaştığımızda ise yağmur şiddetini iyicene artırmıştı. Görebilmek için ufak bir tepeyi tırmanmak gerektiğinden hem güvenlik hem zaman kaybetmemek açısından rehberlerimiz devam etme kararı aldı. Çokta merak etmiştim halbuki. Bu kadar yaklaşıp göremeden sadece sesini duyarak yanından ayrıldık. Bundan sonra yaklaşık 2 saat Teşvikeye Deresi boyunca yürüdük.
Zorlu geçişlerde vardı

Yolun sonunda otobüsümüz bizi bekliyordu. Akşam yemeği için köy pidecine doğru devam ettik. Grubun bir kısmı  yürümeyi tercih etti tüm yorgunluklarına rağmen. Araçla giderken çok güzel bir göletin önünde geçtiğimizde yürümediğime pişman oldum. Ama yorgunlukta inip fotoğraf çekmek bile istemedim.
Hayal gücümüz de yanımızdaydı tüm gün
Yağmurda yürümek başka bir zevk
Nisan yağmurları altında çok keyifli bir gün yaşamıştık. Zorluk derecesi yüksek olmasına rağmen grubun uyumu çok güzeldi. Rehberlerimiz Timuçin Yusumut ve Argun Baydan'ın bunda büyük bir katkısı var. Her şeyi tadında yapıldı. Ne çok tempolu ne de çok yavaş bir yürüyüş oldu. Rota seçimi takdire şayandı. İki göl iki şelalenin olduğu  toprak yolda başlayıp orman yolunda devam eden dere geçişlerinin de olduğu çok keyifli bir güzergah seçilmişti. Zamanlama başka bir güzeldi. Dallarda baharın yeni yeni canlandırdığı yeşilin en taze tonunda yapraklar varken sonbaharda kalma kuru kahverengi yapraklar ayaklarımız altında akıp gidiyordu. Bir ömür misali gelecek ve geçmişe işaret eder gibi.
Anadak Yürüyüş Grubu

Baharda yürüyüş bir başka

Rengi gibi kokusuda çok güzel

Kaç ton renk var sayan var mı?

Tatlı su yengeci de çok tatlıydı



 
Design by Wordpress Theme | Bloggerized by Free Blogger Templates | free samples without surveys