12 Temmuz 2014 Cumartesi

İğneada : Trakya'nın hem Akdeniz'i Hem Amazon'u


İğneada, Kırklarelinin Demirköy ilçesine bağlı bir sahil kasabası. Karadeniz kıyılarında ender rastlanan altın sarısı kum plajı ile Akdeniz'i aratmıyor. Gezimizin süresi kısıtlı olduğunda denize girme fırsatı bulamadık. Ancak yolu düşenlere kesinlikle tavsiye edilir. Kamplı olanı daha makbuldür.  Meşhur su basan Longoz Ormanları ve Gölleri İğneada'yı özel kılan en önemli varlıklardan birisi.

İğneada Altınkum Plajı

İğneada Deniz Feneri : 

İğneada Deniz Fenerii asıl adıyla Limanköy Feneri, İğneada'ya 4 km mesaefe denizde 4 mt yükseklikte bulunur. 1866 yılında Fransızlara yaptırılan tarihi fener, Karadeniz’in en batısındaki deniz feneridir. Bu fener taa İstanbul'dan arkadaşları ile sohbet eder kendi lisanı ile. Karaburun ve Rumeli Fenerleri ile göz teması kurarak gece yarenlik ederler birbirlerine.

İğneada Deniz Feneri
İğneada Deniz Feneri


Beğendik Köyü : 

Beğendik Köyü, Türkiye'nin Karadeniz kıyısında en batıda yer alan yerleşim yeridir. Hatta kıyıdaki son topraktır. Tam karşısında Bulgarisyan'ın Rezova Köyü yer alır. Arasında sadece Rezve Deresi'nin yer aldığı iki köy sınırların insanları nasıl böldüğünün bir göstergesi sanki. İki ülkenin bayrakları birbirine bakıyor. Askeri bölge olduğundan dolayı dereye kadar inmemize müsade edilmedi. Uzaktan ancak görüntüleyebildik.

Beğendik Köyünden Bulgar Rezova Köyü
Beğendik Köyünden Bulgar Rezova Köyü

Köyün isminin de ilginç bir hikayesi var. Rivayete göre Atatürk bir bün köye gelir. Bir karşı kıyıda Bulgar Rezova köyüne bir de bizim köye. Bizimki yıkık dökük iken karşı köy gayen intizamlıdır. Köyün yeniden imar edilmesi emrini verir. Seneler sonra tekrar ziyarete geldiğin köyün büyükleri
- Beğendiniz mi Paşam ? diye sorar.
Paşa
- Pek ala ! Beğendik, beğendik...
diyince köyün ismi Beğendik olarak kalır. Elbette bu riveyet. Mustafa Kemal Paşa diyende var İsmet Paşa diyende. Ancak bir gerçek varki karşı köy halen daha daha intizamlı gözükmekte.

Köyden geri dönerken sahane bir orman yolu var. Virajları, iniş çıkışları ile insanı mesthediyor. Temmuz sıcağında güneş hafif ışıkları eğmişken yolun tam ortasında parlayan bir şeyin karşıya geçtiğini gördük. Yaklaştığımızda çamurlu bir manda olduğunu görünce gülümsedik. Tam yolumuza devam edecek sağ tarafımızda bir çamur havuzu ve onlarca mandayı görünce bir anda durup aracımızdan indik. Manda, camız, camış, kömüş, malak. Ne derseniz deyin tam ehli keyf hayvanlar. Aslında sıcağa karşı duyarlı olan mandalar için keyiften çok ihtiyaç bu çamurlar.

Longoz Ormanları : 

İğneada'daki son durağımız Longoz Ormanları oldu. Artık ilkindi vakti olmuş. Burada günü bitirmek istiyorduk.

Longoz, denize doğru akan derelerin getirdiği kumların birikerek kıyıda set oluşturması ve dere ağzını kapatması sonucu akarsuyun biriktiği yerde oluşan bir özel ekosistemdir. Bu nedenle Subasar ormanları olarak bilinir. Denize dökülemeyen dereler yüzünden özellikle bu derelerin taşıdıkları su miktarının arttığı ilkbaharda taşar. araziyi kaplayan taşkın sular da longozların oluşumunu sağlar. kış ve ilkbahar aylarında sularla kaplı olan, yaz ve sonbaharda ise suyu kısmen çekilen fakat taban su seviyesi yüksek olan longoz alanları organik madde bakımından çok zengindir. Tropikal ormanlara benzeyen longozlar taban su seviyeleri düştüğü takdirde kısa sürede özelliklerini kaybeden bir yapıya sahiptir.

İğneada Longoz Orman ve Gölleri
İğneada Longoz Ormanları'nda da bu şekilde oluşmuş bir çok göl var. Temmuz ayında gittiğimizde dolayı bu gölleri bulmakta oldukça zorlandık. Hatta gölde geriye güçük bir yol üstü su birikintisi ile bile karşılaştık. Ancak asıl yol hikayemiz Sadık Amca ile tanışmamız oldu.

Ormanın için uzun bir yol katetmemize rağmen bir tane bile göle rastlamamıştık. Arabamızda inip ormanda yürümeye başladık. O sırada kışlık odun için ağaç kesen Sadık Amca'yı görüp selam verdik. Gölü nasıl bulabileceğimi sorduğumuzda sağır olduğunu anladık. İşaretlerle anlatmaya çalıştık. Anladığı ifade etmek için başına sallayıp öne düştü ve kendisi takip etmemizi ifade eden hareketler yaptı. Yol kenarında bir çitten geçerek evine davet etti önce. Tulumbalı bir kuyunun önüne gelip bizim için su çekti. O sanki an susadığımızı ondan su istediğimizi anladık sanmıştık. Olsun embasma tulumbalı bir kuyudan çekilen buz gibi suda elimizi yüzümüzü yıkamakda çok keyifliydi. Suyun tadıda çok güzeldi bu arada.


Sadık Amca'nın misafir perverliği bununla bitmedi. Evin verandasında bir de çay iktam etti. O kadar samimi o kadar sevecendi ki daha çok yolumuzun olduğunu söylemek içimizde gelmedi. Evin tüm bireyleri ile tanıştık sohbet ettik. Ormanın ortasında tek başına bir aile.  Göl ararken insanlığı bulmuştuk.

Tam kalkacaktık ki Sadık Amca beni takip edin deyip tekrar yol düştü. Ormanın patikaların yürüdükten sonra Pedina Gölü'ne geldik. Sadık Amca bizi gayet güzel gölü aradığımızı anlamıştı. Dinlenmemiz için evine davet etmişti sadece. Sağolasın Sadık Amca.

Ormanda bir can'ım insan Sadık Amca

Göl dediğime bakmayın yılın bu aylarında su kalmayınca bataklığa dönüşüyorlar. Ancak buradaki canlılar için büyük bir nimet. Varlıkları bu suya bağlı.

Ormandan çıktığımızda neredeyse hava kararacaktı. Gün bitmeden Dupnisa Mağarası görmek istiyorduk. Yakın diye düşünüp köy yollarına girdik. Ancak beklediğimizde çok daha uzun sürünce mağaraya vardığımızda görevli tarafında kapatılmıştı. Mağarayı görememek bize Ah Dupnisa nisası ile karşılık buldu.

Hava kararmış Edine bizi bekler olmuştu. Güzel bir dinlenip Selimiye'yi görmek isyiyorduk. Ancak yolda büyük bir tehlike atlattık. Ipıssız köy yollarında ilerlerken bir domuz sürüsüne çarptık. Kulağa çok kötü gelmesine rağmen hayvanları yavru olmasından dolayı neredeyse hasar almadan atlattık. Geriye 4 tane leş bırakarak yolumuzu devam ettik.





















1 yorum:

vuu suites dedi ki...

Güzel siteniz ve harika paylaşımlarınız için çooook teşekkürler…

Yorum Gönder

 
Design by Wordpress Theme | Bloggerized by Free Blogger Templates | free samples without surveys