24 Şubat 2013 Pazar

Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi

Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi Şehir Tiyatroları
Şehir Tiyatroları - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Yılın ikinci oyunu için bu ay Haldun Taner sahnesindeydik. Oyun seçimi yaparken içinde fotoğraf geçen oyunu görür görmez kararımı vermiştim aslıda. "Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi"'ne gidecektim. Ne oyunla ilgili bir bilgim vardı ne de hikayenin yazarı Ziya Osman Saba. Oyunu izledikten sonra gerçekten mesut bir izleyici olarak ayrıldım sahneden. Hüzünlü de olsa içinde hem fotoğraf hem İstanbul geçen bir oyun seyretmiştim.
Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi Şehir Tiyatroları

Hikayenin kahramanı İstanbul'a sevda derecesinde bağlı bir adam. Sıkıntılı bir hayatın çocukluk döneminde başlayarak  belirsiz bir döneminde ama yine karamsar bir havada sonlanıyor. Suriçinde doğan kahramanımız yaşadığı sokakları öyle güzel anlatıyor ki İstanbul sevgisi iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Özellikle Galata Köprüsünü ve vapurları anlatırken. İki vurucu cümle hafızamda kaldı. Birinci sokağa tüküren kişiye verilen verilmek istenen cevap : "Bu basabilmek saadetine erdiğiniz kaldırımlara hiç tükürülür mü". İkincisi de İstanbul dışına yaşam zorunda kalınca : İstanbul gazetelere gurbete giden İstanbullulara yazılmış mektuplar değil midir? Neveser vapurunu anlatırken ki ruh hali ise gerçekten görülmeye değer. Onu sanki bir insan anlatıyor. Hele artık iyicene yaşlanıp son seferlerini yapmaya başlayınca eski bir dostu kaybetmişçesine üzülüyor hüzünleniyor.


Başında ve sonunda yer alan fotoğrafçı dışında oyun tek kişilik sayılabilir. Genç oyuncu Uğur Arda Aydın tek kişilik oyun oynamanın zorluğuna rağmen üstesinden büyük bir ustalıkla geliyor. Ara ara seslendirdiği şarkılarla oyuna ayrı bir güzellik katıyor. Uğur Orda oyunda sadece oyunculuk, şarkıcılık yapmıyor üstüne üstlük bir de dekoru değiştirme rolü üstlenmiş. Çok hoşuma giden tekerlekli platformlara sokak görüntüleri ve portreler yansıtılarak hareketli bir dekor tasarlanmış. Daha sonra bu platformlar ters çevrilerek Galata Köprüsüne dönüştürülüyor. İşte tüm bu işleri de oyun içersinde Uğur Arda tek başına yapıyor. Gerçekten tebrik edilmesi gereken bir performans.

Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi Şehir Tiyatroları
Dekorun İlk Hali
Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi Şehir Tiyatroları
Dekor oyun içerisinde bu hale geliyor



Ziya Osman Saba
Oyun Ziya Osman Saba'nın  Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi adlı öykü kitabından derlenerek hazırlamış. Aslında fotoğraf fiziki olarak, sadece kitaba adını veren öyküde yer alsa da anlatılan konu itibari ile tüm şehrin ve insanların fotoğrafını çektiği için pek yanlışta sayılmaz. Öykülerin konusu ile Ziya Osman Saba hayatı paralellik gösteriyor.  Oyunda ki bu kötümser havanın sebebi Ziya Osman Saba'nın hayatında yaşadığı çalkantılardan olsa gerek. Çocukluk yılları Osmanlı'nın yıkılış dönemi rastlaması annesini erken yaşta kaybetmesi, Cumhuriyet'in kuruluş sancılarına şahitlik etmesi, ilk eşinin psikolojik sorunları olan kadın olması,en nihayetinde 2.Dünya Savaşının getirdiği sıkıntılar. Bunca problem arasında  Ziya Osman Saba sadece edebiyatla huzur buluyor. Döneminin en seçkin yazar ve şairleri ile arkadaşlık kuruyor. Arkadaşları ile birlikte Yedi Meşaleciler adı verilen kendine has bir şiir akımı oluşturuyor.

Uğur Arda Aydın
Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi adlı öyküde ise kahramanımız Galata'da fotoğrafçıların bulunduğu bir sokağa yolu düşüyor. Vitrinde mutluluk saçan fotoğraflara bakıp kendi mutsuzluğuna bakıp tekrar mutsuz oluyor. Ve o da bir fotoğraf çektirerek en azında fotoğraflarda mutlu olmak istiyor. Bunun üzerine geçiyor bir fotoğrafçının karşısına. Bundan sonrasını yazarım kendisi anlatsın.


- Tabii durun!
- Kendinizi sıkmayın!
- Buraya fotoğraf çektirmek üzere gelmiş olduğunuzu unutun!
- Güzel sevinçli şeyler düşünün!
Bunu ihtar etmesine hacet yoktu, ben buraya zaten sevinçli düşüncelerle gelmiştim. Şimdi burada çekilecek fotoğrafı belki bir gün sevgilim çantasında taşıyacak... Belki bu resim...
Birden fotoğrafçının sesi, bu sefer biraz daha asabi, yükseldi:
- Lütfen, zorla gülümsemeyin!
...
Birden, fotoğrafçı siyah örtüsünü başından atarak doğruldu. Yüzü hatta biraz terlemişti, ümitsiz bir tavırla:
- Beyim mazur görün, sizin fotoğrafınızı çekemeyeceğim, dedi.





Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi




Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi (Şarkılar)



BİR ODA BİR SAAT SESİ




Ziya Osman Saba Şiirleri


***
SEBİL VE GÜVERCİNLER (1943)
Çözülen bir demetten indiler birer birer,
Bırak, yorgun başları bu taşlarda uyusun.
Tutuşmuş ruhlarına bir damla gözyaşı sun,
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler...

Nihayetsiz çöllerin üstünden hep beraber
Geçerken bulmadılar ne bir ot ne bir yosun,
Ürkmeden su içsinler yavaşça, susun, susun!
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler...

En son şarkılarını dağıtarak rüzgâra,
Beyaz boyunlarını uzattılar taslara...
Bir damla suya hasret gideceklermiş meğer.

Şimdi bomboş sebilden selviler bir şey sorar,
Hatırlatır uzayan dem çekişleri rüzgâr
Mermer basamaklarda uçuşur beyaz tüyler.

***
GEÇER ZAMAN (1947)
Hiç olmazsa unutmamak isterdim.
Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar...
Yalnız bırakmayın beni hatıralar.
Az yanımda kal çocukluğum,
Temiz yürekli uysal çocukluğum...
Ah, ümit dolu gençliğim,
İlk şiirim, ilk arkadaşım, ilk sevgim...
-Doğdugum ev. Rahatlıyacak içim duysam
Bir tek kapının sesini.
Arıyorum aklımda bir ninni bestesini...
Böyle uzaklasmayın benden, yasâdığım günler.
Güneş, getir bir bayram sabahını.
Açılın açılın tekrar
Çocuk dizlerimdeki yaralar,
Hepiniz benimsiniz:
Mektebim, sınıflarım, oturduğum sıralar...
Yalnız hatırlamak hatirlamak istiyorum
Nerde kaldı sevgilim, seni ilk öptüğüm gün,
Rengine doymadığım o sema,
Ahengine kanmadığım ırmak.
Bırakıp herşeyi nereye gidiyorum?
Neler geçmişti aklımdan,
Nedendi ağladığım, nedendi güldüğüm?
Ah nasıldı yaşamak?

***
NEFES ALMAK (1957)

Nefes almak, içten içe, derin derin,
Taze, ılık, serin,
Duymak havayı bağrında.

Nefes almak, her sabah uyanık.
Ağaran güne penceren açık.
Bir ağaç gölgesinde, bir su kenarında.

Üstünde gökyüzü, ufuklara karşı.
Senin her yer: Caddeler, meydan, çarşı...
Kardeşim, nefes alıyorsun ya!

Koklar gibi maviliği, rüzgârı öper gibi,
Ananın südünü emer gibi,
Kana kana, doya doya...

Nefes almak, kolunda bir sevgili,
Kırlarda, bütün bir pazar tatili.
Bahar, yaz, kış.

Nefes almak, akşam, iş bitince,
Çoluk çocuğunla artık bütün gece,
Nefesin nefeslere karışmış.

Yatakta rahat, unutmuş, uykulu,
Yanında karına uzatıp bir kolu,
Nefes almak.

O dolup boşalan göğse...
Uyumak, sevmek nefes nefese,
Kalkıp adım atmak, tutup ıslık çalmak.

Sürahide, ışıl ışıl, içilecek su.
Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu.
Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses.

Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes...
Anlıyorum, birbirinden mukaddes,
Alıp verdiğim her nefes.

***

BİR ODA BİR SAAT SESİ

Bir oda, içinde bir saat sesi
Hayatın sırtımdan giden pençesi,
Ve beni maziye götüren bir el,
Eski günlerimiz, sessiz ve güzel...
Bulduğum kayıplar, her günkü yerin,
İşte konsol, ayna, köşe minderin,
Seccaden, tesbihin, namaz başörtün.
Bir şey değişmemiş, sanki daha dün.
Yine ortancalar altı camının,
Dışarda sükûnu yaz akşamının,
Bahçemiz sulanmış, ıslak her çiçek.
Kapı çalınacak, babam gelecek...




0 yorum:

Yorum Gönder

 
Design by Wordpress Theme | Bloggerized by Free Blogger Templates | free samples without surveys