25 Eylül 2012 Salı

Batı Karadeniz'de 3 Gün 3 Şehir Bölüm 2 : Karabük


Birinci Gün İkinci Durak : Yenice Ormanları

Zonguldak'ı arkamızda bırakarak Yenice Ormanlarına doğru yol aldık.

Yenice Ormanları, Bolu'dan başlayarak Sinop'a kadar uzanan orman ekosisteminin bir parçası. Yaprak döken ağaçların çoğunlukta olmasında dolayı özellikle son baharda görsel bir şölen yaşanmakta. Neredeyse doğada görülebilen her rengi görmeniz mümkün. Yenice Kaymakamlığı'da bu renklerden esinlenerek logosu oluşturmuş. 1999 yılında Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından ‘acil olarak korunması gereken 100 sıcak nokta’dan biri ilan edilen Yenice Ormanları, Karabük valiliğinin destekleri ile doğa sporlarına kazandırılmış. Onlarca trekking parkuru, kanyonları, ağaç müzesi diyebileceğimiz arberatoryumu, Filyos Çayı, tren köprüleri tünelleri ile Yenice bizi bekliyorudu. 

Planımızda ormanda kamp yapmak vardı. Hem kamp malzemesi almak hem de  orman müdürlüğünden bilgi almak için ilçe merkezinde mola vermeye karar verdik. Bizi ilçede süprizlerin beklediğini bilmeden. 

Yenice 
Yenice, Filyoz Çayının kenarına vadilerin arasında kurulu küçük şirin bir ilçe. Zonguldak ve Karabük'ü birbirine bağlayan şehirler arası yolda bu küçük ilçenin daracık sokaklarında geçiyor. İşte böyle bir şehirde  bir bayram arefesinde neredeyse tüm kasaba halkı sokaklarda. Arabaların arkalarında olmalarına aldırmada sakin sakin yürüyorlar. Şöförlerde aynı sakinlikte ne kornaya basan var ne sinirlenip bağıran çağıran. Daha sonra Karabük'lü bir arkadaştan öğrendiğime göre yoldan yürümek yöre insanının bir özelliğiymiş. 


Alışverişimizi tahmin ettiğimizin çok üstünde bir sürede yapmak zorunda kaldık. Daha sonra kamp yapmak için hem izin hemde bilgi  almak için gittiğimiz Orman Müdürlüğü'nde  bekletilmemiz Yenice'de yaşayacağımız aksiliklerin başlangıcı gibiydi. Nihayetinde yetkili birisi ile görüşerek arberatoryumda kamp yapmak üzere yol tarifi alarak ayrıldık.

Tarif edilen yollardan geçerek ilerlediğimizde kendimizi rüya gibi bir orman bulduk. Her ne kadar sezonun sonuna gelmiş olsakta rengarenk bir dünyanın içine düştük sanki. Aracımızın araziye uygun olmamasına rağmen büyük bir cesaretle tırmanmaya başladığımızda Yenice, Filyos Çayı ve dağların  ayaklarımız altında olduğu manzara bizi tüm yorgunluğumuzu almıştı. Ancak akşam olmak üzereydi ve halen kamp alanında gelememiştik.  Çok fazla zaman harcamadan tırmanmaya devam ettiğimizde bizi daha büyük zorluklar bekliyordu. Yol iyicene kötüleşmiş, aracımız yollarda oluşan yarıklara takılıp kalmıştı. Daha fazla gitmemize imkan vermiyordu artık.  Havanın iyicene kararmasından dolayı daha fazla tehlikeli bir duruma düşmemek için dönme kararı aldık.

  
 
 

Tekrar onca yolu geri dönerek kampımızı Şeker Kanyonundaki tesise attık. Tesiste çadırları kurar kurmaz mangalımızı yakarak karnımız doyurduk. Günün tüm yorgunluğunu yediğimiz kanatlar ve közde kaynattığımız çay alıp götürmüştü. Belki de çok yaklaşmamıza rağmen arberatoryuma ulaşamadan dönmek moralimizi bozsada Şeker Kanyonu'nunun güzelliği bir nebze olsun hafifletmişti.  Ayrıca kanyon duvarları arasında doğan dolunayı izlemek apayrı bir zevkti.

 
Şeker Kanyonu
Bu doğada geçireceğim ilk gece olacaktı. O tarihlerde doğa sporlarına başlamamış olduğumdan amatörce bir kamp olacaktı. Kanyonda, dere kenarında, çadırda battaniyelerle bir gece. Şimdi düşündüğümde beni daha sonra doğa sporlarına sevk eden etmenin bu gün yaşadığım olaylar olduğunu söyleyebilirim. Dağda ekipmansız bir araba ile tırmanış, tulumsuz hem de kanyonda dere kenarında bir kamp, doğada yürüyüşe uygun olmayan kıyafetler.  İyi ki bu günü yaşamışım. Hayatta aldığım en güzel tecrübelerden biri oldu.  Fotoğraf için bile olsa dağda yaşamanın kuralları olduğunu ve eğitiminii almak gerektiğini öğrendim. 

Zor bir gecenin ardında Safranbolu'ya doğru hareket ettik. Yenice-Karabük arası tam bir tünel deryası. Kısa bir mesafede tam 14 tünel var. Filyos çayının diğer tarafından ise demiryolu geçiyor. Alman yapımı olan Bolkuş Tren Köprüsü'de tam bu noktada.  Zonguldak-Karabük arasında trenlerin seyrek seyir etmesinde dolayı köprüyü dumanlı bir lokomotifle fotoğraflama imkanımız olamadı maalesef. Buna rağmen ayrı bir cazibesi olan tren köprüsünü çekmek çok eğlenceliydi. Hemde bu mevsimde.

Filyos Çayı
Bolkuş Tren Köprüsü
  

İkinci Gün : Safranbolu 

Karabük'e vardığımızda şehrin merkezinde ilgimizi çeken hiç bir şey olmadı. Hızlı bir şekilde geçip Safranbolu'ya devam ettik.

Tarihte bölgenin merkezi olan Safranbolu tren istasyonu istemeyince Karabük'e inşa ediliyor. Demir çelik fabrikasının kurulması ile birlikte hızlı bir şekilde nüfusu artan ve  gelişim gösteren kasaba 90'lı yıllarda il olma hakkı kazanır. İşte Safranbolu'nun günümüze kadar saklı kalmasında bu hikayenin büyük bir önemi var. Kanyon içersine inşa edilen Safranbolu'ya karşılık artan nüfus içine gerekli yerleşim yerleri düz ova üzerine kurulu Karabük'e  inşa edilir. Bu dönemde Safranbolu unutulur. Taki 1994 yılında Unesco'nun dünya mirası listesine girene kadar. Bundan sonra dünyaca bir üne kavuşarak turizme hizmet etmeye başlar. 

Büyük merakla sokaklarında gezmek istediğimiz Safranbolu'ya gelmiştik. Karabük tarafında giriş yaptığımız Safranbolu'yu önce tarihi hastahaneyi gezerek başladık. Son dönem Osmanlı mimarisi yapılmış bina şimdi güzel sanatlar fakültesi olarak hizmet görmekte. Yüksek bir tepeye inşa edilmiş hastahaneden Safranbolu manzarasını doyasıya izledikten sonra şehrin sokaklarına karışmak için hareket ettik. Safranbolu kanyonların üzerine inşa edildiğinde bir çok tepe var. Safranbolu Saat Kulesi'de bu tepelerden birisine inşa edilmiş. Saat kulelerinin Osmanlı şehir mimarisinde önemli bir yeri var. İnce bir zevkle yapılan kuleler ayrıca gelişmenin bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Camileri, konakları, türbeleri, hanları, köprüleri ile tam bir Osmanlı şehri olan Safranbolu zamanının ticari merkezlerinden biri olmasında dolayı ileri bir esnaf teşkilatı var. Halen bunların izlerini sokak aralarında görebilirsiniz. Taş ve ahşap konakların büyük çoğunluğu son dönemde artan turizmden dolayı restore edilmiş. Safranbolu'nun gizemini çözebilmeniz için sokaklarda uzun uzun dolaşmak çarşıların havasını teneffüs etmek gerekiyor.

   
Ancak kısa zamanımızdan dolayı çok fazla zaman ayırma imkanımız olmadı. Hıdırlık tepesinde Hasan Paşa türbesini ziyaret ettikten sonra şehrin dışındaki kanyonları görmek için hareket ettik. Karabük tam bir kanyonlar şehri. İrili ufaklı onlarca kanyon var. Su kemeri ile de meşhur İncekaya Kanyonu ziyaret ettiğimiz
ilk kanyon. İncekaya Su kemeri Bizans dönemi bir eser. Yüksek bir kanyon üzerine inşa edilen kemer üzerinde yürümek gerçekten cesaret istiyor.

 
 

Tokat kanyonu da ilgimizi çeken başka bir kanyon. Uçsuz bucaksız Büyük Kanyon kadar olmasa da muazzam bir havası var. Ve bunlar gibi daha nice Karabük kanyonu keşfedilmeyi bekliyor. 


Safranbolu'yu gece tekrar fotoğraflamadan önce son durağımız özgün mimarisi korumuş ender köylerden olan Yörük Köyü. Safranbolu'ya yakın olmasında dolayı turistlerin ilgisi çeken köy açık hava müzesi gibi. Hatta evini özel müze yapan köylüler bile var.

 
 

Safranbolu'da son dakikalarımızı Hıdırlık Tepesin'den gece manzarası ile sonlandırdık. 

 

Bartın'da geçeyi geçirmek için  hareket ederken damağımızda safranlı lokumu, üzerimizde safranlı kolanya kokusu ve aklımızda safranlı çayı ile  Safranbolu'ya veda ettik. Tekrar gelip uzun uzun kalacağımıza söz verdik. 

Sonraki Bölüm : Bartın 



   

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Design by Wordpress Theme | Bloggerized by Free Blogger Templates | free samples without surveys