1 Aralık 2012 Cumartesi

Uludağ : Yıldızların Altında Bulutların Üstünde Bir Dağ Hikayesi



Uludağ. Çocukluğumdan hatırladığım ender hatıralar birisidir belki de. 5-6 yaşlarında babamla bir şeftali sezonunda emektar Bedford kamyonumuzla gelmiştik Bursa’ya. Tonlarca şeftaliyi yükleyip dönecektik İstanbul’a. Tabi bunu çok sonraları babamdan dinledim. Benim hatıramda kalan devasa çam ağaçlarının üzerinde uçarcasına geçen teleferikle Uludağ’a çıkışımızdan başkası değildi.  Bu yüzden Uludağ’ın fantastik bir yeri var bende. O günde itibaren yaklaşık 10 sene sonra bir okul gezisinde tekrar görmüşlüğüm vardı Uludağ'ı o kadar. .

Ta ki geçen sene yine bu vakitler Anadak’la tanışana dek. Uludağ’a doyacağımı bilmeden dağcılık kursuna kaydolmuş ve iki kere eğitim tırmanışı için gelmiştik. Birincisinde Keşiş Tepe’ye tırmanmış, ikincisinde göller bölgesinden Büyük Zirve’yi denemiş ancak tamamlayamamıştık. Ancak zirve yapmaktan daha faydalı deneyimler kazanmıştık. Her iki zirveye farklı noktalardan tırmanma tecrübesinin yanında çok güzel kareler yakalamıştım.  Daha sonra dağlardan uzak kaldım uzun bir süre. Lale Hanım’ın aramıza teşrif edeceğini haber almamızdan itibaren dağlar bir sevda olarak kaldı içimizde.

Lale genç bir kız (4 Aylık) olunca artık yollara düşme vakti gelmişti. Anadak’ın Uludağ’a gideceğini hem de iki zirveyi aynı anda yapacağını duyar duymaz takvimime kaydettim. Tırmanış zamanı yaklaştığında hava kapanmaya güneş bulutların arkasında kendini gizlemeye başlamıştı. Zaman zaman yağan yağmur endişelendirmişti. Ancak meteoroloji sitelerinin zirvede çok güzel bir hava olacağı tahminini vermesi fotoğraf açısında çok şanslı bir zamanlama olacağı işaretini veriyordu.

Güneş nazlanıp gizleniyorsa  biz de onu bulutların üstüne çıkar görürüz dedik gece yarısı düştük yola. Bursa Çekirge’de sıcak çorba sonrası Oteller Bölgesine vardığımızda zifiri bir karanlık vardı. Hazırlıklarımızı yaparak yürüyüşümüze başladık. Şehir bulutlar altında iken bizim üzerimizde sadece yıldızlar vardı.  Şehrin ışıklarında oldukça uzak olmamız, havanın gayet açık olması yıldızları bir yol arkadaşı yapmaya yetmişti.  Milyarlarca yıldız. Sadece ay yoktu. Ve bu hiç iyiye bir alamet değildi. Karanlık sebebi ile zaman zaman yön bulmakta zorlandık.  Ancak deneyimli rehberlerimiz sayesinde fazla zaman kaybetmeden ilk durağımız Keşiş Tepe rotasına girdik.  Tepeye yaklaşırken gün doğmak üzereydi.  Gün doğumunu tepede karşılayamasak ta gökyüzündeki renkler doyumsuz bir an yaşattı bizlere.  Bu saatten sonra yıldızlar sahneden çekilerek yerini masmavi gökyüzü ve bembeyaz bulutlara bırakmıştı. Gün boyunca rüzgar ve ışıkla şekillenen bulutların bin bir haline şahitlik ettik.
 

 

İlk zirve Keşiş Tepe’ye çıkarken çok zorlandığımı söylemeliyim. Hem dağ tecrübemin fazla olmaması hem de fotoğraf çekerken harcadığım ekstra efor enerjimin erken tükenmesine neden oldu.  Zirveye ulaştığımda gördüğüm manzara ise tüm yorgunluğumu almıştı. Zirvede atıştırdığımız yemek, çikolata, fındık fıstığın bunda etki vardı elbette.  Rehberimiz,  Keşiş Tepe’den onlarca tepe gözükmesine rağmen henüz Büyük Zirve’nin gözükmediğini söylediğinde daha yolun başında olduğumuzu  ancak anladım.  Bu yüzden Uludağ’ın görünen yüzü Keşiş Tepedir. Zirve noktarı Oteller bölgesinden tepesinde ufak bir klübe bulunan tepe olarak bilinir. Halbuki bu tepenin arkasında sıralanan onlarda zirve var.  Bu noktaya çıktığınızda asıl Uludağ’ın heybetini anlayabiliyorsunuz.  Asıl zorluk yeni başlamıştı. Henüz ayağımız kara bile basmamıştı. Halbuki önümüzde bembeyaz sıra sıra tepeler vardı.
 
 
 

Keşiş Tepe’den Rasat Düzlüğü’ne doğru indiğimizde bizi bir sürpriz bekliyordu. Yaklaşık 2400 mt’lerde bir keçi sürüsü ile karşılaştık. Evcil bile olsalar dağlar vazgeçmemişe benziyorlardı. Ve bu dağcıların sembolünün neden keçi olduğunun bir göstergesi idi. Dönüş yolunca bu keçi sürüsünü tepede bile gördük. Keçiler zirve yapmışlardı.

 

Rasat Düzlüğü’nden sonra bizi zorlu bir parkur bekliyordu. Zaman zaman tehlikeli boyutlara varan sırt geçişi yapmak zorundaydık. Karın fazla olduğu dönemlerde potansiyel çığ bölgesiydi burası. Şimdi kar az olsa bile havanın soğuk olmasından dolayı buzlanma vardı. Rehberimizin talimatı ile kazmalarımızı çıkartarak ilerlemeye başladık. Hem rehberlerimizin hem ekip üyelerinin deneyimleri ile kazasız belasız atlattık. Bu geçiş benim için çok büyük bir tecrübe oldu. İlk defa bir sırt geçişi yapmış ve kazma kullanmıştım.

 
 
 
 
 
 
Büyük Zirve’ye yaklaştığımızda enerjim iyicene tükenmiş gruptan iyicene geride kalmıştım. Tehlikeli bir durum olmadığı için rehberimiz de beni ardçıya teslim ederek grubun kalanı ile birlikte zirveye doğru hızla yol aldı.  Zaten yürüyüşlerde ardçılarla sıcak bir arkadaşlığımız olmuştur her zaman. Doğal modellerimdir kendileri. Sağolsunlar severler beni. Bu durumda bile çok güzel kareler yakalayabildim. Grubun uzaktan zikzak çizerek zirveye tırmanma anları beklediğim karelerdi. Artık ardçı da dayanamayacak hale geldiğinde zirve özlemi ile beni kaderime terk etti. Tek başıma kalmıştım. Çantamı yolda bırakarak sadece fotoğraf makinemle yola devam ettim. Zirveye ulaştığımda resmen sürünüyordum. Fotoğraf çekecek halim bile yoktu. Arkadaşlardan yiyecek ve sıcak içecek alarak az da olsa kendime geldiğimde etrafımdaki güzelliği ancak fark edebildim. Büyük Zirve’nin hemen altında yer alan yarı donmuş buzul gölleri bütün güzelliği selamlıyordu bizleri. Geçen yıl üzerinde yürüdüğümüz Kara Göl’ü bu sefer zirveden görmek ayrı bir heyecandı benim için. Zirveye en geç çıkan olduğum için arkadaşlar çok sert esen rüzgarda çok fazla durmak zorunda kalmışlardı. Daha fazla kalmaları tehlikeli olacağından zirvede birkaç kare ancak çekebildim. Hemen dönüşe geçmek zorundaydık.  

 
 
 
 

Oteller bölgesinden 8 saatte Büyük Zirve’ye ulaşmıştık. Dönüş için 4 saatimiz vardı. Aksi taktirde akşam karanlığına kalabilir üstelik  bozmaya başlayan havaya yakalanabilirdik. Dönüş yolunda rehberimiz beni en ön önde yürüterek gruptan kopmamamı sağladı. Bu şartlar altında fotoğraf çekmemim tehlikeli olacağında dolayı kameramı toplayarak sırt çantama kaldırdım. Bu nedenle dönüş yolunda tek bir karem bile yok. Açıkçası fotoğrafı görecek halim bile yoktu.  Midem bulanıyor, başım dönüyor, beynim zonkluyordu.  Grubun temposunu ben belirliyordum. Çok çabuk yorulduğumdan sık sık mola vermek zorunda kalıyorduk. Rehberimizin deneyimi grubun sabrı sayesinde  yoluma devam edebildim.

Rasat Düzlüğü’nü geçip Keşiş Tepe önlerine geldiğimizde  rehberimiz ciddi bir karar aldı. Tepe’yi dolanıp geldiğimiz rotadan geri dönmek yerine “Kapı” adı verilen dik ama kestirme bir yamaçtan bizi indirmeyi tercih etti. Kapı’nın ilk bölümleri buzla kaplı olduğundan grubun deneyimli üyeleri önden giderek bize yol açtılar. Devamı taze kar üzerinde dik bir inişti sadece.

Yolun sonuna yaklaştığımızda tüm yorgunluğumu unutmuştum. Ancak tehlikeli yerleri geçip düz toprak yola vardığımızda yine arkada kalmıştım. Varış noktasına gruptan neredeyse yarım saat sonra varabildim.  
12 saatte 24 km kadederek  iki zirve yapmış normal bir dağ faaliyetinden çok daha fazla yürümüştük. Çok zorlandığım anlarda belkide yüzlerce kez ne işim var bu dağlarda demişimdi. Hatta bir daha gelmeme kararı bile aldım. Ancak tırmanışı bitirdiğimde kendimi tüm yorgunluğuma rağmen tüy gibi hissediyordum. Tüm zorluklarına ve zahmetine rağmen çok faydalı bir tırmanış oldu benim için. Kafamda tüm kötü düşünceleri unuttum bir anda.  Ve sonraki tırmanışları düşündüm bir an.

Beni dağ tırmanışlarına iten iki ana sebep var. Birincisi ve en önemlisi fotoğraf. Eğer fotoğraf çekmediğimi düşündüğümde bir anlamı kalmıyor benim için. İkincisi ise bir sonraki  “Dağ tırmanışları neden bir proje yönetim örneğidir ?” başlıklı yazımda daha detaylı olarak anlatacağım kendine özgü bir felsefesi olan dağcılık disiplini. Dağcılığın planlaması, ekip dayanışması, risk yönetimi ve  bir çok özelliği ile sadece bir spor yada bir hobi olmanın çok ötesinde bir anlamı var.

Ve bu tırmanışta hem çok güzel fotoğraflar çektiğim için hemde dağcılık felfesini daha yakından yaşama fırsatı bulduğum için mutluyum.  Bu fırsatı verdiği için öncelikle Anadolu Dağcılık Klübü ailesi,  faaliyet sorumluları Murat Büyükbıçakçı ve Erdoğan Kirpi’ye, rehberimiz Selim Geyik’e ve tırmanış ekibine teşekkür ederim.

Hasan Dağı’nda görüşmek üzere …







0 yorum:

Yorum Gönder

 
Design by Wordpress Theme | Bloggerized by Free Blogger Templates | free samples without surveys