5 Kasım 2012 Pazartesi

Zeyrek'ten Balat'a

 

Bu Pazar yine yollardaydım. Ancak bu sefer az fotoğraf bol İstanbul'u tercih ettim. Sokak fotoğrafçılığına artan ilgimle birlikte tarihi yarımadanın sokaklarının kokusuna bıraktım kendimi.
Aylardır yapamadığım vapurda simit çayla başladım sabaha. Eminönü'nde Photoworld ekibini beklerken Yeni Caminin güvercinlerini ve çocuklarını izledim.  Fotoğrafçılara kameramanlara bağırıp çağıran huysuz yemci kadının dinledim sabırla.
Tarihçi rehberimiz Müslim Bey'in anlatımı ile tarihi Roma'ya dayanan Kantarcılar caddesinde başladı yürüyüşümüz. Ne hazindir ilk defa yürüyorum bu sokaklardan. Ve hüzünleniyorum yüzlerce yıllık hanların harap olmuş hallerini görünce. Tarihi dükkanların rengarenk şekerlemecilerin arasında geçtik. Palabıyık fırıncı ustasına selam verdik. Janti giyinmiş akşamcı amcamızla sohbet ettik. Tarihi dokuya hançer gibi saplanan metro inşaatının yanında geçtik.
Caddenin ucu İMC'ye çıkıor. Arkasında "Ayın Biri Kilisesi" varmış sadece 1 Ocak'ta açılan . Yine yeni öğrendim. İMC'nin bahçesinde İstanbul'un ilk belediye başkanı Hızır Bey'in kabrinin de bulunduğu küçük bir mezarlık var. 40'lı yıllarda yapılan tarihi katliamın tanığı. Camisiz  yol bahanesi ile yıktırılmış bir kabristan. Hızır Bey'e Fatiha bu zulmü yapanlara beddua okuyup Zeyrek'e tırmanmaya başladık.
İki yol var Zeyrekhane'ye çıkan bir asfalt yol. Diğeri eski Zeyrek Yokuşu. Eski yolun neredeyse fetihten beri kendini korumuş bir hali var. Yolun başında Fetih'te şehit düşmüş Medine'li bir zatın kabri var.Yokuşun sonunda da Zembilli Ali Efendi'nin türbesi. Yanık evler zeyrek sokaklarının mimari dokusu sanki. Tarih kül olmaya devam ediyor maalesef. Yok olmayan halen çocukların sokaklarda top oynaması.
Zeyrek'ten Kadınlar Pazarına doğru yürüyüp Büryan Kebabın tadına baktık. Hemde en yağlı yerinden. Bu kadar yağı ilk defa yedim diyebilirim. Çok güzel bir lezzet.
Bozdoğan kemerini takip ederek Fatih Camii'ne doğru devam ettik. Restorasyonu yeni tamamlanan külliyeyi daha uzun bir zaman daha detaylı gezmek üzere sadece Fatih Sultan Mehmed'in türbesini ziyaret etmekle yetindik. Ne ayıptır ki Fatih Camii'ne ilk defa geliyorum. Kısmetse en kısa zamanda tekrar gelmek üzere vedalaşıyoruz.
Avludan geçerek Daruşşafaka Lisesine doğru ilerlediğimiz bir tarih rezaleti ile karşılaşıyoruz. Daruşşafaka'nın banisi Benlizade Reşid Efendi'nin  kapısı pencereleri tuğla ile örülmüş türbesinin içleracısı hali yüreklerimizi burktu. En kısa zamanda tekrar ihya edilmesini umarak Fethiye Camii'ne doğru geldik. Kiliseden çevrilen caminin yanında mozaikleri ile  meşhur küçük bir şapel var. Müze olarak ziyaret edilebiliyor. Buradan aşağıya doğru sallandığınızda Balat'tasınız. Az da olsa meşhur sokak üstü çamaşırlar var yine. Sokak aralarından Rum Patrikhanesi'nin hakimiyeti kendini gösteriyor.
Haliç'e vardığımızda uzun zamandır yapmak isteyip yapamadığım bir İstanbul gezisini tamamlamanın mutluluğu vardı. Bölünmeden bir solukta anlattım günün özetini. Belki hiç okumasaydınız bu yazıyı anlayabilirdiniz aşağıdaki fotoğraflardan. Kim bilir belkide okumadınız. İlk fotoğraflara baktınız.Makbulümüzdür.  "Fotoğrafsız gezi, gezisiz fotoğraf olmaz," düsturumuz gereği yazı üçüncü sırada geliyor. Şimdi sıra işin hakikati fotoğraflarda. İyi seyirler.





























2 yorum:

Serkan aygören dedi ki...

kaleminize sağlık, ne güzel anlatmışsınız.
Ayrıca kendinize haksızlık etmeyin. Her şeyin bir sırası, bir düzeni var bu hayatta. Ne öncesi mümkün, ne de sonrası...
Önemli olan "görmüş, gezmiş, tatmış" olabilmek...

https://plus.google.com/100719724565080065830?authuser=0 dedi ki...

Teşekkürler Serkan Bey. Elimden geldiği kadar fotoğrafla birlikte yazı ile de paylaşmaya çalışıyorum gördüklerimi hissettiklerimi. Öncesi konusunda bir pişmanlığım yok çok şükür. Ahir ömrümüzde faydalı ne yaparsak o yeter bize.

Yorum Gönder

 
Design by Wordpress Theme | Bloggerized by Free Blogger Templates | free samples without surveys