Bir Kurban Bayramı arefesinde düştük yollara. Hedefimizde 3 günde 3 şehir dolaşmak vardı. Zonguldak, Karabük ve Bartın. Aslında eşsiz güzellikleri ile bu şehirler 1995'e kadar tek bir şehirdi (Zonguldak). Yüzölçümleri çok büyük olmasalar da Karabük ve Bartın he nüfus hem ekonomik olarak merkezi zorlamaya başlayınca il olmayı hak etmişler. Ancak bu iki ilin ortak bir özelliği var. İlçelerinin il merkezlerinde daha çok tanınması. Amasra'nın Bartın'dan, Safranbolu'nun da Karabük'ten bir adım önde olmasının bir çok nedeni var. Seyahat notları arasında bahsetmeye çalışacağım.
Tam tamına dopdolu 3 gün geçirdik Karadeniz kıyılarında. Uzaktan İtalya kıyılarını andıran Zonguldak sahilleri, tüylerin diken diken eden mağaraları, Yenice Ormanlarında son bahar kampı, Safranbolu'da geçmişe yolculuk, kanyonlar arasında seyahat, demiryolu köprüleri tünelleri, İnkumu Plajında Kasımda yaz havası, Amasra'da balık keyfi, Bartın Çayı'nda denizaltı tünelleri ve daha onlarca yol hikayesi. Hepsini bu seyahatte yaşadık. Kısa bir girişten sonra fotoğraflar eşliğinde hikayemize devam edelim.
Birinci Gün İlk Durak : Zonguldak
Bayram öncesi olması hasebiyle yoğun bir trafikte yolculuğumuza başlamıştık. Bir gün önce aldığımız acı bir haber bizi oldukça üzmüştü. Maalesef üniversiten sınıf arkadaşımız Hüseyin Bahçıvan'ı bayram ziyareti için gittiği Şanlıurfa'da geçirdiği trafik kazasında kaybetmiştik.( Yaklaşık 2 ay sonra arkadaşımızı mezarında ziyaret edip fatiha okuma fırsatını da bulduk). Bu haberin üzüntüsü ve yolda karşılaştığımız trafik kazaları tedirginliğimiz artırsa da daha dikkatli bir şekilde yolumuza devam ettik. Düzce sapağından Akçakoca'ya kadar olan yol gördüğüm en tehlikeli yollardan biri diyebilirim. Keskin virajlarına gece yol almanın zorlukları eklenince bir o kadar tehlikesi artıyor. Karadeniz'e paralel yol aldığımız yol nispeten daha düz.
Alaplı'yı geçip Karadeniz Ereğlisine vardığımızda gün doğmak üzereydi. Şehri yukarıdan göreceğimiz bir tepeye çıkıp mavi saatte liman bölgesini fotoğrafladık. Karanlıktan pek seçemediğimiz şehir gün ağardıkça yüzünü göstermeye başladı. İl merkezi gibi Ereğli'nin kömür ocakları ve limanı bölge ekonomisinin can damarı. Şehrin her yerinde bunun izlerini görebilirsiniz. Tarihi bir geçmişi olmasına rağmen şehir sanayiye yenik düşmüş.
Gün ağarırken Karadeniz Ereğlisi |
Karadeniz Ereğlisi Zonguldak arası araba sürmesi en zevkli yollar arasında diyebilirim. Karadeniz'e paralel seyreden yol kimi zaman Batı Karadeniz'in karakteristik özelliği olan tünellerden geçmekte. Tünellerin sonunda ise sürpriz yapar gibi Karadeniz'de ender görülen gizli koylarını sizinle paylaşmakta.
Karadeniz'in saklı cennetleri |
İtalya şehirlerini andıran Zonguldak |
Her ne kadar Zonguldak, merkezi hoşumuza gitmese de çevresi güzelliklerle dolu bir şehir. Mağaraları, şelaleleri, ormanları ile muhteşem bir tabiatı var. Biz ancak yolumuz üzerinde olanları ziyaret edebildik. Bunlardan biriside Gökgöl Mağarası. Şehrin içinde denilebilecek kadar yakın bir mağara. 3350 mt uzunluğunda olan mağaranın küçük bir kısmı olan 875 metresi görülebiliyor olsa da ülkemizde ki gezilebilir en uzun mağaralar içinde yer alıyor. Kalan kısmı çöküntülerden dolayı kapalı. Tipik bir damlataş mağarası. Sayısız dikit ve sarkıtları, astıma iyi geldiği için doktorlar tarafından tavsiye edilen buz gibi havası, bir gözüküp bir kaybolan yeraltı deresinin sesi, üzerinize düşecekmiş gibi duran kaya kütleleri ile esrarengiz olduğu kadar büyüleyici bir atmosferi var. Mağaradan çıktığınızda sanki başka dünyalara seyahat ettiğinizi sanıyorsunuz. Mutlaka görülmesi gereken bir yer.
0 yorum:
Yorum Gönder