17 Kasım 2013 Pazar

Avrasya Maratonu Boğazın Üstünde Bir Karnaval


Bir Avrasya Maratonu'nu daha tamamladık. Maraton dediğime bakmayın atletler haricinde bizim için karnaval havasında geçen geleneksel bir yürüyüş aslında. Boğaz Köprüsünde yürüme fırsatı senede bir kere elimize geçmekte. Bunu fırsat bilen yurdum insanı da yurtdışında görüp pek yapamadığı karnavallara özenip bu etkinliği eğlenceye dönüştürmekte. Sadece Türkiye'den katılım olduğu söylemek haksızlık olur. Bir çok ülkeden katılımcı vardı.

Genellikle yağmurlu ve kapalı bir havada gerçekleşen maraton için bu sene harika bir hava vardı. Güneş bir yandan, bulutlar bir yandan  İstanbul'un güzelliğine güzellik kattılar. Üstüne renkli maraton katılımcıları olunca keyifli bir gün geçirmiş olduk. Koşuya çeşitli kostümlerle gelenler, koca koca amerikan futbolu oyuncuları, yardım dernekleri, sivil toplum kuruluşları, şirketler, fotoğrafçılar, piknikçiler hepsi yollara düşüp gönlünce boğazın havası soludular.

Bugünün en ilginç katılımcıları ise üniversite öğrencilerinden oluşan Amarikan Futbolu oyuncuları oldu. Vatkalı geniş omuzları koca koca kaskları korku saçmak yerine gülücükler saçarak tüm ilgiyi üzerlerine çektiler. Takıma "Pars" adını veren grubun tek dileği kendilerine destek olacak bir sponsor bulabilmek.

Arabayla köprüden geçerken durup fotoğraf çekememin acısını çok hissetmişimdir. Köprü trafiğinin belki de tek iyi yanı bu manzarayı doyasıya izlemektir. İşte maratonlar bu özlemi bir nebze olsa dindirmekte.






















16 Kasım 2013 Cumartesi

Çocuklar İçin Seyahat Kitapları


Kızlarımla zaman geçirirken vakti iyi kullanmak istiyorum. Hem oyunlar oynayıp eğlenceli olmasını isterken hemde öğretici aktiviteler olmasına dikkat ediyorum. Bu yüzden büyük kızım Hüsnanur'la en keyifli
zamanlarımız evde deneyler yaptığımız anlar oluyor.  Bunun dışında fotoğraf ve seyahate olan ilgimin kızlarım tarafından karşılık görmesi için onların ilgisini çekecek çalışmalarımda var. Hüsnanurla fotoğraf çekimlerim gibi.

Okuma alışkanlığının gelişimi için aldığım kitaplara da dikkat ediyorum. Geçenlerde fotoğrafla ilgili bir hikaye kitabı almıştım. Çok hoşuna gitttiğini görünce seyahat ağırlıklı kitaplarında olabileceğini düşündüm. Kitapçıda kitapları karıştırırken aşağıdaki kitaplara rastladım.

Yazar : Cristina Falcon Maldonado
Tübitak yayınlarında çıkan bir seri.  "1,2 3 Hooop !". Dünyanın çeşitlik ülkelerine yapılan seyahatleri anlatıyor. Arka kapa yazısını okuduktan sonra bu kitapları almadan edemedim.

Şimdilik bir Çin kitabını aldım. Ama devamında geleceğini düşünüyorum. Çocuklara yönelik böyle güzel yayınlarla karşılaştığımda sizlerlerle paylaşmak istedim. Hem hikaye hem de kitaptaki resimler çocukların ilgilisi çekecek kadar güzel. Çin'deki renkli hayvan yılı kutlamları, Çin Seddi, Pandalar, Ejdarhalar, Çin'in yeraltı orduları yani Çin'e dair ne varsa çok güzel özetlenmiş. Hatta Çin dağlarında trekkinge bile çıkmışlar hikayede. Kim bilir kızımlar beraber gezeriz dünyayı.

1, 2, 3 Hooop! Çin'de / Kutsal Çiçek

1, 2, 3 Hooop! Çin'de / Kutsal Çiçek
TÜBİTAK YAYINLARI
Cristina Falcon Maldonado
Kitapyurdu Link : http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=592358




 






13 Kasım 2013 Çarşamba

Hıdrellez : Romanların Eğlenceleri Hayatlarına Hüzünlü Bir Yolculuk


"Bıçak Bursada bilenir, burdakinin canına uzanır.
Bıçağa kinlenmek olmaz, çekene kinlenmek hiç olmaz."

Romanların eğlenceleri hayatlarına hüzünlü bir yolculuk yaptım bu akşam. Uzun zamandır Tiyotroya vakit ayıramıyordum. Ani bir kararla en yakın sahne olan Ümranyine Sahnesinde buldum kendimi.  Baharda gidilse daha uygun olacak bir oyun vardı. Hıdrellez. Firuze Engin yazdığı ve Ali Yayla'nın yönettiği eğlenceli bir gösteri.

Toplumda tamamen hor görülen ve çingene denilerek aşağılan Roman'lara yönelik iadei itibar niteliğinde bir eser. Vur patlasın çal oynasın denilerek arkasında gizlenen trajediler konu ediniliyor. Romanlar hayatı anlatılırken araya siyasi bir hikaye sıkıştırlmaya çalışılmış. 80 darbesi sonrası yurtdışına kaçmaya çalışan bir siyasinin Romanlar arasında saklanması konu ediniliyor.

Geneli itibari ile eğlenceli bir oyun geçsede bu hikayenin oyunu uzattığını ve zaman zaman sıktığını söyleyebilirim.

Oyunu güzelleştiren iki unsura dikkat çekmek. Birincisi dekor. Tam bir Roman mahallesini hatırlatan bir tasarım olmuş. Özellik evlerin çatılarında müzik aletleri, tavanda ki gül insanı çepçevre sarmalıyor ve oyunu kabul etmenizi sağlıyor. Görsel olarak başarılı bir çalışma.

İkincisi ve en önemlisi ise müzikler ve oyuncuların dansları. Balık Ayna imzalı müzikler tüm oyun boyunca devam etmekte ve bir konserdeymişçine keyif vermekte. Tüm oynak havalara rağmen en çok hoşuma giden ise müzisyenler hüzünlü bir roman türküsü söylemeleri oldu.  Oyunda müzik çaldığında göbek attıldı elbette. Sırf bu yüzden bile izlenebilir bu oyun. Hele hele oyuncuların kapanış selamlamalarını da göbek atarak yapmaları belki de hiç biroyunda göremeyeceğim bir an oldu.

Bu ülkenin her bir rengi saygıyı hakettiğini düşünüyorum. Bu nedenle de bu oyunu önemli buluyorum.

Not : Fotoğraflar  ibb.gov.tr'den alınmıştır.





10 Kasım 2013 Pazar

Yıldızların İzinde

30 Dk'lık Yıldız Fotoğrafı

Yıldız fotoğrafları çekimi için uygun bir mevsim olmamasına rağmen son günlerde temiz bir gökyüzünün olması ve havaların çok soğuk olmamasında dolayı  gece gece düştük yollara. Ansızın verilen bir karardı aslında. Bir gün öncesinde çekimler yapan FotoSeyir Metin Alkış'ın tekrar çekimlere gideceğini duyduğumda hemen takıldım peşlerine. Hedefimiz İstanbul'dan çok fazla uzaklaşmadan ama şehrin ışıklarından kurtulabileceğimiz bir yer. Daha önce gündüz gözüyle defatle gittiğim Riva yollarında gece zifiri karanlıkta gitmek varmış. Ornito (Kuş) fotoğrafçılığında uzman olan Metin Alkış'ın mekanıdır aslında Riva. Bu yüzden elinin avcu gibi biliyor.

Işıkları arkamızda bıraktıktan sonra karanlıkta model olacak bir ağaç belirledik önce. Deneme çekimlerinden sonra ayarlarımızı yaparak çekimlere başladık. Elbette onun öncesinde Kutup Yıldız'ı belirledik. Yıldızların bıraktıkları izlerin Kutup Yıldızı'nın etrafında dairesel olmasını istiyorduk. Malum yıldız fotoğrafları çekimi uzun zaman alan bir teknik. Makbulü bir saati geçen çekimlerdir.  Yıldızların hareketleri uzun zaman aralığında yapılan pozlama ile çizgisel bir görünüm almakta. Kutup yıldızı sabit olduğundan diğer yıldızlar onun etrafında bir hareket ediyor görünmekte. Tüm ayarlarımızı yaptıktan sonra çekimlere başladık. 15-20 dk sonra tüm ışıkları açık bir halde bir avcı arabası tam önümüzden geçti. Fotoğrafta yoğun bir ışıkla boyama efekti vermişti. Bu yüzden sonlandırıp tekrar başlattık. Aslında çok güzel zamanı yakalamıştık. Kötü oldu bizim için. Bunu ikinci çekimin sonuna sis bastırınca anladık. İkinci çekimimizi yarım saatte sonlandırıp ekipmanları topladık hemen. Tüm kameralarımız su içinde kalmıştı.

Yıldız çekimleri tüm gece sadece bir kaç kare çekim yapma hakkınız olduğundan zahmetli bir teknik. Uymanız gereken önemli bir kurallar var. Öncelikle şehirde olabildiğince uzağa mümkünse yükseğe çıkmanız gerekiyor. Ne kadar yükseğe çıkarsanız yıldızların sayısı  ve netliği o kadar fazla oluyor. Açık ve nemsiz  bir havada çekim yapmalısınız. Ne çok soğuk ne de çok sıcak olmalı. Soğuk olduğunda sensörler donabilir, sıcak havalarda ise uzun çalışmasından dolayı kameranızın fazla ısınıp yanma riski var. Bu nedenle Nisan-Mayıs ve Eylül-Ekim ayları en uygun zamanlardır. Şehrin dışında olduğunda güvenlik riski var ayrıca.

Sağlam bir ekibiniz varsa yıldız çekimleri çok keyiflidir. Kameralar çekimler yaparken siz arabanızda yada çadırınızda çok güzel bir muhabbet çevirebilirsiniz. Yıldızların altında olmak insanlara huzur veriyor. Şehrin ışıkları altında unuttuğum değerlerden bir tanesi aslında. En azından bir iki kere sadece yıldız çekimi için kamp yapmak gerekiyor aslında. 2014 planlarım arasında şimdiden yeri aldı.

20 Dk sonra bir fotoğrafın sonu :)

9 Kasım 2013 Cumartesi

Marakeş'in Masalcısı : Çöl ile Okyanus Arasında Bir Masal


Masal diyince aklına Binbir Gece Masalları gelmeyen yoktur herhalde. Arap Halifelerinin , İran şahların, Türk Sultanları saraylarında okunan masallar. Sınır tanımayan bu masallar bilinen tüm dünyayı etkisi altına almıştır o zamanlar. Ancak bu masalların Avrupa'da meşhur olmasının sebebi pekte uzak sayılmayan bir yerden Endülüs'ten kaynaklanmaktadır. Endülüs saraylarından okunan masallardaki ihtişam tüm Avrupa'yı etkilemiş ve doğuya hakim olmak için yanıp tutuşturmuştur.

Endülüs'ü İspanya'ın güney toprakları olarak kabul etsekte bu kültürü Kuzey Afrika özellikle Fas'ta da yaşanmış ve günümüzde halen yaşamaktadır. İçinde Endülüs geçen her cümle kıymetlidir benim için. Marekeş Masalcısı'nı alıp okumamdanki en önemli sebepte bu.  Kitap doğunun önemli sanatlarından masal ve masalcılık üzerine yazılmış güzel bir roman.

Bazen kelimeler gerçek anlamlarını taşıyamazlar. Misal Fas en az İspanya'da kadar batıda olmasına rağmen kimse batı ülkesi olarak kabul etmez. Hatta doğu toplumlarında kültürünü en çok koruyan ülkelerden bir tanesidir. Bu yüzden en tarihi kadar uçcuz  bucaksız çölleri ile  tüm gezginlerin ilgisini çeken bir ülkedir. Henüz gitmemiş olmama rağmen Marakeş'in ismi bile merak uyandırdı bende. Romanın öyle güzel bir anlatımı vardı ki okudukça sokaklarında yürüdüğümü çöl insanların arasına karıştığımı hissettim. Marekeşin anlamıda bu zaten çöle açılan kapı. Fas, çöl ile okyonus arasında kalmış bir ülke. Bu iki unsur tüm ülkenin yaşamına nüfuz etmiş. Romanda bunun izlerini görebiliyorsunuz. Çölde okyonusta sonsuzluğu ifade eden kelimeleri. İkisinin içinde kendinizi keybedip kayboluyorsunuz.  Gerçekle hayal bir birine karışıyor.

Romanın ana teması da bunun üzerine oturuyor.  Roman başlı başlıbaşına bir masal olmakla birlikte masal içinde masalları barındırmakta. Hangi hikayenin gerçek olduğuna karar veremiyorsunuz. Marakeş'li bir masalcı olan Hasan'ın hayat hikayesi aslında. Ancak neredeyse tüm Fas dahil oluyor konuya.  Herkesin hayatından bir kesitle hikaye genişliyor. Asıl konu ise gezgin bir çiftin Marakeş'e gelmesi ile onların çevresinde gelişen olaylar ve Amerikan-Fransız karışımı bayanın tüm şehri etkileyen hikayesi anlatılıyor.

Hikayeler anlatılırken aşk, sonsuzluk, gerçeklik gibi kavramlar üzerinde düşünülmesi gereken ifadelere yer veriyor yazar.

- "Duada gerçek, mistisizmde mana vardır. Doğa kılığına girmiş en büyük ozanlar yani nehi, dağ, okyonus, ve meltem bize böyle der.
- Güzellikte inanç gibi ruhun ekmeğidir. Bizi soylulaştırır. Bizi yaşamın yıkıcı akışında yakalandığında ona tutunmak isteriz.
- Yaşam geçici bir fantaziden başka nedir ki?
- Aşk bu. Beş duyusu, yedi sesi, dokuz derisi, on bir göz aldanması var. Yumuşacık. En derin okyonuslarda büyüyen bir çiçek. Titrek alevli bir mu, karda bir işaret, güzel bir memleket, çöl külü. Bu bir çağrı ve bir lanet nicedir tükenmiş, gece fısıldanan büyülü sözler. Bu bir fotoğraf, bir yas, bir tarih kaydı, bir yağlı boya resim.

Ve daha niceleri. Deniz kıyısında kahve eşliğinde başlayan okumalarım bir masal gibi sonlandı. Aklımda Cema-ül Fena Meydanı'nı görme hayalleri ile. Kitabın yazarı, ismini hatırayabileceğimi pek tahmin edemediğim,  Joydeep Roy-Bhattacharya ise takip ettiğim yazarlar arasında girdi hemen. Henüz yazmamış olsa bile Bağdat ve İsfahan üzerine yazmayı düşündüğü kitaplarını bekliyor olacağım.




4 Kasım 2013 Pazartesi

Doğu Beylerinin Şatosu Hoşap Kalesi

Hoşap Kalesi

Akdamar Adası ve Gevaş Selçuklu Mezarlarından sonra Van Gölü Turu'ndaki son durağımız Hoşap Kalesi. Yol üzerinde Urartular'dan kalma bir kale daha görsekte Gevaş'tan itibaren 100 km'den fazla yol almamızın tek sebebi bu kale olacaktı.

Van-Hakkari yolu üzerinde doğunun karlı dağları arasından akan Hoşap Deresi boyunca yolalarak keyifli bir seyahat sonunda vardık. Kale uzaktan kendini ilk gösterdiğinde gözlerime inanamadım. Bir anda Game of Thrones'un film platosunda hissettim kendimi. Yüksekçe bir kayalığın üzerine kurulmuş kartal yuvası gibi bir orta çağ kalesi vardı önümde. Türkiye'de gezip görebildiğim  hiç bir kaleye benzemiyordu açıkçası. Aslında bir kaleden çok bir şatoyu çağrıştırdı beni. Tarihi araştırdığımda da haklı çıktım. Zamanında yöreye hakim beylerinin sarayı olarak inşa edilmiş.
Zernek Barajı 

Kalenin inşa tarihi kapıdaki ki kitabeye göre 1643 olmakla birlikte Kanuni dönemi sayyahlardan Matrakçı Nasuh kitabında 1543 tarihli Tebriz seferini anlatırken Kale-i Mahmudi olarak Hoşap'tan söz eder. Evliya Çelebi de Seyahatname'sinde kaleden uzun uzun bahsederken iç kale kapını işaret ederek şöyle der : ""Osmanlı ülkesinde kale kapıları hep ağaç üzerine demir kaplı kapılardır ki, ateş etsen ağaç yanar, demirler dökülür. Ama bu Hoşap kalesi kapısının her kanadı üçyüz kantar Nahçıvan demirindendir. Hiç ağaç kısmı yoktur". Ayrıca Fransız Seyyah Amedée Jauberte 1821 yılında yayınlanan eserinde kalede Hoşap'tan "Kudretli bir beyin oturduğu kalenin eteklerinde yer almaktadır" diye bahsetmektedir.
Hoşap Kalesinin Aslanlı Giriş Kapısı

Osmanlı ülkesinde bu kadar kudretli bey kim olabilir derseniz burada Osmanlı Devlet sisteminin çok başarılı bir örneğini görmüş olursunuz. Daha önce Bayazıd ve çevresini yarı bağımsız yöneten İshak Paşa'ya benzer olarak bu bölgeye de Mahmudi Beyleri yüzyıllar boyunca hakim olmuşlar. Selçuklular itibaren İlhanlılar, Karakoyunlular, Akkoyunlular ve Safeviler dönemlerinde varlıklarını korumayı başarmışlardır. Son olarak Osmanlı-Safevi mücedelesinde Osmanlının yanında yer alarak başarılı olmuşlar ve ocaklık statüsü ile birlikte imtiyazlar kazanmışlar. O zamandan Tanzimat Fermanına kadar hakimiyetleri devam etmiş.İşte kudretli Hoşap Beylerinin kısa tarihçesi böyle. Kaleye tekrar dönecek olursak orta çağa özgü bir bir birinde farklı bir çok yapıyı içeren kompleks aslında burası. Surlardan ve gözetleme kulelerin oluşan bir dış kale var öncelikler. Halen az da olsa kalıntıları mevcut. Asıl önemli olan Evliya Çelebini'nde bahsettiği ihtişamlı bir kapıdan girilen iç kale.  Efsaneye göre, Hoşap Kalesi gibi müthiş bir kaleyi inşa eden mimarın elleri, başka bir kale daha yapamasın diye o dönemim geleneğine göre kesilmiş. Bu ürkütücü efsanenin ilk kısmını yani kalenin eşsiz olmasını için gezdikçe anlıyorsunuz. 
Hoşap Kalesi Seyir Köşkü

Dere kenarında yükselen sarp bir yamaca inşa edilerek ön tarafı koruma altına alınmış. Arkada tarafıda eğimli bir arazide dış kale ile güçlendirilmiş. İç kalede ise  camisi, fırını, hamamı, haremi, zindanları ile tam bir saray teşklilatı oluşturulmuş. Bu nedenle bir kaleden çok Avrupa'daki örneklerinde olduğu bir şatoya benzediğini söyleyebilirim.


Kalenin eteklerinde kurulan köyün içerinde yine Mahmudi Beyleri tarafında yaptılan bir türbe medresi bulunmakta. Bu köy ile kale tarihi köprü ile birbirine bağlanmakta. Köprüden geçip kaleye doğru yöneldiğinizde sizi baraka gibi dükkanlar karşılamakta. Van Gölü gezimiz boyunca bir çok kez şahit olduğumuz Anadolu insanının canayakınlığı buradada yaşadılk. Dükkanının önünde abdest alan Marangoz Cavit Amcamıza selam verip sohbete başladık. Dükkanına davet edip çay ikram etmek istedi. Kıramayıp girdik içeri. İlerlemiş yaşına rağmen öyle samimi öyle candan bir tavrı vardı ki  teneke kutuları ters çevirip bizi koltuk yapması, bardakları teker teker yıkaması büyük bir bağ kurdurdu kendisi ile. 



Hoşap Kalesi Önlerinde Asırlık Dükkanlar

Hoşap Kalesi her yönü ile hafızalarımız kazınmış oldu. Selim Amcanın çaylarını içip yola düştüğümüzde masalsı bir geziyi bitirmenin gururu vardı.  

6-Van Gölünün Karşıyakası Tatvan
7-Minareler Şehri Bitlis
8-Keşişlerin Cennet Adası Akdamar

Kaynaklar : Hoşap'ta Mahmudi Beylerine Ait Mimari Eserler - Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top
http://www.hosapkalesikazisi.com/



Hasan Bey Medresesi ve Türbesi
Evliya Köprüsü

İç Kaleden Hoşap Deresi
Dış Kale Gözletleme Kuleleri

Dış Kale
Süleyman Bey Kümbeti ve Evliya Bey Medresesi


 
Design by Wordpress Theme | Bloggerized by Free Blogger Templates | free samples without surveys