15:08
https://plus.google.com/100719724565080065830?authuser=0
3 comments
Bu hafta sonu hem İstanbul'un içinde hem İstanbul'un dışında sayabileceğimiz trekking tadında çok özel bir faaliyet yaptık. Eski İstanbul su sistemi içinde önemli yeri olan Mimar Sinan eseri su kemerlerinin peşine düştük. Güzelce ve Mağlova Su Kemerleri. Günümüzde Alibeyköy Barajı üzerinde kalan kemerleri kuraklık dönemleri haber programlarında sık sık görürüz aslında. Baraj suları çekildiğinde kurumuş çatlamış toprakları ile haber olurlardı genelde. Çok şükür son yıllarda bu görüntülerle karşılaşmıyoruz. Bu haberler dışında pek göz önünde olmadıklarından hep bakir kalmışlar yüzyıllardır.
|
Güzelce Kemeri |
İlk durağımız Güzelce Kemerine. Sultangazi ilçesi sınırlarında yer alan Cebeci Köyü yakınlarında bir kemer. Köyü bulmaya çalışırken yolumuzu şaşırıp bir madene çıktık önce. Madenin arkasında köyü görebiliyorduk. Ancak madenin manzarası o kadar ilgimizi çekti ki durup fotoğrafını çektik. Oldukça derin bir taş ocağında Koca koca iş makinaları karınca gibi gözüküyordu. Madenin gerisinde gözüken Maslak'taki kuleler ise görüntü ile ne kadar tezar bir durum oluşturuyordu. Göğe doğru yükselebilmek için yer yüzünün belli bölgelerininde böyle kazılması gerekiyor maalesef.
Cebeci köyüne vardığımızda eski köy binası olan bir köy kahvesinde çay içmek istedik. Neredeyse madenin ucunda kalmış köy. Ama evlerinden, yaşlılarından her halinde bir köy burası. İstanbul ne garip bir şehir. Milyon dolarlık evlerin 10 dk mesafesinde bir köy yaşantısı.
Arabamızla kemere doğru giderken bir yerde yol bitti. Su seviyesi yükseldiğinden yolu kapatmıştı. Arabamızdan inerek patikalardan kemere ulaştık.Yol boyunca anemonlar eşlik etti bize. Hava kapalıydı. Fotoğrafçı jargonu ile yoğurt bir hava vardı. Fotoğraflar bembeyaz çıkıyordu. İstediğimiz kareler olmasa bile kemeri görmek güzeldi. Kemerin üzerine çıkıp karşı yakaya geçmek istedik. Açıkçası çok dar olduğundan cesaret edemedim. Yarısına kadar yürüyüp geri döndüm. O sırada barajın kenarındaki küçük bir klübeden birisine bize seslendi. Bizi de çekin diyordu. Uzaktan sohbet bile ettik. Bizi sandalla gezdirme teklifi yaptı. Karşı kıyıya geçemeyince geri çevirdik tabi. Kemerin üstünde inip bir de cepheden çekmek için sahile indik. Bir kare çektikten sonra biraz önce sohbet ettiğimi balıkçı kayığı ile bize yaklaşmaya başladı.
|
Güzelce Kemeri |
Günün hikayesi burada başlıyordu aslında. Küçük bir sohbette sonra biz arabamıza dönmek için vedalaşırken gelin sizi bırakayım dedi balıkçımız. Yavuz'la bir ana yüzyüze geldik düşünmeden kayığa atladık. Kuraklık zamanları barajın suların çekildiğinde kemerin altından yürüyerek geçmek mümkündü ama kayıkla geçeceğimiz aklımız ucunda bile geçmezdi. Kayıkla küçük seyahatimiz boyunca hem fotoğraf çektik hem uzun uzun konuştuk aslında. Kemerden, kemerdeki mezar efsanesinden. Ercan Dayı'nın çok güzel bir fotoğraf gözü olduğunu da öğrendik bu arada. Bize küçük bir ders bile verdi. Arabamızı bıraktığımız yere kadar bıraktı sağ olsun. Adını sorduğumuzda Ercan dedi ilk önce Sivaslı Balıkçı olarak ekledi sonra. Facebook'ta bu isimle hesabı olduğunu fotoğrafları iletmemizi rica etti. Yurdumun güzel insanlarında birisi.
|
Güzelce Kemeri |
|
Güzelce Kemeri |
İkinci durağımız Mağlova Kemeri. Kemerlerin Süleymaniyesi olarak nitelendirilen bir şaheser. Mimar Sinan tarafından yapıldığı yıl gelen bir selde yıkılıp tekrar yapılmış. Böyle bir eseri yıkabilecek seli siz düşünün. Sonraki 10 yıl içersin de ancak yenisi yapılabilmiş. Ancak ondan sonra hiç bir zarar görmeden günümüze kadar gelebilmiş bu güzel eser.
|
Mağlova Kemeri |
Arabamızı yine barajın kenarına bırakıp yürümeye başladık. Sahil boyunca kemere kadar devam eden bir patika vardı. Ancak baraj seviyesinin oldukça yüksek olmasında dolayı bu patikada su altında kalmıştı. Mecburen orman içerisinde yol bulmaya çalıştık. Sık çalılıkların arasından ancak küçük hayvanları gidebileceği patikalarda bazen sürünerek zorlu bir mücade ile bir saatte kemere ulaşabildik. Ancak şansımıza hava açmış güneş yüzünü göstermişti. Bulutlarda öbek öbek etrafa çalışmıştı. Fotoğraf için en uygun zamanlardan birisiydi. Bu güzel manzaraya bir de Sinan'ın şaheseri Mağlova eklenince ortaya çok güzel kareler çıkmıştı. Cepheden çektiğimiz fotoğraflardan sonra kemerin üstüne çıktık. Yürüme yolu Güzelce'ye göre daha geniş olunca karşı yakaya geçme cesaretim artmıştı. 36 mt yükseklikte kemerin üstünde yürümek hiçte kolay olmadı. Ama karşı kıyıya geçerken ve geçtikten sonra gördüğüm manzara bu tehlikeli geçişe değmişti. Barajın kıvrımlarında sonunda uzaktan gözüken kuleler halen İstanbul'da olduğumuzu hatırlatır gibiydiler.
|
Alibeyköy Barajı ve Maslak |
|
Mağlova Kemeri |
|
Mağlova Kemeri |
|
Mağlova Kemeri |
Günün son durağı ise Sultangazi Kent Ormanı oldu. Alibeyköy Barajına hakim bir tepeye kurulan orman şehrin büyük kazançlarında birisi. Çok güzel bir düzenlemesi var. Özellikle çocuklar için kurulan oyun parkı çok hoşuma gitti. Birde ormanın köşesine doğru yapılan gözetleme kulesi. 8 katlı yüksek bir kule. Ormanın içinde baraja hakim bir yerde. Üstüne bir de Maslak'taki kuleler eklenince izlemesi çok keyifli bir hal alıyor.
|
Alibeyköy Barajı ve Maslak |
|
Sultangazi Kent Ormanı ve Alibeyköy Barajı |
|
Maslak |
Kent Ormanı içinden Güzelce Kemeri'nide görebiliyorsunuz. Ayrıca bu kemer sistemine dahil olan bir kaç küçük kemer daha var görülebiliyor. Tüm sistemi düşününce ne mükemmel bir yapı inşa edildiği anlaşılıyor. Dağları aşan büyük anıtsal kemerler, tepeler arasında suyun akışını sağlayan küçük yapılar. Peki tepelerin altından nasıl su geçiriliyordu ? Muhtemelen bunun içinde tüneller kazılmıştı. Böylece yaklaşık 50-60 km mesafeden İstanbul içine kadar kesintisiz su akışı sağlanıyordu. Tüm bu ormanların çevresine yayılmış birçoğu Mimar Sinan eseri onlarca su kemeri var. İstanbul'un görünmeyen şahaserleri.
Kemerburgaz tarafındaki kemerler için bakınız :
İstanbul'da Sonbaharın Adı Belgrad Ormanı
|
Alibeyköy Barajı Panorama |
|
Mağlova Kemere HDR |
|
Alibeyköy Barajı HDR |
|
Maden |
|
Alibeyköy Barajı ve Maslak |
|
Alibeyköy Barajı ve Maslak |
|
Anemon |
|
Anemon |
3 yorum:
Dağ lalesi dediğim o küçük çiçeklerin anemon olduğunu bilmiyordum o zamanlar. Onları hep sevdim.
http://renklerle-yolculuk.blogspot.com/2013/05/ben-hala-ayn-ben.html
çok teşekkürler, çok güzel bir hikaye
Güzel bir belgesel, kültür ve yazı dizisi olmuş...emeğinize sağlık.
Yorum Gönder