Önce baraja ve eski Halfeti'ye tepeden baktık. Eski diyorum çünkü baraj yapıldıktan sonra Halfeti'nin büyük kısmı düz bir alana taşınmış. Bu yeni şehrin içinde geçtik ancak durmaya bile gerek duymadık. Ruhu olmayan kaba saba bir şehir yapılmıştı. Ama eskisi öyle mi. Tepeden kuşbakışı bile tüm güzelliği ile iki bin senedir ben buradayım gelin yanıma diyordu sanki.
Şehirden geriye bir kaç sokaktan başka bir şey kalmamış. Ama baraj şehir için başka bir gelir kapısı açmış. Turizm. Tekne turları ile yarısı sular altında kalmış bir şehri görmek isteyen yerli ve yabancı turist sayısında büyük artış yaşanmış. Özellikle yaz aylarında tekneler dolup taşıyormuş.
Bizde atladık bir tekneye açıldık sulara. Yaklaşık bir saatli bir turumuzda halfeti ile birlikte yine sular altında kalmış başka bir köyü görme fırsatımız oldu. Camisi yıkılmış ama sular içinde dimdik bekleyen minare halfetinin simgelerinde olmuş.
Tekneden inerek içersin gezindik. Daha geç dönemlerde yapılmış kilise ve binalara rastladık. Ama beni en çok etkileyen 85 mt lik kuyusu oldu. Kaya oyularak nehre kadar inen merdivenlerle inilen kuyu uzun kuşatmalarda kalenin susuz kalmasını engellemek amacıyla yapılmış. Kaleden barajın turkuaz rengi daha bir belirgin oluyor. Harika bir görüntüsü var.
Halfeti'ye dönüş yolunda kaptanımızın çaldığı Oğuz Yılmaz şarkısı ile herkes kameralarını bırakarak oynamaya başladı. Belki de tüm gezilerimiz boyunca en keyifli andı. Şimdi bile izledikçe gülmekten yerimde duramıyorum.
Halfeti'yi hüznü ile baş başa bırakarak başka bir hüzünlü şehir Harran'a doğru yola çıktık.
Not: 7 Ocak 2011 tarihli Antep-Urfa gezisinin notlarıdır.
Gaziantep gezi notları için tıklayınız.
Birecik gezi notları için tıklayınız.
Halfeti gezi notları için tıklayınız.
Harran gezi notları için tıklayınız.
Urfa 1 gezi notları için tıklayınız.
Urfa 2 gezi notları için tıklayınız.
Göbeklitepe gezi notları için tıklayınız.
0 yorum:
Yorum Gönder