8 Ekim 2012 Pazartesi

Serindere'de Son Baharı Karşılarken

Serindere Kanyonu
Uzun bir aradan sonra tekrar yollardayım tekrar dağlardayım. Yollar, dağlar, köyler, şehirler vazgeçilmezlerim arasında. Gezisiz fotoğraf, fotoğrafsız gezileri kabul etmiyorum artık. Şimdi bir müddet ara verdiğim doğa yürüyüşlerine tekrar başlamanın mutluluğu var üzerimde. Sonbaharın yavaş kendini gösterdiği yamaçların kızıla boyandığı bu günlerde Serindere ile başladık yürüyüşlerimize. Serindere, Samanlı Dağları'nın eteklerinde çok özel bir bölge. Derin vadisi, yemyeşil bitki örtüsü, gürül gürül akan deresi ile görenleri kendine hayran bırakıyor. Daha önce yazın suların içinde, kışın karlar üzerinde yürüdüğüm Serindere Kanyonu, bu sefer sonbaharda yollarımıza kuru yapraklar sererek karşıladı bizi.

Yürüyüş grubu bu sefer çok özel. Bir önceki şirketimde doğa klübü kuran eski çalışma arkadaşlarımla beraberim. Klüp başkanı Alper Bey'in isteği üzerine rehberimiz Muhittin'den gruba özel bir rota çıkarmasını rica ettim. Katılacak arkadaşların neredeyse tamamı ilk defa bir doğa yürüyüşüne katılacaklardı. İlkler her zaman önemli olduğundan  bu yürüyüşteki sonundaki izlenimleri çok önemli olacaktı. Doğaya bir grup insan daha kazandırabilmek için Muhittin,  çok zorlu olmayan ama oldukça zevki bir rota seçti. Tecrübesiz ancak istekli bir grupla Sultaniye'den başlayan yürüyüşümüzü Serindere'de kanyon boyunca kah dere kenarında kah uçurumlarda devam ederek Örnekköy'de sonlandırdık.

Güne Yuvacık'ta Mustafa'nın köy kahvesinde yaptığımız kahvaltıyla başladık. Mustafa'nın daha biz gelmeden cami şadırvanın altında hazırladığı masalarda fıskiyeden akan suların sesiyle yaptık kahvaltımızı. Mustafa, Yuvacık yürüyüşlerinde uğramadan geçmediğimiz bir dostumuz. Köyün yerlisi olmakla birlikte doğa severlerin sevdiği iyi bir dostumuz. Zaman zaman gruplarımıza da katılarak yürüyüşlerde bize eşlik ediyor.
Yuvacık'lı Çaycı Mustafa
Yuvacık Barajı üzerinden geçerek yaklaşık bir saat yol aldık. Keskin virajlara rağmen sularının çekilmesiyle kıvrım kıvrım gözüken Yuvacık Barajı, kızıla dönmeye başlayan yamaçları,  Karadeniz'i andıran köyleri ile seyir zevki için ideal bir yolculuktu.

  
  
 

Rehberimiz Muhittin yürüyüş başlamadan önce yapılması ve kaçınılması gerekenler hakkında ön bilgi verdi. Parkurun kolay olması ve hava şartlarının düzgün olmasından dolayı  ilk faaliyet için biraz toleranslı davrandı diyebilirim. Yürüyüş boyunca sigara içilmemesi, şort giyilmemesi, çorapsız ve spor ayakkabı ile gelinmemesi konusunda gruba uyarılarda bulundu.

Grup rehberden ilk taktikleri alırken. 
Yürüyüşte ilk durağımız değirmen bölgesi. Geleneksel yöntemlerle çalışan değirmen gerçekten görülmeye değer. Çevresi ile o kadar uyumlu ki rengarenk varillerden yapılan su köprüsü bile sırıtmıyor. Uyum sağlamış doğaya. Değirmende öğütülen mısırlardan yapılan ekmeğin kokusunu hayal ederken Adem Amca çıktı karşımıza yangın elbisesi olarak tanımladığı kıyafeti ile. İlerlemiş yaşına rağmen dağın bir başında ufacık ama iki katlı klübesinde tek başına yaşayan Adem Amca, ocağa yeni koyduğu mısır ekmeklerini ikram etmek istedi önce. Sonra tabure getirmek için yeltendi Anadolu insanının tüm misafirperverliği ile. Hepsi için teşekkür ederek rahat olmamasını istedik amcamızdan. Sadece bahçesindeki cevizlerden toplayarak devam ettik yolumuza. Aslında uzaklardan ceviz toplamamızı isteyende kendisiydi. Grubumuz ceviz toplamada baya maharetlilermiş özellikle bayan arkadaşlar. Neredeyse ceviz bırakmadılar dallarda. Sonradan öğrendik ki tatlı için toplamışlar onca cevizi.

 
  
 
 
 

Yeşil ve kahverengi tonlar hakimdi parkurmuza. Birde ara ara gözüken gökyüzünün maviliği. Ağaç tünelleri arasında ilerlerken yavaş yavaş akan derenin şırıltısı hoş bir musiki gibi eşlik ediyordu bizlere. Bu yürüyüşte akılda kalan üç şey nedir diye sorulsa birincisi kuru yapraklar, ikincisi de mantarlar derdim. Tüm parkur boyunca sanki ayağıma mantarlar takıldı gözüm kuru yaprakları aradı. Elbette her taraf yaprakla doluydu. Ancak bazıları vardı ki gizli bir sinyal yolluyorlardı sanki. Ya ormanın karanlığı içinde ışıl ışıl parlıyorlardı yada kahverenginin tüm koyuluğuna inat rengarenk elbiselerini giyinmişlerdi. Bazıları kayalara dallara tutunmaya çalışırken bazıları suda savrulurken bulmuştu kendini. Mantarlar özellikle yağmur sonrası güneşle birlikte gözükürler. Tüm şartlar uygun olunca boy boy rengarenk mantarlar yolumuz boyunca çok büyük keyif verdi bize. Ancak bir an vardı ki unutamam. Bir mantar ailesini farkettiğimde arkadan gelen arkadaşların zarar vermemesi için grubun yönünü değiştirdim. Aslında amacım arkada kalıp rahat rahat fotoğraflamaktı. Tam ışığın çok hoş bir şekilde mantarların üzerinde düştüğü bir anda arkadan gelen gönüllü artçımız bizi ta değirmenden beri takip eden köpeğimiz Kara Kuzu mantarları biz güzel ezdi.  

 
 
 
 
 
 
Serindere parkurunun belki de en enterasan bölümü su borusu tünel geçişi olsa gerek. Kanyon tabanından oldukça yüksekte açılan tünel yaklaşık 150 mt. İçinde tahliye pencereleri bile var. Trek parkurları için çok özel bir bölüm sayılır.

 

Tünelden bir km kadar sonra yürüşümüzü sonlandırdığımız Örnekköy'e vardık. Parkurun sonunda bizi bir HES ve balık çiftliği karşılıyor. Dere üzerine yapılan ilk HES'lerden olsa gerek. Çok basit bir mekanizması var. Yürüşümüz sırasında motorsikletleri ile karşılaştığımız bir çift bu HES'te çalışıyordu. Derenin yüksek bölgelerinde aralıklarla küçük havuzlar yapılmış. Suyun az olduğu dönemlerde bu havuzları vanalarını açarak santralin çalışmasını sağlıyorlardı. Ormanın ortasında motorları ile gidern karı kocanın srrı buydu. 

  
 

Günün son durağı Karaaslan Alabalık Tesisleri. Yuvacık barajına akan bir derenin üzerine ahşap iskelerle kurulmuş bir tesis. Yemek yerken altınızdan gürül gürül dere akıyor. Tesiste yetiştirilen alabalıklar taze taze servis ediliyor. Yuvacık parkurlarında ki uğrak noktalarımızdan birisi burası. Hem yemeklerimizi yedik hemde günün tüm yorgunluğunu burada attık.

   
 

 Normal yürüyüş gruplarında dönüş yolunda büyük bir sessizlik olur. Yorgunluktan bitkin halde uyku haline geçer insanlar. Ancak bu grup biraz farklı çıktı. Dönüş yolunda TEM'de ki yol bakımı çalışmalarından dolayı oluşan yoğun bir trafiğe rağmen hiç bir yorgunluk belirtisi yoktu grubta. Hatta bazı arkadaşlar neredeyse tüm yolu ayakta geldiler. Belki de bunun sebebi aramızda yaşayan doğa sever vampirlerin olmasıydı. Uyutmadılar insanları. Ama zavallı insancıklar bir türlü inandıramadılar insan olduklarını. Vampirlere yem oldular. Anlaşıldığı üzere oyun oynuyorlardı arkadaşlar. Vampir&İnsan. Uzun yolculuklarda tüm yolu unutturan bir oyun. Ancak bu oyunu oynayacak arkadaşlara bir uyarım olacak. Yan etkisisini  24 saat atlatamıyorsunuz oyunun. Halen kendini vampir zanneden arkadaşlar olabilir.  


Faaliyetin sonunda arkadaşların memnuniyeti yüzlerinde okunuyordu. Bir sonraki gezi hakkında planlar bile yapılmaya başlandı. İlk yürüyüş amacına ulaşmıştı. Çekirde ekip oluşmuş doğa klübü faaliyetlerine devam edebilecekti artık. 

Pirimiz Evliya Çelebinin duası ile sonlandıralım yazımızı :"Yürüyüş ya Rasulallah".
 ---------------------------------------------




















4 yorum:

Adsız dedi ki...

Fatih bey, Serindere yürüyüş başlangıç noktasındaki değirmenin karşısındaki arazi dedemdem kalmadır. Dedem 1950'lerde Trabzon'dan göç edince buradan arazi almış. (Babamlar 12 kardeş tabii ki) O gördüğünüz arazide her sene Sülale Pikniği yaparız. Gerçekten çok güzel yerler. Oradakilerin çoğu bizim akrabamızdır.
Süleyman Köse

https://plus.google.com/100719724565080065830?authuser=0 dedi ki...

Ne güzel çok güzel yerler. Sık sık yürüyüşler yaparız oralarda.

Adsız dedi ki...

Biz de arkadaşlarla bugün Serindere'de yürüdük.Ancak biz Hes'in oradan başladık ve dere içinde yürüdük.Keyifli yolculuğun sonunda karşımıza çıkan şelale muhteşemdi.
Şelalenin altına girdik,serinledik.Su hem çok tazyikli hem de soğuk akıyor.Güzel bir yürüyüş oldu.

https://plus.google.com/100719724565080065830?authuser=0 dedi ki...

Serindere her mevsim keyif verir. Tebrik ederim.

Yorum Gönder

 
Design by Wordpress Theme | Bloggerized by Free Blogger Templates | free samples without surveys