30 Eylül 2014 Salı

Sultanahmet Arasta : Altı Saray Üstü Pazar

Sultanahmet Arasta
Sultanahmet Camii'nin kıble yönünde arka tarafında kalan Arasta Çarşısı,  Kapalı Çarşı ve Mısır Çarşına göre daha az ilgi görmesi rağmen en az onlar kadar belki de daha eski bir geçmişi vardır. Osmanlı Döneminde ismi Sipariler Çarşısı olmasına rağmen günümüzde Arasta Çarşısı yada Arasta Pazar olarak bilinir. Halbuki arasta da çarşı demektir. Sultanahmet Camii'ne yüzlerce kez gitmiş olmama rağmen bu çarşıya ilk defa ziyaret etmiş olmam İstanbul'dan öğreneceğim daha çok şeyin olduğunu göstermekte. Gizini sokak aralarında saklayan İstanbul bazen de bu çarşı gibi temellerinde saklamakta.

1912'de çıkan yangın sonucu harabe olan çarşı 1930’lu yıllarda yapılan kazılarda Büyük Saray'ın (Bukaleon Sarayı) üzerine yapıldığı anlaşılmıştır. Saraya ait taban mozaikleri çarşının içindeki Büyük Saray Mozaik Müzesi'nde sergilenmekte. Müze, I. Jüstiniyen zamanında (527 - 565) yıllarında yapılan sarayın etrafı sütunlarla çevrili avlusunda (peristil) yer almaktadır. Küçük bir alan olmasına rağmen çok çeşitli mozaiklere sahiptir. Her temada ilginç konular anlatılmakta. Av sahneleri, dövüşen hayvanlar, özgür hayvanlar, köy hayatı, kır yaşantısı, çocuklar, mitler ve egzotik yaratıklar mozaik konularında bazıları. Detaylı inceledikçe insanı hayretler içersinde bırakan bir saray kalıntısı. O dönemde bile şehirli insanların doğaya olan özlemlerini görebiliyoruz.

Büyük Saray Mozaik Müzesi
Büyük Saray Mozaik Müzesi
Altında 1500 yıldan fazla bir tarihi barındıran çarşı 1980'lerde restore edilerek tekrar asli görevine geri dönmüş. Ancak bulunan bu eşsiz mozaikler o vakte kadar çok kötü şartlarda saklandığından büyük oranda tahrip olmuş.  Konservasyon projesi ile ancak belli oranda kurtarılmış.




Çocuklar ve Deve
Geyik ve Yılan
Ejderha
Ceylan Avı
Kartal ve Yılan
Kaplan Avı

19 Eylül 2014 Cuma

Kimse Susuz Kalmasın Allah'ım


Yeni Cami'de arkadaşı beklerken şadırvanlarda oturmak istedim. Bir baktım kedi musluğa dayamış ağzını kana kana su içiyor. Uzaktan telefonla fotoğrafını çektim. Hiç istifini bozmayınca dibine kadar yanaştım. Bir kaç kare çekmeme rağmen doyana kadar çekmedi kafasını. Demek ki baya bir susamış zavallıcık. Açık kalan musluk ise onun kısmeti olmuştu. Yine bir ramazan mahyası aklıma geldi. Kimse kimsesiz kalmasın. Kimse Susuz Kalmasın Allah'ım demek geçtim içimden.

---
Yayınlanmış Fotoğraf Hikayeleri'ne buradan bakabilirsiniz.

17 Eylül 2014 Çarşamba

Sivas'tan Divriği'ye Trenle Yolculuk

Divriği Tren İstasyonu

Sivas'ta ata topraklarında yaptığım gezimin en özel kısmı Divriği yaptığım trenle yolculuk oldu. Lisede banliye hatlarını, ünivesite yıllarında ise Adapazarı trenini kullanırdım. Ondan sonra trene binmişliği bir veya ikidir. Bu yüzden bir özlem duymuşluğum vardı. Sivas'tan Divriği sabah akşam tren seferleri konulması benim için bir fırsat oldu. 350 km yolu arabayla gitmektense trenle gitmeyi tercih ettim.
Sivas-Divriği Demiryolu Haritası

Sivas istasyonundan raybüsler sefere alınmış. Tramvaya benzeyen  TÜVASAŞ'ta üretimi yapılan yerli üretim iki vagonluk raybüsler TCDD'nin kısa mesafelerde çalıştırdığı özel araçları. 2,5 saat gibi kısa bir sürede  Divriği'ye varabiliyor. Sabah 8'de Sivas'tan kalkıp akşam 4'te Divriği'den geri dönüyor. Bu süre de benim şehri gezmem için yeterli. Zaten zamanımın büyük bir kısmını Ulu Camii ve Şifahane'de geçirdim.

Raybüsler kısa mesafeler için tasarlanmış

Sabah erkenden kalkıp Sivas istasyonuna vardım. Tek gidiş 10 TL iken gidiş-dönüş bileti 17 TL. 350 km karayolunda arabayla yolculuğa göre baya bir ucuza geldi.

Tren beklerken sıradışı bir yol arkadaşı ile tanıştım. İsmi Yaşar.  Kendisini bir demiryolu gezgini olarak tanımlayabilirim. Hayatı trenlerde geçiyor. Engelli kartından dolayı trenlerle ücretsiz seyahat edebiliyormuş. Önce bana Kayseri'den Ankara uçak var mı diye sordu. Açıkçası duraksadım önce. tren beklerken uçak sorulması garibime gitti. Telefonda arama yaıp var dedim. Ayağında parmak arası terlik üzerinde bir kot bir tişörtle hiçte yolcuya benzemiyordu. Nerden geliyorsun nereye gidiyorsun deyip sohbete başladık. İstanbul'dan Sivas'a kadar gelmiş. Seferlere bakıp en yakın tren nereye gidiyorsa ona göre seçiyormuş yönünü. Divriği'ye gidip dönüşte Erzuram'a gitmeyi planlıyormuş. Geceyi trende geçirecekmiş. Bu sayede otel problemi olmuyor haliyle. Olmadı banklarda yatıyormuş. Maalesef eski bir madde bağımlısı olduğundan alışıkmış bu duruma. Tedavi olduktan sonra kendini yollara vurmuş. Bir nevi terapi gibi gelmiş yolculuklar.

Tren gezgini yol arkadaşım Yaşar

Tren kalktıktan sonra arkama yaslanıp yolu izledim uzun uzun. Yıllar sonra raylar üzerinde gitmek güzeldi. Gerçi eski vagonların yerini tutmuyordu ama yine de sevdim.


Sivas'ta Samsun, Kayseri, Malatya ve Erzincan olmak üzere 4 farklı yöne demiryolu hattı var. Divriği giderken önce Malatya yönünde giderken,  Kangal Çetinkaya kavşağında Erzincan istikametinde devam etmekte. Ulaş'a kadar karayolunu paralel de seyrediyor. Daha sonra ana yollardan çıkarak önce Kangal Çayı'nı daha sonra ise Karabel Çayı'nı takip ederek tamamen doğanın içinde bir güzergahta devam ediyor. Anadolu'da demiryolların böyle bir güzelliği var. Dağlık bölgelerde genellikle ırmak ve derelere paralel inşa edilmiş.  Özellikle Karabel Çayı'nın çok güzel bir manzarası var. Bir çok kanyon oluşturmuş. Tren yolu bu kanyonlarda tünelleri geçerek çayın bir sağında bir solunda seyrediyor.Karabel Çayı,  Divriği Kalesi'nin arkasında geçip Kemaliye'ye kadar dağları delip devam ediyor.

Yorgun olmama rağmen bu güzelliği kaçırmak için uyumadım trende. Divriği'ye kadar yolun her metresinin tadını çıkardım. Trenden indiğimde zamanda kendini durdurmuş Divriği bekliyordu beni.

Sivas İstasyonu
Sivas Gar Zili
Trende Yolculuk
Trende Yolculuk
Karabel Çayı
Yarısı yıkılmış asma köprü ile bağlanmış tarihi köprü
Karabel Çayı









13 Eylül 2014 Cumartesi

Sivas Arkeoloji Müzesi : Hititlerden Günümüzü


Sivas bir Selçuklu şehri olarak bilinse de Hititlere kadar uzanan bir geçmişe sahip. Her dönemde önemli merkezlerden birisi olaran Hititlilerden Romaya,  Selçuklu'dan Osmanlıya her dönemde önemli merkezlerden birisi olan Sivas son olarakta Cumhuriyet'in kurulmasında büyük rol oynamıştır. İşte bu zengin tarih Sivas Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir. Eserler arasında dolaştıkta Sivas'ımı daha çok tanıma fırsatı buldum.

Sivas Arkeoloji Müze, 1923 yılında ülkemizde kurulan ilk müzelerden birisidir. İlk yıllardan bir lise binasında eserleri sergilemiş daha sonra Gök Medrese ve Buruciye Medresesi müze binası olarak kullanılmış. 2009 yılında ise bugünkü Sanayi-i Nefise Mektebi binasına taşınmış. 1896 yılında Reşit Akif Paşa tarafından kurulan Sanayi-i Nefise Mektebi uzun yıllar mesleki eğitim verilmesi amacıyla kullanılmıştır.
Sivas Arkeoloji Müzesi
Sanayi-i Nefise Mektebi  - Sivas Arkeoloji Müzesi


Müzede başlıca serginelen eserler ören yerlerinde yapılan kazılarda çıkartılar eserlerdir. Özellikle Hitit döneminin önemli şehirlerinde Sarissa kalıntıları yer almaktadır.  Sarissa, meşhur Mısırlılarla yapılan Kadeş Antlaşmasında ismi geçen en önemli dini merkezidir. Sivas Merkez'e 60 km mesafede Kuşaklı Beldesi olduğu son yapılan kazılarda tespit edilmiştir.  Bu kazılarda en önemli bulgular ise tabletlerdir.

Hitit Tableti

Müzede benim en çok dikkatimi çeken ise Osman Gazi'nin heykeli oldu. Türkiye'deki ilk heykelin Sarayburnu'ndaki Atatürk heykeli olduğunu bildiğimden şaşırdım açıkçası. 1916 yılında dönemin valisi Muammer Bey tarafından Hafik ilçesinde yaptırılarak Sivas-Erzurum yolu üzerine dikilmiş. Osmanlı Döneminde yapılan ilk ve tek  heykel olma özelliği var. Abdülaziz döneminde at, boğa gibi heykeller yaptırılıp saraya yerleştirilmiş ve daha sonra İstanbul'un çeşitli noktalarına dağıtılmış olsa bile ilk insan heykeli Sivas'taki Osman Bey büstüdür.  1936 yılına kadar da ayakta kalan heykel dönemin valisi Nazmi Toker toker tarafında yıktırılmış. Bu özelliği ile de Türkiye'de yıktırılan ilk heykel olmaktadır.
Türkiye'de ilk yıkılan heykel
Osmanlı'da Yapılmış İlk Heykel : Osman Bey Büstü

Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine de ait önemli eserler eserler müzede yer almaktadır. Müze girişi 5 TL, müzekart geçerlidir. Sivas Tarihi Meydana 5 dk yürüme mesafesesindedir.






















12 Eylül 2014 Cuma

Yoldaki İzler 2 Yaşında


Yoldaki İzler, pirimiz Evliya Çelebi'nin duası ile  emin adımlarla yoluna devam ediyor. Rüştünü ispat ederek 2 yaşına girdi. Bir Eylül sonbaharında düşmüştü yola. Kendini kimseye beğendirmek için bir gayreti yoktu. Kendini bulmuş yollarda. Yıllardır başaramadıklarını Allah'ın izni ile yol ona sunmuştu. O da hep saygı duydu ona. Bazen ayrı düştü aylarca çıkamadı evden. Bazen bir telefonla şehir şehir dolaştı Anadolu'nun buğday kokan yollarında. Hem dilini hem kalbine bir dua düştü : Bırakma Bizi Yol. Yolu bırakmaya niyeti yoktu ki yolda onu bırakmadı. Kah Anadolu oldu kah İstanbul. Her zaman gözü yollarda oldu. Söz oldu aktı dilinden. Yetmedi yola söylenen sözleri derledi. Pek beğenildi : Yol Sözleri.  Fikri zikri yol oldu. Çok uzaklara gidemedi bu sene aklı gitse bile. Gönül koymadı. Hayallerinin bir köşesine yazdı. Gidemeyince uzaklara, koşmaya başladı. Ne de olsa yol yoldur dedi. Sahiller yetmedi ormanlar o da olmadı parklar bizim dedi. Hedefi büyüttü maratona katılma kararı aldı iki yakayı birleştirme için. Geleceğe daha bir umutlu artık. Yollar var oldukça Yoldaki İzler devam edecek.  

10 Eylül 2014 Çarşamba

Sivas'tan Amasya'ya Selçuklu'dan Osmanlıya Seyahat

Yıllık iznimi İstanbul'da geçirmeyi planlıyorken kendimi Anadolu yollarında buldum kendimi. Sivas'ın yollarında atalarımın izlerini aradım. Tokat'ta geçmişini içinde saklayan bir kent buldum. Divriği'de Mengücek Bey'lerin taşları nasıl nakış gibi işlediğine sahit oldum. Amasya'da iki dağ arasını sıkışmış ırmak kenarında şehzadelerin arşınladığı sokaklarda dolaştım. Irmaklar Sivas'ta sapsarı tarlaları sularken, aynı suların Tokat Amasya'da yemyeşil bağ bahçe olduğunu gördüm. Sivas'ta Selçuklu kokarken Amasya Osmanlıydı. Tokat ve Amasya'da saat kulesi varlen Sivas'ım da yoktu hüzünlendim. Medreseler yetişti imdadıma. Odalarında şifa buldum. Trenlerin Anadolu'nun kalbinde ne kadar önemli olduğunu bir kez daha öğrendim. Katarlar için bağrında yol açan topraklar gördüm. Türbeler her Anadolu kentinin vazgeçilmesi. Korurlar şehirleri.  Köprüler bağ kurar şehirden şehirleri.

İşte bir kaç cümlede Sivas-Tokat-Amasya turum. Daha neler gördüm neler yaşadım kısa kısa anlatayım. Daha sonra uzun uzun tek tek bahsedeceğim.


1- Kartalca Köyü
Sivas gezimin ilk durağı baba ocağı köyümüz oldu. Bu yaşa geldim hatırladığım üçüncü gelişim. İlk defa fotoğraflamak nasip oldu. Babaannemin ektiği armut ağaçları arasında köyümün suları ile yemeğimizi yedik. Dedemin harabe de olsa evini yurdunu görmek mutlu etti beni.

2- Sivas Meydan
5 günümü Sivas'ta geçirdiğim için bol bol gezme fırsatı buldum. Sivas Osmanlı'dan ziyade tam bir Selçuklu kenti. Özellikle medreseler dikkat çekiyor. Sivas'taki önemli tarihi binalar meydanda toplandığında gezmesi çok kolay. Çifte Minareli Medresi, Şifahiye Medresesi, Buruciye Medreses, Kale Camii yanyana. Bol bol gece gündüz fotoğraflarını çektim.  Son dönem Osmanlı yapıları Valilik, Jandarma ve Lise binası hemen onları çevreliyor. Meydan Camii, Ulu Camii, Gök Medrese biraz dışındalar ama yürüme mesafesindeler. Kale  kale olmaktan çıkmış ama yine de Sivas manzarasıyla çay içmek için ideal. Yukarı Tekke'de şehri tepeden gören başka bir nokta. Eğri Köprü ve Yıldız Köprüsü şehri farklı iki giriş nokatasında. Paşabahçe Sivas'ın ilk hidroelektrik santraline yani HES'ine sahip bir  mesire alanı. Görülmeye değer. Arkeoli Müzesi'de Sivas'ın geçmişe yolculuğua çıktığım bir mekan oldu.

3-Divriği
Meşhur Ulu Cami'yi duymayan yoktur ama gören çok azdır. Çünkü yolu çok sapadır. Üç şehrin ortasında ama Sivas'a bile 175 km uzakta. Gerçi dünyanın bir ucundan geliyorlar ama Sivas'ta bile görmeyen bir sürü insan var. TCDD bir güzellik yapıp Raybus denilen iki vagonluk tramvaya benzeyen bir tren sefere koymuş. Sabah gidip akşam geliyor. Divriği'ye gitmek için bunu kullandım. 2,5 saat gidiş. Ama ne güzel bir yolu var. Dağların arasında derenin açtığı bir kanyonda tünel tünele çok güzel bir yolculuk oldu. Divriği'de ne mi gördüm detaylar daha sonra.



4- Tokat
Sivas'tan Amasya'ya giderken Tokat yolumuz üzerine bir yemek yiyelim diye durduk. 2 saat çıkamadım. Aslında yemek bahaneydi tabi. Şehri görmek istiyordum. Ama benim için sürpriz bir kent oldu. Bu kadar kendini korumuş bir şehir beklemiyordum. Saat kulesi bile yetti bana.


5- Amasya
Gezimin belki de en güzel noktası. Gecesi ayrı güzel gündüzü ayrı. Şehzadeler şehri diyorlar ya boşuna demiyorlar. Her yer cami her yer han hamam. Tam bir Osmanlı şehri. Beyazıd Camii şehrin imamesi. Diğer  camiler onun etrafında tespih taneleri gibi dizilmiş. Yeşilırmak şehre sadece hayat vermemiş dağları delmiş yol olmuş. Tepeler sanki insanın üzerine üzerine geliyor ama yetmemiş tepesine bir de kale yapmışlar. Kaya mezarlarına ise akıl sır ermiyor.


 
Design by Wordpress Theme | Bloggerized by Free Blogger Templates | free samples without surveys