22 Temmuz 2013 Pazartesi

Ağrı Dağı'nın Gölgesinde Doğubayazıt'tan Malazgirt'e


Doğubayazıt'a gelme sebebimiz bir önceki yazımda anlattığım gibi İshak Paşa Sarayı idi. Buraya kadar geldikten sonra sınır kapısına gitmeden olmazdı. Sınır şehirlerine yaptığımız gezilerimizde adetimiz oldu artık. Doğubayazıt'ta da İran'a açılan Gürbulak Sınır Kapısı var. Saraydaki çekimlerimizi tamamladıktan sonra sınıra doğru yola çıktık.

Onun öncesinde ilginç bir durağımız var. Yıllardır bilim çevrelerini meşgul eden bir Nuhun Gemisi. Tufandan kalan gemi kalıntıların burada olduğu iddia ediliyor. Hatta taşlaşmış odun kalıntılardan yapılan karbon testine göre kanıtlandığı söyleniyor. İlk olarak 1959 yılında harita yüzbaşısı İhsan Durupınar'ın bölge üzerinde yaptığı uçuçlarda  farkedilen kaya yapısı, 1964 yılından itibaren Amerikalı bilimadamı Wyatt Ronalt tarafından detaylı olarak araştırılır. Günümüze kadar halen bilimsel çalışmalar devam etmek. Kuşbakışı izlenebilecek bir bölgede bir tesis var. Tesisin tek personeli Ahmet Özer. İlk bilimsel çalışmaların başladığı dönemde henüz küçük bir çoban olan Ahmet Amca  gemi kalıntılarının bulunmasının büyük katkısı olur. O günden beri çalışmaların içinde. Bütün ömrünü burası için vermiş. Gelen misafirlere bıkmadan usanmadan profosyonel bir turizm elçisi gibi  Nuhun Gemisi  ve bulunuş hikayesini anlatıyor.



Nuhun Gemisini ve AHmet amca geride bırakarak sınıra doğru devam ettk. Bu arada gözümüde Ağrı Dağı'nda. Koca dağ bugün pek bir nazlı. Duvağı örtmüş gelin gibi bizden kaçıyor kendini göstermiyor. 
Sınır kapısında sıra sıra tırlar geçmek için bekliyor. Haberlerede pek çok kere okumuştum. Kilometrelerce kuyruk oluşturduklarını. Bu sefer o kadar yoğun değillerdi.  Hatıra fotoğraflarımız çektirdikten sonra yine çok özel bir bölgeye Meteor Çukuran gidiyoruz. 


Gürbulak Meteor Çukuru dünyadaki en büyük ikinci meteor çukuru.  120 yıl önce bir göktaşı düşmesi sonucu oluşan çukurun derinliği 60 mt iken doğal sebeplerden dolması sonucu 35 kadar düşmüş durumda. Sınırı 2 km mesafede olmasında dolayı askeri alan içinde kalıyor. Yinede ziyaret edilebiliyor. 

Doğubayazıt'tan Ağrı Dağı'nın zirvesini çekmeden ayrılmak istemiyorduk. Ama bir türlü bulutlardan kendini göstermiyordu. Öyle bir ana oldu ki rüzgardan bulutlar hızla haraket etmeye ve koskaca bulut yarılmaya başladı. Gökyüzünün maviliği ortaya çıkıcan beklemeye karar verdik. Yol kenarında oturak devasa bulutun geçeşini izledik. Yol çalışması yapan işçiler meraktan yanımıza geldiler. Neredeyse yarım saatin sonunda beklediğimiz an geldi. Zirveyi görebiliyorduk. Müthiş bir andı. Zirvesine çıkmasakta fotoğrafını çekmek bile büyük bir keyifti. 




Doğubayazıt'tan sonraki durağımız Diyadin. Kaplıcaları ile ünlü olsada bizim ilgimizi çeken kanyonu oldu. Murat nehrinin büyük bir incelikle aşındırarak oluşturduğu kanyon gerçekten görülmeye değer. Şehir için aynısını söyleyemeyeceğim. 


Artık hedefimiz Malazgirt. Uzun bir yol bizi bekliyordu. Ancak o kadar güzel o kadar zevkli bir güzergahta seyrediyorduk ki yolun nasıl geçtiğini anlamadık. Elbette duramadan edemiyorduk. Murat Nehrine paralel devam eden yolumuzda mavinin yeşilin binbir tonu gözümüzün önündeydi. Bu gezi boyunca en çok gördüğümüz şey ise hayvan sürüleriydi. Bahar mevsiminden  dolayı  gözün görebildiği her yer yem yeşildi. Bu fırsat bilen sürü sahipleri hayvanları salmışlardı uçsuz bucaksız çayırlara. Elbette Murat Nehri kıyılarıda hayvanlarla kaplıydı. 



Günümüzün son durağı Malazgirt. Şanlı bir tarihe sahip şehir. Ta uzaklardan zafer anıtı karşılıyor bizi. 1989 yılında Malazgirt Zaferi anısına dikilen anıt Anadolu'nun kapısı simgelyen iki sütundan oluşuyor. Şehre eskiden şehri çevreleyen kale kapısında giriyoruz.  Çay bahçesi olarak kullanılar surların yanında dinlendikten sonra şehri izlemek üzere burçlara çıktık. Malazgirt Ovasında gün batımı izlemekte varmış hayatta.  En son olarak şehirdeki iki tarihi görmek için çay bahçesinin garsonunda yardım aldık. Köprülere kadar götürdü bizi. Artık hava kararmış dönüş yolunca genç arkadaş kenarda durmamızı ve şifalı çeşmeden su içmemizi isteyince tereddüt ettik gerek yok felan desekte ısrar edince kıramadık. Su bildiğimiz maden suyu. Bir iki yudum içtiğinizde kafi geliyor. Zaten fazlası zararlı bile olabilir. Yöre halkı taş düşürmek istediklerinde bu suda içiyorlarmış. Biz oradayken bile gelenler vardı. 






Bir günümüzü daha tamamlamıştık. Geceyi geçirmek için Adilcevaz'a doğru gece karanlığında yola çıktık. Tüm gezi hayatım boyunca unutamayacağım bir yolculuk oldu. Yaklaşık 40 km boyunca ne bir köye rasladık ne bir arabaya.  Belli bir yere kadar devam eden asfalt bittiğinde tam bir işkence başladı bizim için. Çok kötü bir yolda seyretmek bir yana arabanın lastiğinin güven vermemesi bizi oldukça endişelendirdi. Çok şükür yol bitip Ahlat'ın ışıkları gözüktüğünde bir oh çektik derinden. 

Gönül rahatlığı ile Van Gölü kenarında bir akşam yemeği yedikten sonra Adilcevaz'a devam ettik. 

21 Temmuz 2013 Pazar

Samanyolunda Ziyafet Süleymaniye'de Ramazan

Samanyolunda Ziyafet

Oruç, insanın katıldığı, her yıl bir ay katıldığı bir ruh şölenidir.
Üstün insanların davetlisi olduğu bir tabiat üstü ziyafet, bir gök sofrasıdır.
Yani, Samanyolunda Ziyafet
(Sezai Karakoç, 1964)

Samanyolu'nda Ziyafet, üstad Sezai Karakoç'un oruç, ramazan ve bayramla ilgili yazılarını topladığı kitabı. Yıllardır okumak istediğimde Ramazan'a erteler dururdum. Haftasonunda yolda okumak için elime aldığımda o gün bitirmeye niyetlenmemiştim halbuki. İk sayfalarda Süleymaniye'den habseden aşağıdaki makalesini okuyunca tüm günüme yön verdi. Aslında bir hafta önce Candostum'la Süleymaniye'de iftar yapmıştık. İlkindi vakti gibi buluşmuş küçük bir alışveriş yaptıktan sonra napalım ne edelim derken hadi gidelim Süleymaniye'nin avlusunda oturalım demiştik. Üstad'ın 50 sene önce yazdığı bu makaleden habersiz iftara kadar güzel bir vakit geçirmiştik. Yazıyı okuduktan sonra  gidip üstadın ellerinde öpesim geldi.

Samanyolunda Ziyafet

O gün işlerimi bitirdikten sonra  iftara kadar eper bir vakit vardı.  Hemen eve dönmek yerine Süleymaniye'ye çıkıp kitabı okumaya devam etmeye karar verdim. Kavurucu sıcakta avluya girer girmez bir ferahlama hissettim sanki. Denize bakan tarafta tüm heybeti ile neredeyse tüm bahçeyi gölgelendiren çınarın altında epey dinlenenler vardı. Sırtımı ağaca vererek camiye izlemeye başladım. Müthiş bir huzur vardı ortamda. Hayatın tüm karmaşından koşuşturmasından uzaktaydım sanki.
Süleymaniye Camii Avlusu

Samanyolunda Ziyafet

Abdest alıp namaz kılmak için camiye girdiğimde halka şeklinde oturmuş bir çocuk grubu gördüm. Siyahi çocukların bu hali o kadar hoşuma gittiki bir iki kare fotoğrafını çekmek istedim. O anda klasik Türk tepkisi ne çekiyor kardeşim edaları ile gelen sonradan rehberleri olduğunu öğrendiğim bir adam engel oldu bana. Caminin içinde küçük bir tartışma bile yaşandıç. O kadar sinirlendim ki  elim ayağım titredi. Namazı kılıp çıkarken kapıdan geri döndüm. Eğer o adamla konuşmaz isem akşama kadar arkasında konuşacak hatta küfürler edecektim. Çıkmalarını bekleyip yanına yaklaştım. Daha anlayışlı bir tavırla davranışının sebebi kendince açıklamaya . Somali'de hafızlık eğitimi alan bir grupmuş. Kişi bazı art niyetli davranışlarla karşılaştığından bana öyle bir tepki vermiş. Fazla uzatmada o tertemiz hafızlar hatrına helalleşerek barıştık. Hatıra olarak çocuklarla fotoğraf çektirmemi bile o kişi teklif etti. Büyük bir huzurla geldiğim Süleymaniye'yi az daha zehir edecekti bana. Çok şükür izin vermeden tatlıya bağladık. Bu Ramazan'ın bir bereketi olsa gerek. Yoksa başka zaman bu kadar müsamahalı olmazdım belkide.
Somali'li Hafızlar
Somali'li Hafızlar
Yanlarından ayrılıp Sultan Süleyman'ın da bulunduğu kabristana girdim. Güllerle kaplı bir mezarlığı gezerken insan apayrı bir hava hissediyor.

Bahçeye dönerek tekrar bir çınarı altında attım kendimi. Kitabı okumaya devame ettim. Ramazanı ve orucu bir şairin kelimelerinden büyük bir keyifle okudum.  Okurken oldukça etkilendiğim bölüm ise Kıbrıs'la ilgili makaleler oldu.  O dönem henüz Kıbrıs harbi olmamış oradaki müslümanlar büyük bir zulüm altındaydı. O ruh hali ile yazılmış yazıları okuyunca ve günümüzde halen müslümanların zulüm altında olduğunu gördükçe içimi bir hüzün kapladı. Tevafuk ki Kıbrıs Harekatının 39. yılında denk gelen bir günde okumuş olmam ise br nebze olsun ferahattı beni. İnşaallah bu zulümlere karşı Allah yardımını gönderecektir.




Kitap neredeyse bitmişti. Biraz ara vererek geçen hafta Candostum'la yaptığım gibi çimlere  uzandım boylu boyunca. Ufakta bir şekerleme yaptım serin serin.

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Sıradan Karakterle Kurulu "Sıradışı Bir Ödül Töreni"

Sıradışı Bir Ödül Töreni

Bir Ramazan klasiğidir Kutlu üstadın hikayeleri. Her sene Ramazan'dan önce çıkartır kitabını. Aslında ne kadar benziyorlar Ramazan'la birbirlerine. Gelmesini dört gözler beklersiniz. Geldi mide bir bakmışsınız hemen bitmiş. Kısadır. Tadı damağınızda kalır. Doyamazsınız. Beklemeniz gerekir bir sonraki seneyi.

Mustafa Kutlu

İşte yine yetiştik böyle kutlu bir hikayeye. İsmi gibi kendisine ilginç bu sefer. "Sıradışı Bir Ödül Töreni". Hikaye için sıradışı dicem ama karakterler yine sıradan Anadolu insanını. Hikaye ilginç yapan ise finali. Elbette burada konuyu anlatmıcam. Sadece "Türkiye Kafadan Bacaklılar Derneğinin" bir ödül törenini anlatıyor desem zaten kafi. Aslıdan son dönemlerde sayıları hızla artan şenliklere ve verilen ödüllere bir gönderme var.

Sizi iftardan sahura bir çırpıda okuyabileceğiniz bu kitabı almaya davet ediyorum. Ege'nin sakin bir kasabasında bir hafta sonunu geçirmek gibi bir şey olacak. O hazzı alacaksınız.

Üstadla gelecek Ramazan'da buluşmak üzere. Selametle...

Sıradışı Bir Ödül Töreni - Beyazıt Kitap Fuarı Dergah Yayınları Standı




13 Temmuz 2013 Cumartesi

Ramazan'ın Görsel Şölenidir Mahyalar

Sultanahmet Camii Mahya
Mahya, Farsça aylık, aya mahsus anlamına gelen mâhiyye kelimesinden Türkçe’ye geçmiş bir kelime. 450 yıl önce Fatih Camisi Müezzini Hattat Ahmet Kefeli tarafından Sultanahmet Camisi'ne kandiller asılarak bir yazı yazılmış. Padişahın bu durumu beğenmesi üzerine mahyacılık başlamış. Osmanlı dönemin Ramazan'ın ilk on beş günü hadis, dua, güzel sözler yer alırken son 15 günde kule, salındak, piyade kayığı, çifte kayık, köprü, vapur, Kızkulesi, çiçek, kuş gibi özellikle çocuklarında dikkatini çeken görsellere yer verilirmiş.

Sultanahmet Camii Mahya
Osmanlı'ya ve İstanbul'a özel bir Ramazan geleneği olan mahyalar günümüzde İstanbul'da Sultanahmet Camii, Yeni Camii, Süleymaniye Camii, Eyüp Sultan Camii ve Üsküdar Cedid Valide Sultan Camiilerine asılır. Bunun haricinde yeni yapılan camilerinde bir çoğunda da bu gelenek devam etmekte. Her hafta ayrı bir yazının yazıldığı mahyaları izlemek İstanbul'lulara büyük bir keyif verir.
Süleymaniye Camii Mahya
Mahyaları tek tek görmek isterseniz size tavsiyem Süleymaniye'den başlamanız. İftardan önce gelip Süleymaniye'nin avlusunda çınar ağaçlarında gölgesinde oturup heybetli camiyi izlemek aparyı bir zevk. Elbette daha öncesinde iftar için kuru fasulyecilerde yer ayırmanız gerekecektir. Yüzlerce kişi ile birlikte sokakta iftar yapmak çok keyifli. Sizler iftarınızı açarken Süleymaniye'nin mahyaları yanmaya başlayacaktır. Avludan veya Mimar Sinan türbesi tarafındaki teras kafelerden de bu şöleni izleyebilirsiniz.
Sultanahmet Camii Mahya ve Anı Kaydetmek İsteyen Turistler

Ardından Beyazıd'a inip kitap fuarını gezebilirsiniz. Fakat fazla zaman kaybetmeyin ki Sultanahmet'e Teravih'e yetişebilesiniz. Sultanahmet meydanında yeni ışık düzeni ile daha da güzelleşen havuzun karşına geçip çimlere uzanın. Sultanahmet Camii'ni ve mahyalayı burada izlemek daha güzel olacaktır.
Sultanahmet Camii Mahya
Yeni Camiye gitmek için serin havada Divan Caddesi'nde yürübileceğiniz gibi tramvayı da kullabilirsiniz. İkisi de makbuldür. Mısır Çarşısı'nın önünde devasa cami ışıkları ile sizi selamlayacaktır. İsterseniz Galata Kulesinin altındaki kafelere oturup güzel bir çay eşliğinde bu zevki çıkartabilirsiniz.

Yeni Cami Mahya
Anadolu yakasında oturanlar biraz daha şanlı olacaktır. Dönüş yolunda vapuru tercih ederlerse hem bu üç camideki mahyaları aynı anda görme şansı olacak hemde Üsküdar'a yaklaşırken Yeni Valide camiinde ki mahyayı göreceklerdir. Hemde yavaş yavaş tadını çıkarta çıkarta.
Üsküdar Yeni Valide Camii

Eyüp Sultan'ı görmek için ise ayrı bir günü ayırmanız gerekecek. İftarı bu mukaddes mekanda yapıp sahura kadar bekleyebilirsiniz. Tüm manevi hava iliklerinize kadar işleyecektir. Elbette mahyalar gece boyu sizi aydınlatacaktır.
Eyüp Sultan Camii

Tarihi camilerdeki mahyalar haricinde de bir çok mahya görebilirsiniz. Özellik Ataşehir'de yapılan Mimar Sinan Camii'nin mahyaları yol boyunca seyir eden sürücülere ışık olur.  Teknolojinin gelişmesi ile bilirkte bazı camilerde kulanılan dijital mahyaları görebilirsiniz. Hem Arapça hem Türkçe yazabilmektedir bu mahyalar.

Ataşehir Mimar Sinan Camii
Kartal'da Digital Mahya
Kartal'da Digital Mahya
Mahyaların yakın dönemimizde kullanılan örnekleri ise tam ibretlik. Dönemin milli ve siyasi havasında etkilenerek hazırlanan mahyalar vesika olarak olarak hafızalarımızda  yer alacak. En ilginci ise tek parti döneminde Amerikan gemisini karşılamak amacı ile İngilizce olarak yazılan mahya olsa gerek.

Tek Parti Dönemi Mahyaları : Var ol İnönü 
Tek Parti Dönemi Mahyaları : Var ol İnönü

Arapça Mahya

Yeni Cami Mahya

Süleymaniye Camii Mahya

Yeni Cami Mahya

Sultanahmet Camii Mahya

Sultanahmet Camii Mahya




 
Design by Wordpress Theme | Bloggerized by Free Blogger Templates | free samples without surveys