9 Eylül 2013 Pazartesi

Kapıdağ'ın Çöpleri


Bir önceki yazımızda Kapıdağ Yarımadasının hayran kaldığımız güzelliklerinde bahsetmiştik.  Ancak gördüğümüz öyle manzaralar vardı ki bizi hayretler içersinde bırakıyordu.  O güzelim kıyılar çöp yuvasına dönmüştü neredeyse. Hemen her köyün çıkışında bir çöplük vardı. Hemde deniz kenarına gelişi güzel boşaltılmış çöpler.

En çok şaşırtan ise adanın doğu ucunda yer alan Kapsül Burnu Feneri'nin neredeyse dibine dökülenler oldu. Bu kadar pervasızlık olur. Evet köylerin ürettiği çöpler olacaktır. İnsanoğlunun çöp problemi hiç bir zaman bitmeyecektir.  cak çözüm bunların düzenli olarak toplanıp uygun bir alana depolanmasıdır. Güzelim kıyılara gelişi güzel boşaltışması değil. Önümüzde seyreden bir traktörün romörkuna bizzat boşaltması şahit olduk üzülerek.

İşin daha hazin tarafı boşaltılan bu çöplerin rüzgarlarla dağılıp denize karışması ve sonunda tekrar karaya vurarak kumsallarda birikmesi. Sonuçta deniz içinde hiç bir tutmaz. Aldığını tekrar geri verir. Böylece neredeyse tüm deniz sahilleri eşit oranda kirlenmekte.

Erdek Belediyesinin veye Karmakamlığının bu konuda bir çalışması olup olmadığını bilmiyorum. Yurdumuzu gezerken sadece güzellikler görmüyoruz. Gerçekten içinizi acıtan durumlarla karşılaşıyoruz. Bazen bunlara dikkat çekiyor bazen ise içimize gömüyoruz. Kapıdağ'daki bu kötü duruma oldukça üzüntü duydum.

Kızlarımın da gezip dolaşacağı bir dünya bırakmak istediğim için bu fotoğrafları paylaşmak istedim.

Eğer  bu yazıdan sıkıldıysanız güzellikleri görmek için buraya lütfen.

Kapıdağ Yarımadası Efsanesi 1. Bölüm
Kapıdağ Yarımadası Efsanesi 2.Bölüm

Facebook Balıkesir Albümü
Flickr Balıkesir Albümü







8 Eylül 2013 Pazar

Kapıdağ Yarımadası Efsanesi 2. Bölüm

Küçükova Koyu
Sabah kalkmak bilmedik. Normalde kamp alanlarında gün doğumu ile kalkılır. Ama bizimki hem biraz kafa kampı oldu hem de gece yaşananlardan dolayı uykumuzu olamamıştık. Çadırımızı etrafında boyunların çanlarla dolaşan keçiler olmasa daha çok uyurduk belki. Artık bir gayret deyip çıktık dışarı. Saat 11 olmuştu neredeyse. Biz gece denize girmeyi hayal ederken öğlen bile giremiyecek kadar hava soğuktu. Güneşli bulutlu fotoğraf için çok güzel bir hava vardı ama tertemiz. Geçen sefer bu koya gelmiş baya bir yüzmüştük. Hem koy hem açıktaki küçük adaya hayran kalmıştı. O günden beri burada kamp yapma planımız vardı. Her şeye rağmen bunu gerçekleştirdiğimiz için mutluyduk. Buraya kadar gelipte denize girmeden olmazdı. Hava esiyor olsa bile su halen sıcaktı o yüzden pek zorlanmadık. Bizim denize girdiğimiz gören diğer kampçılarda herhalde bizden cesaret alıp denize girmeye başladılar.  Denizde Yavuz'la birbirimize anlattığımız hikayeler devam etti. Gezinin en can alıcı  kısmı bu oldu galiba. Çok keyifli zamanlardı.
Kapıdağ Yarımadası Rota
Timsah Adası
Küçükova koyu
Deniz faslını da bitirip çadırımızı topladık. Kahvaltı yapmak için arabamızın yanına gittik. Aslında kahvaltı için alışveriş yapmamıştık. Akşamdan kalan ekmeğimizle kalan peynir zeytinle karnımız doyurduk. Birde yarım kavunumuz vardı. Ama öyle bir yedik ki akşama kadar başka bir şey yemedik ne hikmetse.
Küçükova Koyu
Yol boyunca güzel gördüğümüz yerlerde durup fotoğraf çektik. Nereye gitsek Marmara Adası vardı. Geçen gezide sanki daha bir çekici gelmişti kıyıdı. Narlıya geldiğimizde adada ki ikinci deniz feneri bulduk. Balyos Deniz Feneri. Kapsüle Feneri kadar güzel olmasa fener fenerdir diyip fotoğraflarını çektik. Bu kısmı Paşa Limanı Adası manzarası hakim. Çok ilginç bir ada burası. Uç kısmında ayrı bir ada gibi gözüken kısmı deniz seviyesinde bir yol bağlıyor sadece. Marmara adaları da gidilip görülmesi lazım. Geçen gezin farklı olarak gözümüze iki ey takıldı. Birincisi tepelere yapılan rüzgar santralleri diğeride denizdeki balık çiflikleri. Yıllar içersinde bakalım başka neler değişecek.
Balyos Deniz Feneri
Narlı Rüzgar Santralleri
Narlı'yı da geçip Ocaklara vardık. Serinlemek için sahilde bir kafeye oturduk bir müddet. Ocaklar şirin bir tatil kasabası. Karşıyaka gibi belde statüsünden mahalleye geçmiş durumda. Zaten çokte gerekli değil. Erdek'in hemen dibi sayılır. Fazla zaman kaybetmeden Erdek'e doğru devam ettik.
Ocaklar
Ocaklar

Erdek merkeze geçen sefer çok az bir zaman ayırmıştık. Şimdi biraz daha fazla zamanımız vardı. Ancak Kyzkos'u bu sefer görmek istiyorduk. Gün batımına yakın zaman kadar Erdek'te kaldık. Önce geçen sahil boyunca bir yürüyüş yaptık. Erdek sahilde oturanlar evlerinde çıkıp denize giriyorlar. Hatta ev dedikodularını sahilde kurulan teralarda bile yapıyorlar diyebilirim.  Çok güzel bir sahil şeridi var. Palmiyeler sıralanmış. Birde tarihi Çam Fıstığı ağaçları. Devasa bir top gibi yükselmişler göğe.
Erdek
Erdek

Geriye dönüp balıkça barınağına yöneldik. Buradan Zeytinli Adası'nın fotoğraflarını çektik. Bu ada arkeolojik kazıların yapıldığı bir ada. Zamanında bu tarihi eserlerin üzerine inşa edilmiş devlet kurumları varmış. Ne hazin bir durum. Köşede bir balıkçı kahvesi var renkli sandalyeli. Oturup bir çay içelim dedik. Sahibi yanaştı sohbet etmeye başladık. Fotoğrafa meraklı. Kendi çektiği fotoğrafları gösterdi. Birde içeri davet etti. Tam bir deniz müzesi gibi. Doldurulmuş balıklarla dolu.
Zeytinli Adası
Erdek Balıkçı Kahvesi
Erdek Balıkçı Kahvesi
Sahilde çekim yaparken karşı kıyıda bir tepelikte kaleye benzeye bir yapı gördük. Nedir bu deyince sonra yapılan bir şey cafe felan var dendi. Erdek'e özgü bir hatıra kalması için hediyelik eşya bakarken bu tepeden çekilen fotoğrafları gördük. Erdek'i karşıdan görmesi güzeldi. Kyzikos geçmeden önce buradan bir iki kare almak istedik. Vardığımız buradan gün batımınında mavi saatinde çok güzel çekilebileceğine karar verdik. Yalnız Kyzikos mutlaka çekmemiz gerekeceğinde günbatımını başka bir zamana ertelemek durumunda kaldık. Ancak mavi saat için geri dönecektik tekrar.
Erdek
Erdek
Birazda acele ederek  Kyzikos Antik kentini bulmaya çıktık. Aslında çok bulunmayacak bir yer değil. Bandırmada'dan gelirken Düzler mevkiinde yolun ortasında kocaman bir tabela var. Ama girilen yol küçükcük bir şey. 50 mt sonra kalıntıların yanındasınız. Hepsi bu. Ama Erdek tarafında gelirke hiç bir tabela yok. Bir kaçırdık dolaştık durduk köyler arasında. Neyse sonunda varmıştık. Öok bir şey bulacağımızı ummuyorduk. Amma ummadığımız kadar güzel bir şehirle karşılaştık. Devasa bir şehrin kalıntıları vardı. Zamanında müslümanlar tarafında Belkıs'ın sarayı olarak denirmiş buraya. Çok güzel sütun işlemeleri aslan heykelleri yerlerdeydi.  Depremle yıkıldıktan sonra bir daha ayağa kalkamamış şehir. Unutulup gitmiş. Kalanlar bile ne kadar güzel bir şehir olduğunu kanıtı. Ancak burada yine bir işgüzarlıkla karşılaştım. Fotoğraf çekerken bir grup yanaştı yanıma. Elinde kamera olan birisi bana dönerek " Hımm büyük bir makine profesyonel çekim yapıyorsunuz. Ama böyle detay çekemezsiniz. Lütfen genel çekim yapalım" dedi. Kazı çalışmaları devam ettiğimden sorumlu olduğunu düşündüğüm kişinin söylediklerine olumlu karşıladım. Ancak yanındaki dalkavuklar birisi giderken işçilerde birisini başıma dikti. Sanki kaçakçılır yapıyoruz. Sinirlerim tepeme çıktı. La havle deyip çekimi kestim arabaya döndüm. Arkeologlara karşı bir antipatim vardı zaten. Daha bir katlandı sanki. Devlet memur havası vardı  sanki yada oranın patronu. Tüm gezi boyunca canımı sıkan tek durum bu oldu. Domuzlara bile canım sıkılmazken.
Kyzikos Antik Kenti

La havle çekip Erdek'e geri döndük. Artık geziyi mavi saatle taçlandırmanız zamanıydı. Kaya Rock diye adlandırılan tepeye çıktık. Aslında burası tamamem mermerden oluşan bir tepelik. Bu yüzden yerleşim olmamış herhalde. Belediye burada bulunan mağaralarıda alan bir sosyal alana çevirmiş. Güzel manzarası var. Akşamcılar bizden önce yerlerini almışlardı. Onların ateşli muhabbetleri arasında çekimlerimi yaptık. Mavi saatte beklenen renkli bir şehirdir. Erdek'te bunu beklerken biraz beklentimiz altında kaldı açıkçası. Yazlık bir şehir olduğundan evlerinin büyük çoğunda ışık yanmıyordu. Denizden gelen büyük bir feribot kıyıya yanaşarak imdadımıza yetişti. Tüm ışıkları ile fotoğrafımızdaki yerini aldı.
Erdek Gece
Erdek Gece

Kapıdağ Yarımadası Efsanesi'ni tamamlamanın gururu vardı. Kapıdağ 3 yıl önce kendini aşık etmişti bize.  Bu gezi ile birlikte bu sevda daha bir alevlendi. Hatıraları ile hafızamızda derin izler bıraktı.

Kapıdağ Yarımadası Efsanesi 1. Bölüm

Facebook Balıkesir Albümü
Flickr Balıkesir Albümü
Kyzikos Antik Kenti
Kyzikos Antik Kenti
Kyzikos Antik Kenti
Kyzikos Antik Kenti


Kapıdağ Yarımadası Efsanesi 1. Bölüm

Üç yıl önce Güney Marmara turunda bir günümüzü ayırmıştık. Erdek'ten başlayan turumuzda adanın güzelliklerine doyamayıp sık sık durmak zorunda kalmış ve  ancak yarısını dolaşabilmiştik. Önünden geçmiş olmamıza rağmen Kyzikos harabelerini bile görememiştik.  O günden beri Yavuz'la birlikte tekrar seyahat yapmayı hayal ediyorduk. Kendi aramızda efsane olan gezilerden birisi olmuştu. Artık bu efsaneyide yıkmanın zamanı gelmişti. Yazın son günlerinde iki günlük kamplı bir gezi ile bu hayali gerçekleştirdik. Beklediğimizden bile daha güzel çok farklı bir gezi oldu. Başbaşka bir dünya keşfettik sanki.



Gezimize bu sefer ters rotadan yani Bandırman'nın karşına düşen kıyılardan başlamaya karar verdik. Güneş doğarken Bandırma'da varmıştık. Kahvaltımızı yaparak düştük yol.

Kapıdağı yarımadası antik çağda bir adaymış. Kıyıya çok yakın olduğundan zaman içinde dolarak yarımadaya dönüşmüş. Bu tür oluşumlara tombolo deniliyor. Gezimizde il durağımızda bu tombolo oldu. Bandırmayı çıktıktan sonra kıyıya yapılmış bir çimento fabrikası veya akla ziyan başka bir şey var. Böyle güzel bir yere sanayi kuran bir tek biz varız herhalde. Bunun önünde durup ileri doğru baktığınızda Erdek tarafı ile birlikte iki denizi de görebiliyorsunuz.

Kapıdağ Tombolo
Tombolo'nun içinden geçip Tatlısu istikametine devam ettik. Güneşin ilk ışıkları ile birlikte Tatlısu Köyü çok güzel gözüküyordu. Balıkçı barınağının dalga kıranı üzerinde yürümekte çok güzeldi. Tatlısu Bandırma'nın sarfiye yeri gibi sanki. Her yer yazlıklarla dolu.

Tatlısı Köyü
Tatlısı Köyü
Tatlısu köyünü geçtikten sonra bir müddet kıyıdan ayrılıp içeri doğru devam ettik. Bir müddet sonra acaba doğru mu gidiyoruz diyerek bir yol ayrımında durakta bekleyen bir amcayı Karşıyaka Köyü'nü sorduk. Selam verdik borçlu çıktık misali yolu tarif etti bir de bize bir yolcu teslim etti. İşin şakası yaşlı bir teyzeyi köye bırakmamızı rica etti. Hayhay deyip arabamıza aldık. Elinde bir file dolusu domates vardı. Köyün pazarında satmaya götürüyormuş. Pazar deyince gözümüz açıldı. Fotoğraflayacak güzel kareler çıkabilirdi. 

Teyzeyi pazarın başında indirip önce köyün iskelesini gezdik. Karşıyaka büyük bir balıkçı köyü. Aslında bir belde. Ancak son kanunla birlikte Edek'e bağlı bir mahalle olacak. Köyü gezdiğimizde henüz balık yasağı kalkmadığında tüm tekneler iskelede, balıkçılarda sahilde ki kahvedeydiler. 

Erdek Karşıyaka Köyü

İskeleden sonra pazarı görmek için köyün içine girdik. Gezinin en ilginç hikayeside burada başladı. Tepede okula benzeyen eski binadan tarihi bir köy olduğu belliydi. Tarihi köy evlerinin yanında betonarme binalar vardı. Ancak bir çoğu yarım haldeydi nerdeyse. Neredeyse her evin bahçesinde eşek veya küçük pat pat motorlardan vardı. Taşıma amaçlı kullanılıyorlardı muhtemelen. Yalnız bir gariplik vardı. Neredeyse her evinde duvarında yazılar vardı. Anlamlı anlamsız yazılar. Sanki mektup gibiydiler. Pazara girdiğimizde dayanamayıp sordum. Köyün gençlerin askere giderken duvarlara yazmaları adet olmuş son 10 yılda. Her ne kadar bu duruma kızıp boyasalarda yinede yazılıyormuş. Sonra sonra artık serbest bırakmışlar karışmıyorlarmış. Küçük bir kasaba olduğunda tüm sokaklarını dolaştık neredeyse. Ayrı bir yazıyı hakettiğinden bu köyle ilgili duygularımı orada anlatacağım. Elbette dört minareli camisi ile birlikte. 

Erdek Karşıyaka Köyü

Karşıyaka'yı geride bırakıp Çakılköy'e geçtik. Burası büyükçene bir balıkçı köyü. İki minareli bir camisi ve büyük bir Atatürk heykeli var. Bu köyde ki en ilginç kare ise eşek nalbantını çalışırken yakalamamız oldu. 

Erdek Çakıl Köyü

Köyün yaklaşık 2 km dışında adadaki 2 deniz fenerinden bir tanesi var. Kapsüle Burnu Feneri veya Kapsüle Feneri. Konum olarak oldukça güzel. Küçük ama deniz fenerlerin tüm özelliklerini taşıyor. En güzeli de bir fenerden beklendiği gibi yalnız oluşu. Bu fenere özel birde hatıramız oldu. Daha önce çatılara, minarelere, saat kulelerine çıkmışlığımız vardı. Kapıları açık görünce ilk defa bir deniz fenerine çıkmış olduk.  Tüm güzelliğe rağmen yanında fenerin yakına kadar dökülen çöpler keyfimizi kıçırdı. Dahası bu çöpleri tüm Kapıdağ'ın sahillerinde görecektik. Bu konuda da bir yazı ve fotoğrafları paylaşacağım. 

Kapsül Burnu Feneri (Kapsüle Feneri)
Kapsül Burnu Feneri (Kapsüle Feneri) 


Çakıl'dan çıktığımız anda yol bozulmaya başlamıştı. Fener sonraki kısım ise daha da kötüydü. Artık toprak yolsa seyrediyorduk. Adanın tam kuzey doğu ucu olan bu bölge tüm kuzey rüzgarlarınıa açık olduğunda yerleşim yoktu. Bizi şaşırtın bir şaşırtan diğer bir husus ise toprak yapısıydı. Yemyeşil bir Kapıdağ beklerken bu bölge neredeyse kupkuruydu. Kestanelik Köyü'ne kadar her tarafımız toz içinde kaldı. Ancak bu bölgede de çok güzel bir sahil keşfettik. İlginç kaya yapısı ile tam bir uzun pozlama alanıydı.
Çakıl Köy - Kestalik Köyü Yolu
Kestalik Köyüne gelmeden bir kayalık
Kestanlik Köyü küçük bir balıkçı köyü. Tekneler sahilde yine çok güzel gözükyorlardı. Köyün dışında ki küçük bir sahilde ise sürpriz karşılaştık. Bir sürü keçi kumsalda güneşleniyorlardı. Elbette güneş ve kum onlarında hakkı deyip fazla rahatsız etmeden fotoğraflarını çektik. Çobanımızda bir taşın gölgesi sermiş yatıyordu zaten. Bizden haberi bile olmadı. 

Kestanelik Köyü
Kestanelik Köyü
Cuma Namazını kılmak için acele edip bir çok koyda durmadan devam ettik. Ballıpınar Köyü'nün camiine tam zamanında yetiştik. Artık yarım günümü bu köyde geçecekti. Cuma'ya girmeden önce köyün evleri dikkatimizi çekmişti. Önceki köyler gibi değildi. Tarihi ahşap özelliklerini koruyordu. Hele dere üstüne kurulan ahşap derme çatma köprüler çok ilginçti. Eski bir Rum köyü. Eski taş kilisesinin duvarları bile dimdik ayakta. Tabi çatısınının çöküm içinde incir ağaçlarının büyümesi hazin bir durum. Elbette bu köyün en bilinen özelliği kırmızı soğanları. Japon tarım bakanlığı bile bu soğanları incelemek için gelmiş zamanında. Köyün içinde kurulu soğan pazarında dolaştık. Aslında soğanların saklandığı barakalar bunlar. Haziran-Temmuz döneminde pazara dönüşüyormuş. Birer demet soğan aldık. Oldukça lezzetli bir soğan sadece ekmekle bile yenebilir. Köyün diğer iki önemli özelliğinde birisi Kirazlı Manastırı diğeri şelalesi. Köyüniçinden adanın içene doğru der boyuca 10 km devam ettiğinizde önce şelaleye sonra manastıra ulaşıyorsunuz. 

Ballıpınar Köyü
Ballıpınar Köyü'nün Meşhur Kırmızı Soğanları
Manastırı görmek için köyün içinden çıkıp  dereyi takip ettiğimizde yol artık gitmemize izin vermedi.Arabayı müsait bir yerde bırakıp yürümeye başladık. Gezimizde trekking planı yoktu. Ama ormanlık yolda neredeyse 10 km yürüdük.  Bu gibi durumlarda tariflere pek güvenmeyin. 20 dk denilen yol neredeyse 2 saatimiz aldı. Allahtan çok keyifli bir yoldu da sıkılmadık. Tabi Yavuz'la birbirimize anlattığımız hikayelerde yolun keyifli geçmesini sağladı. 

Ballıpınar Köyü Manastır Yolu

Sonunda anastıra ulaştık.  Kirazlı Manastırı beni oldukça şaşırttı.  Şehirden uzakta ormanın içinde bir bina. Yan taş duvarları halen dimdik ayakta. En büyük düşmanı ise orman. Devasa ağaçlar taş duvarları tehdit ediyor. Ancak diğer yandandan artık iç içe geçtiklerinde bir bütünlük arzediyorlar. Hele hele bodruma ine taş kemer merdivenler üzerinde yetişen ağaç beni hayretler içersinde bıraktı. Kamboçyadaki tapınakları anımsadım bir an. Hele hele dişleri andıra görüntüsü ile zamanın içinde koskoca manastırın öğütüldüğü hissini verdi bana. Manastır 1920'li yıllara kadar faal durumdaymış .1918 tarihli fotoğrafta oldukça bakımlı gözüküyor. Mübadeleden sonra rumlar terk edince bakımsızlıktan yıkılmış. Geçtiğimiz yıllarda Fener Rum Patriği Bartholomeos özel izinle burada bir ayin düzenlemiş. 
Kirazlı Manastırı
Kirazlı Manastırı
Manastırı yalnızlığı ile başbaşa bırakıp geri dönüş yolunca şelaleyi aramaya başladık. Çünkü gelirken hiç bir ize raslamamıştık. Manastırı bulmamıza yardım eden bir grupla şelale yolunda tekrar karşılaştık. Onlarda bulamamışlardı. Ancak sonradan yaptıkları bir telefon görüşmesi ile yolu öğrendiler. Manastırdan 1 km aşağıda ki çeşmeni hemen yanında dereye doğru inen bir patika varmış. İniş çıkışı kolaylaştırmak için birde halat bağlamışlar. Ancak ağaçların arasında hiç belli almuyorlar. O yüzden çeşmeyi gördükten sonra çalılıklar arasıda ipi aramak gerekiyor. Ağustos'ta olmamıza rağmen iyi denecek bir su debisi vardı. Yanımızda tripod getirmesekte kayaların üzerine düz zeminlere kamerayı yerleştirerek güzel çekimler yaptık. 
Ballıpınar Şelalesi
Ballıpınar Şelalesi
Artık hava kararmış gün batmak üzereydi. Kamp yapmak istediğimiz Küçük Ova koyuna doğru hızla hareket ettik. Tabi yol üzerindeki Ormanlı , Turan ve diğer köyleri geçmek zorunda kaldık. 3 yıl önceli turda Ormanlı kadar gelmiştik. O yüzden pekte üzülmedik açıkçası. Ancak geldiğinizde Ormanlı'da şelaleyi görmeyi ihmal etmeyin. Köyden 800 mt kadar içeri yürüme ile ulaşımı kolay bir şelale.   

Küçükova'ya gelmeden önce Turan'da durarak kamp için alışveriş yaptık. Erdek'e direk ulaşımı olduğunda turistik bir köy. İstediğiniz her şeyi bulabiliyorsunuz. Köy kahvesinde çay içmeyide ihmal etmekdik tabi. Günün bütün yorgunluğu o çaylarla uçup gitti sanki.

Küçükova Koyu'na  saat 11 gibi vardık. Hava'da ay da olmadığında zifiri bir karanlık vardı. Sadece yıldızlar vardı gökyüzünde. Koya inmek için küçük bir yürüme yolu olduğundan arabanın kenarında mangalımızı yaptık. Karanlıkta yaptığım ilk mangal oldu. Ama öyle acıkmıştık ki hiç zor gelmedi. Malzemelerimi toparlayıp çadırımızı yüklendiğimiz gibi sahile indik. Çadırımızı kurup hemen uyumak istiyordum. Şiddetli bir rüzgar vardı. Gece denize girip yıldız çekimi yapma hayalimiz suya düşmüştü. Dağlarda kamp kurmaya alışıktım ama burası bir garip geldi. Issız bir yerde etrafımızda tanıdık çadırlar olmadan uyumak önce ürküttü beni. Şiddetli rüzgar çadırımızın içinde uğulduyordu. Çadıırmızın etrafında dolaşan ışıklar cabası. Tüm yorgunluğuma rağmen bunlar uykuya dalmama müsade etmiyordu. Üstüne üstlük gecenin ilerleyen saatlerin gelen domuz sürüsü iyicene korkuttu beni. Kılımı bile kıpırdatamadım. Nasıl sabahladım bilmiyorum. 
---



1 Eylül 2013 Pazar

Yoldaki İzler 1 Yaşında

Yoldaki İzler 1 Yaşında
Tam bir yıl önceydi. Önce fotoğraf çekmek için başlayan sonra bir yaşam biçimine dönüşen yol sevdası kendini anlatabilmek için yeni bir mecra arıyordu. Fotoğraf altı yazıları ile anlatılmaya çalışılsada yeterli olmuyordu yaşanılanlar. Ana teması gezi olan olan sadece kendi fotoğraflarımı kullandığım bir blog hayal ediyordum. Daha önce fotoğrafsız olarak girişilen kısa bir tecrübem vardı aslında. Ancak öyle sıradan bir şey olması istemiyordum. Önce küpün dolması bekledim. Geziler yapıldı. Fotoğraflar çekildi.  Artık zamanının geldiğine karar verdiğim anda çalışmalara başladım. Önce bir blog açarak yazı denemeleri yaptım. Bir kaç aylık yazılardan sonra gelen geri dönüşlerin olumlu olması beni dahada cesaretlendirdi. Artık güzel bir isimle tamamlamam gerekiyordu. Bir iki hafta aklımda onlarca isim dolandı durdu. Aslında aradığım kelime hep önümdeydi. Bir ışık yandı sadece. Yoldaki İzler. Belki çok bilindik kelimelerdi ama beni hayatımı çok güzel tarif eden bir isim oldu. Artık yolumuza emin adımlarla devam edebilirdim.

Öyle kısa süreli bir heves olmasını istmiyordum. Yazdıkça içeriği zengin paylaşımların çıkmasının o kadar kolay olmadığını gördüm. Bu yüzden ayda en fazla 4-5 yazı yazmaya karar verdim. Gezi yazılarının yanında içeriği gezi, fotoğraf ve doğa sporlarına uygun olan sinema, tiyatro, kitap ve konserlerle ilgili kültür-sanat yazılarıda ekledim.

Fotoğaf, gezi, doğa sporlarından sonra yazı yazmak hayatımın en önemli kararlarından biri oldu. Yazdıkça daha çok gezmek istedim. Gezdikçe daha çok yazmak istedim. Yazdıkça daha çok geliştiğimi hissettim. Geliştikçe daha çok yazmak istedim.  Yazmak istedikçe daha çok okudum. Okudukça daha çok yazmak istedim.

Hayat bir yol üzeride akarken dönüp arkama baktığımda 1 yılın dolmuş olduğunu gördüm. Bu süre zarfında 7 büyük şehirlarası gezi (Ki bunlardan biri yurdun en doğu Van'a diğer en batısı İzmir'e oldu. ), onlarca İstanbul gezisi yaptım. 80 yakında yazı paylaşımı ile aylık 5 yazı hedefini de tutturmuş oldum. Halen yazılmayı bekleyen onlarca makale var.

Evliya Çelebiyi pirimiz kabul ettik. Duasını duamız belledik. Yollarda takip ettiğimiz izleri, yolların bizde bıraktığı izler anlatmak istedik.

www.yoldakiizler.com

 
Design by Wordpress Theme | Bloggerized by Free Blogger Templates | free samples without surveys